30 Eylül 2013 Pazartesi

Bitti...Bitti... {16}



Bu ay ikinci kez dolabımı karıştırıp biten ürünlerimi çıkardım. Çöpe giden kutuları gördükçe seviniyorum. Çünkü bu aldığım ürünleri kullandığım ve bitirebildiğim anlamına geliyor. Yoksa dolapta bekleyip bozulması çok daha kötü...

1- Laneige Moisture Deep Cleansing Oil: Şurada kendisinden detaylı bahsetmiştim. Memnun  kaldığım bir ürün. eğer deneyecek bir sürü cleansing oil olmasaydı bundan bir kere daha alabilirdim.

2- Revlon Uniqone All in One Hair Treatment: Bu sprey benim devamlı kullandığım saç bakım ürünleri lğstesine girdi. Şurada da bahsettim zaten... Tüm saç tipleri için uygun, herkese tavsiye ederim.

3- The Body Shop Wild Rose Nourishing Hand Butter: İndirimdeyken aldığım bir üründü bu. Sırf gül kokusu için almıştım zaten ama garip bir şekilde gül kokusuyla birlikte plastik gibi bir kokusu vardı. Nemlendiricilik deseniz orta düzeyde... İndirimli hali dışında alın diyemem. Orta karar bir ürün...  

4- The Body Shop Honey & Oat 3 in 1 Scrub Mask: Bu ürünü çok sevmiştim ben. Hassas ciltler için tavsiye edebileceğim bir maske. Cildi tahriş etmiyor, kurutmuyor. Gerilmelere neden olmuyor. İçinde bal olduğu için kokusunu çok sevmiştim. Özelliği bakımından orta karar bir ürün...

5- Bepanthol El ve Yüz Kremi: Bu kremden mutlaka edinin bir adet... Cilt bakımından anlamasanız da, tonikmiş, emulsiyonmuş karıştırıyorsanız, bu kremi sadece gül suyu ile kullanın. Ben arada -özellikle güneşten yanmış cildim için- kullanıyordum. Güneşlendikten sonra kullanamızı ayrıca tavsiye ederim.. Kesinlikle alın, kullanın.

6- MAC Gel Eyeliner Blacktrack  Bu ürünü duymayan yoktur herhalde. Benim sürekli makyaj ürünlerim arasında... Bir seneden fazla süredir kullanıyorum. Eğer jel eyeliner kullanabiliyorsanız kesinlikle edinin.

7- Makeup Forever HD Foundation: Favori fondötenim... Şurada detaylı yorumum mevcut... Bundan sonra makyaj dolabımda kesinlikle olacak. Elimdeki bb krem stoğunun azalmasını bekliyorum. Mutlaka ekleyeceğim

8- Rohto Hydra Göz Damlası: Bir süredir bu damlalardan kullanmaya başladım. Benim aslında sürekli kullandığım doktorumun şart koştuğu bir damlam var. Ancak gözleim en ufak dokunuşla kızardığı için bu damlalardan da kullanıyorum artık. Önceleri yeşil olanla başlamıştım. Sonra bu beyaz olana geçtim. Gözlerinizi biraz yakıyor haliyle ama hem rahatlama sağlıyor hem de kırmızılığı azaltıyor. Başka özellikleri varsa da bilmiyorum açıkçası.

9- Vitacreme B12 Yüz Kremi: Annemin favori ürünü... Bağımlısı oldu kadın, her paket yolladığımda bundan istiyor. Ben de kullandım, memnun da kaldım ama düzenli kullanıma geçip daha ayrıntılı yorumumu yazmak istiyorum.  

Yeni haftanızın keyifle geçmesini dilerim...


  

18 Eylül 2013 Çarşamba

Uluslararası İlişkiler VIII - Ev Arkadaşlığı Sorunsalı



Amerika'ya geldiğimden beri sanırım en çok şikayetçi olduğum ya da uyum sağlamakta zorlandığım tek ve yegane konu ev ortamıydı. Yurt dışına eğitim almaya gelmişseniz ve kaldığınız bölge emlak fiyatları yüksek bir çevreyse haliyle ev arkadaşlığı kavramına kendinizi alıştırmanız gerekiyor. Ben son 15 ayımı 2 odalı bir öğrenci evinde, benden başka 3 kızla birlikte geçirdim. Haliyle ev ortamında yaşadığım bir sürü gariplikler, sıradışılıklar ve güzellikler oldu...

Türkiye'deyken hep merak ederdim "Acaba bir gün benim de yurt ya da ev arkadaşlarım olacak mı? Olacaksa nasıl olacak? " şeklinde... İnternetten öğrenci evleriyle ilgili geyikleri okur, garip öğrenci evi resimlerine bakar, benden büyüklerimin hikayelerini dinlerdim. Üniversitede ailemin iş durumu nedeniyle bunu gerçekleştiremedim. Ancak Los Angeles bu merakımı da fazlasıyla giderdi.



Gelelim benim meseleme... Ev ortamı benim için kutsaldır. Hiç tanımadığım insanların evimin içinde dolanmaları beni rahatsız eder. Üstelik uyku problemi yaşayan bir şahsım ben. Hemen uykuya dalamam, odada ses, ışık olursa bana batar. Çıt sesinden uyanırım. Üstelik temizliğe düşkün de biriyim. Üniversitede okurken 4 sene sadece kedileriyle yaşamış bir insandan bahsediyorum burada. Ne yalan yazayım Amerika'ya ilk geldiğim dönemlerde bu ev arkadaşlığı mevzusu canımı fena halde sıkıyordu. Tanımadığınız insanlar, başka milletlerden, başka kültürlerden gelmiş 4 kız aynı evin içinde... Bir de üstüne üstlük zaman zaman davet edilen arkadaş çevresini eklerseniz evin içinde atom bombası var sanırsınız. Öyle bir enerji mevcut...

Şimdi diyeceksiniz ki Peri sende madem bu kadar özeline düşkünsün ayrı eve çık... Bu kadar kolay olsaydı keşke derim ben de size...Benim yaşadığım bölgeden daha uygun fiyatlı mahalleler elbette mevcut ama okula çok uzak -otobüsle 1,5 saat- ve ne yazık ki tehlikeli kesimler... Hırsızlık, yan kesicilik gibi olayların sık sık olduğunu duyduğum yerler. Gideceğim yolu ve otobüse ödeyeceğim ücreti düşündüğümde, pek bir kazancım olmadığını düşündüğüm için en azından güvenli ve okula yürüyerek gidip geleceğim bir yerde yaşamak bana göre daha mantıklı...



Bugüne kadar birçok milletten ev arkadaşım oldu: Bulgar, Rus, Brezilyalı, Kanadalı, Alman, İsveçli, İspanyol, Venezuelalı, Kuzey Koreli, Güney Koreli ve elbette ki bunlar haricinde 4-5 tane de Türk'le ev arkadaşlığı yaptım... Hani klasik bir laftır ya bu, aman ev arkadaşın Türk olsun da daha rahat anlaşırsınız, aynı kültür aynı millet diye... Dışarıdan öyle görünse de kazın ayağı ne yazık ki pek öyle değil. Ne yalan yazayım bugüne kadar ki ev arkadaşlarımdan en iyisi bir Türk'tü ama ne yazık ki beni illallah ettiren de başka bir Türk'tü. O nedenle her zaman dediğim gibi her milletten iyi ve kötü bireyler çıkabiliyor. Ev arkadaşlarım da bunu bir kez daha ispatladılar bana...

Bakmayın böyle şikayet eder gibi yazdığıma aslında o kadar güzel yanları var ki bu ev arkadaşlıklarının... Şimdi geriye dönüp geçen bir yıldan daha fazla zamana baktığımda tüm olumsuzluklarına rağmen iyi ki ev arkadaşlarım özellikle yabancı olanların var olmasına, bu deneyimleri yaşadığıma seviniyorum. Aslında o kadar çok yazmak istediğim şey var ki bu konu hakkında en azından en fazla aklımda kalanlarla idare edeceğim bu yazıyı...




Sanırım en kötü deneyimim Brezilyalı 2 çılgın kızla olan geçmişimdi ki, o da sadece bir gün sürdü. Amerika'ya yeni gelmişim, eve yeni yerleşmişim. Ertesi gün gözümü tümüyle yumurtayla kaplı bir sabaha açtım. Meğerse bizim ev sahibiyle sorun yaşayan, bu iki marihuana çeken çılgın kız, evden ayrılmadan önce iyi fikir olur diyerek balkonu, kendi odalarını, duvarları yumurtaya bulamış. Bu da yetmemiş mutfaktaki kap kacağı da alarak kayıplara karışmışlar. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken o dönemdeki benden yaşça oldukça büyük olan Kanadalı oda arkadaşım siyahi kadın başlamaz mı "They are Brazilian. They did black magic!" (Bunlar Brezilyalı. Kara büyü yapmışlar.) diye... Bir yandan kadını sakinleştirmeye çalışıyorum, bir yandan ev sahibini arayıp ne olduğunu anlatmaya uğraşıyorum. İlk haftam ve böyle bir şey yaşadığım için kızsam mı, yoksa kızlar defolup gitti diye sevinsem mi, yoksa oda arkadaşımın yorumu üzerine gülme krizine mi girsem bilemedim. Neyse ki şansıma bundan sonraki ev arkadaşlarım daha uyumlu insanlardı.

İlginç ev arkadaşlarımdan birisi de geçen sene bir dönem Süryani ama İsveç'te doğup büyümüş profesyonel bir oryantaldi. Çok seviyordum kendisini... Salonun ortasında yelpazesiyle yaptığı kıvrak hareketleri hiç unutmam. Bana da bir-iki hareket göstermişti. Sadece dans yeteneği değil, maşallah kadının on parmağında on marifet vardı... Gayet güzel, anlayışlı, konuşkan, dikiş dikebiliyor, temizlik, yemek yapabiliyor, üstelik saç, makyaj, ağda bütün işlerini kendisi hallediyor. Aynı coğrafyadan geldiğimiz için sık sık oturup konuşurduk... Bana bir gün hayalinin Los Angeles'a yerleşip burada kendi okulunu açmak olduğunu söylemişti. Aldığım haberlere göre Chris Brown'un videosunda rol almış. Onun gibi birisinin hayallerine kavuşacağına eminim...




Farklı kültürlerden ya da ülkelerden ev arkadaşlarınızın olması ön yargıları yıkmak, ülke ve kültürleri tanımak açısından çok daha önemli. Aynı evin içinde yaşamadan bir insanı tanımak da pek kolay değil aslında... Amerika'ya geldiğim ilk 3 ay çok fazla ev arkadaşım değişti. Bunun nedeni dil okulu ya da tatil için kısa süreliğine gelmiş olan insanlarla aynı evi paylaşmam. Daha sonradan benim gibi en az 1 sene burada kalacak bir oda arkadaşım oldu ki iyi de oldu, farklı farklı insanlara alışmak zaman alıyor çünkü...

Bir gün okuldan yorgun argın gelmiş, kulağınızda kulaklık kendinizi bilgisayara kaptırmışsınızdır. Arada bir de sinirlenip kendi kendinize bir şeyler söylersiniz. Oda arkadaşınız Bulgar kız dayanamaz ve size seslenir, der ki: "I wanna ask something. What does 'Gerizekalı ya!' mean? " (Bir şey sormak istiyorum. Gerizekalı ya ne demek?) Önce kalakalır, sonra kahkahalarla gülmeye başlarsınız. Meğerse farkında olmadan bu ifadeyi o kadar çok söylemişsinizdir ki, kız merak etmiş, üstüne bir de ezberlemiştir.

Bulgar oda arkadaşım Elisa ile bir yıldan fazladır aynı odayı paylaşıyoruz. Haliyle merak ettiği tek kelime bu değildi. Bir gün bana dönüp "Could you tell me what 'Anne napıyon?' means?" dedi. Dedim "Onu nereden öğrendin?" "Farkında değilsin ama telefonu açtığında söylediğin ilk şey o oluyor. Ezberledim artık." diye cevap verdi. Sonrasında ben ona bir-iki Türkçe cümle öğrettim, o da bana Bulgarca... Bu arada iki dilde meyve, sebze ve birçok eşya isminin aynı olduğunu biliyor muydunuz? Brn tahmin ediyordum ama bu kadar fazla olduğunu tahmin etmemiştim. 500 yıllık Osmanlı hakimiyetinin etkisi...



Beni hayal kırıklığına uğratmayan tek millet Koreliler oldu. Temizler, sessizler ve çok saygılılar... Üstelik basit yemekleri yapabiliyorlar, en azından deniyorlar. Siz bir şey rica ettiğinizde kırmıyorlar. Ancak beni çok güldüren bir yönleri var ki, o da bazen çok unutkan olmaları... Özellikle sevgili edindikleri zaman akılları pek başlarında olmuyor. Kışın birkaç aylığına bizim eve taşınan Koreli kız sürekli anahtarını evde unutup duruyordu. Ben telefonumu geceleri kapattığım ya da hep sessiz modunda bulundurduğum için kabak bizim Bulgar kızın başına patlıyordu. Bir gün yine aşağıya inmiş, kapıyı açmış, geldikten sonra "Bu kaçıncı oldu hatırlamıyorum artık." dedi garibim. Biz de çareyi bizim avareye anahtarlık-kolye yapmakla bulduk. Okula ilkokul çocuğu gibi kolyesini sallaya sallaya gittiği günleri hiç unutmam.

Bu olay yeni ev arkadaşımla da gerçekleşti. Birkaç gün önce Elisa'ya dönüp "Tam hatırlayamıyorum ama sabah erken saatlerde bizim kapımı çaldı, yoksa ben rüya mı gördüm. Çok yorgundum. Pek çözemedim." dedim. Elisa kriz geçirmiş şekilde "Biliyor musun? Neden hep ben? Stela anahtarını unutmuş. Sabahın yedisinde kapı çalışına uyandım. Kendi kendime Elisa bu saatte kalkan olmaz. İş sana düştü deyip kapıyı açtım. " diye yanıtladı. ""Elisa!" dedim "Bu senin kaderin galiba... Olmadı ona da bir tane kolye hazırlarız. Alıştık artık..." "Bence iyi fikir ama onu da unutur.". diye dert yandı garibim...




Koreliler'in diğer bir güzel yanı ise çok paylaşımcı olmaları... Bazen eve geldiğimde masa hazırlanmış "Unni seni bekliyordum. Hadi hemen otur, yemek yiyelim. " şeklinde size özel hazırlanmış güzelliklerle karşılaşıyorsunuz. Ağzım bazen acıdan kavrulsa da, çinguyu kırmak olmaz diyerek eşlik ediyordum onlara. Bir de gece yarısı "Sıkıldım." ya da "Konuşmak istiyorum." diyerek soluğu benim yatağın başında almaları var ki, ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Bulgar oda arkadaşım Elisa benimle dalga geçip duruyor. "Unni olmak kolay değilmiş." Başa gelen çekilir yeter ki en kötü huyları bunlar olsun diyorum kendi kendime. (Unni: Korece de abla demek... )

Ev arkadaşlığının en güzel yanlarından birisi de asla yalnız kalamamanız... Canınız mı sıkkın, moraliniz mi bozuk hemen etrafınız sarılıyor, sorular soruluyor. Cevap alınamasa bile o kadar saçma şeyler söylenip, sonra da bunlara gülünüyor ki insanın ağız tadıyla hüznünü bile yaşaması mümkün değil. Diğer bir güzelliği ise kızlardan birisi size gaza getirse, diğerleri de ona uyuyor. "Hadi bu gece parti yapalım. Bu akşam yemek hazırlayalım. O olsun. Bu olsun. Şunu yapalım v.s." Okulda, otobüste yaşadığımız olayları, tanık olduğumuz komik ya da garip bir anı paylaşıyor, birbirimizi güldürüyoruz.




Üstteki video bu tarz gaza geldiğimiz bir akşama ait. Arka planda garip sesler çıkartan da benim... O akşamın ilerleyen saatlerinde Koreli ev arkadaşımı, karşı komşumuz Arap çocukların kapısının önünden toplamak zorunda kaldım ya, o da ayrı bir hikaye. Kız gidip hangi ara kapılarını çaldı bilmiyorum ama 3 tane birbirinden garip, şaşırmış ve biraz da korkmuş çocuğun bizimkine delirmiş gibi bakmaları hala gözümün önünden gitmiyor. Çocuklara aldırış etmemelerini söyleyip, bizimkinin adına özür diledim. Kızcağızı da kolundan çekip, eve soktum ama güzel bir geceydi. Ertesi gün bizimkinin elinde bir kutu çikolatayla gidip özür dilemesi ise daha da komikti. Şimdi bizim Koreli çingu ne zaman o çocukları asansörde ya da koridorda görse yüzünü kapatarak uzaklaşıyor.

Peki Türk ev arkadaşlarım... Türkler'le de gayet iyi ev arkadaşlıklarım oldu. Aynı dili konuşup, aynı kültürden geliyor olmamız nedeniyle anlaşmak daha rahat oluyor ancak karşınızdaki kişi düşüncesizse size yapacak bir şey kalmıyor ne yazık ki... İstediğiniz kadar uyarın, ne lavaboda dağ gibi birikmiş bulaşıklara engel olabiliyorsunuz, ne de gecenin bir yarısı bağıra çağıra yapılan skype görüşmelerine... Gerçi haksızlık olmasın o ev arkadaşımı da seviyordum. Türk gecesi yaptığımız akşamlar gayet eğlenceli geçiyordu. Ancak bir insanın iyi bir insan olması, iyi bir ev arkadaşı olacağına anlamına gelmiyor. İllallah ediyorsunuz en sonunda ve çareyi ev sahibinden "Ne olur bana hep yabancı ev arkadaşı bul, özellikle de Uzak Doğulu..." derken buluyorsunuz.




Şu ana kadar ki Türk ev arkadaşlarımdan birisi ise benim en yakın arkadaşlarım arasına girdi. Sadece 2 aylığına buraya gelmiş olan bebişimle neredeyse can ciğer kuzu sarması olduk o derece... Onun olaylar karşısında verdiği tepkilere katılırcasına gülüyordum bazen. "Kafama sıkıcam, kendimi kesicem, kendimi bıçaklıycam... " gibi ifadeler, sonra yaptığım yemeklere verdiği "Efsane!" tepkisi unutulur cinsten değil. Bebişim ülkeye dönerken annişime aldığım hediyeleri götürdü sağolsun. Üstüne bir de ziyarette bulunup bana bir sürü resim, video göndermiş. Resmen çatlattı beni Amerika'nın yad ellerinde... Nasıl teşekkür etsem azdır kendisine. Annem "Sanki kızım ziyarete gelmiş gibi hissettim." dediğinde öyle mutlu oldum ki anlatamam.

Son 15 ayımda başıma gelenlerden aklımda en fazla kalanlar bunlar canlar... Umarım sizin ev arkadaşlıklarınız çok güzeldir. Aynı odayı paylaştığınız insanlar çok saygılıdır. Sizin var mı bu tarz garip ev durumlarınız? İlla yurt dışı olmasına gerek yok, Türkiye'de de ev ortamında başınıza gelen ilginç olaylar vardır. Varsa siz de yazın, hep birlikte gülelim, eğlenelim...


 

12 Eylül 2013 Perşembe

Bitti... Bitti... {15}

 
 
Uzun zamandır biten ürünlerim için yazı hazırlamıyordum. Bunun nedeni 4-5 aydır sıkılıp ambalajları direk çöpe atmamdır. Neyse artık bu tembelliği bir kenara atmamın zamanı geldi. Aslında dolabımı kurcalasasm 3-4 tane daha boş kutu bulabilirdim ama onlar diğer yazının konusu olsun.
 
1 & 2- Natur Vital Yağlı Saçlar İçin Şampuan ve Hassas Saçlar İçin Saç Kremi: Bu iki ürün benim devamlı kullandığım ürünler listesine adını çoktan ekledi. Çok seviyorum. Hem doğal hem de aradığım özellikleri tam karşılıyor.
 
3- Dentiste Whiter Fresh Diş Macunu: Türkiye'deyken, gece yatmadan önce bu diş macununu kullanıyordum. Sabah kalktığımızda nefesimiz bir garip gelir ya bize, işte onu azaltmaya yardımcı bir ürünmüş bu. Ürünün tanıtımında doğal ibaresi var. Vitamin C ve doğal özler (papatya, tarçın gibi) içeriyormuş. Benim en çok sevdiğim yanı tadının çok güzel olmasıydı. Bana çocuk diş macunlarını anımsattı desem yalan olmaz. Etkisi bakımından diğer diş macunlarından bir adım önde olduğunu söyleyebilirim. Ancak sabah kalktığınızda nane kokusu gibi bir şey de beklemeyin.
 
4- Earth Science Chamomile & Green Tea Göz Makyaj Temizleyicisi: Hayatımda kullandığım en harika göz makyaj temizleyicisi işte bu... Gözlerinizi yakmıyor, temizledikten sonra kırmızılığa sebep olmuyor. Üstelik rimel, eyeliner herseyi kolayca çıkartıyor. Üstelik doğal ve de diğer göz makyaj temizleyicilere göre uygun fiyatlı. Daha ne olsun. Kaç kutu bitirdim bilmiyorum. Kesinlikle tavsiye ederim.
 
5- Herbal Essences Smooth Collection Shampoo: Amerika'da Natur Vital ürünlerini bulamadığım için ben de bu markaya öncelik tanımak istedim. Beğendim de açıkçası... Gül kokulu olması ve içeriğinin doğal olmasından dolayı hoşuma gitmişti. Şimdi bu markanın başka bir serisini kullanıyorum. O bitsin gül kokulu bu ürüne geçiş yapacağım. Bu arada ürün Fransa'da üretilmiş. Bu da küçük bir not olsun.
 
6- Laneige Water Sleeping Pack: Şurada kendisinden detaylı olarak bahsetmiştim. Yenisini alıp kullanıyorum ve memnun kaldığım bir ürün bu... Tavsiye ederim.   
 
7- Nivea Double Effect Roll-on: Nivea'nın ürünlerine burada hasret kaldım. Bir-iki denemem hüsranla sonuçlanınca Türkiye'den bu ürünleri getirmek zorunda kalmıştım. Başka markalara değişmem.
 
8- Beyu Light Reflecting Concealor:  Bir zamanlar severek kullandığım bir markaydı Beyu... Alman bir kozmetik şirketi aslında... Bu da favori kapacıtılarım arasındaydı. Hafif bir yapısı var. Gözde alerjiye sebep olmuyor. Kapatıcılığı orta seviye... Eğer benim gibi göz altı morluklarından şikayetçiyseniz orta karar bir ürün olarak adlandırırsınız. Orta kapatıcılık ve hafif yapılı ürünlerden hoşlananlara kesinlikle tavsiye ederim...
 
Ürünler hakkında herhangi bir sorununuz olursa yorum kısmından atabilirsiniz. Bir sonraki yazıda görüşürüz canlar... ^_^
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...