3 Ekim 2015 Cumartesi

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler

 
 



Uzun zamandır sessizim. Ne yazmak geliyor içimden ne de bir şeyler paylaşmak...

Ülkemin hali gibiyim desem yeridir.

Türkiye'ye geldiğimden beri aldığım yegane soru "Neden döndün?" oldu. Hiçbir zaman ülkemden yana ümitsizliğe kapılmadım. Her zaman güvenim tamdı. Arada "Türkiye'de sorunlar hiç biter mi?" tarzında sıkıntılar görünmedi değil ama ülkemden başka yerde ömrümün sonuna kadar yaşamayı hiç düşünmedim. Ancak Amerika'ya gittiğim 3 sene önceki hali ile şu anda Türkiye'nin bulunduğu durumu neredeyse tanıyamıyorum. Gerçekten bu kadar mı yozlaşma olur bir yerde... Çok bunalıp, daraldığım zamanlarda bile "Buraya dönerken nelerin olabileceğini az çok tahmin ediyordun." şeklinde kendimi telkin ediyordum.

Bu sene tamamen aileme ve işime adadım kendimi. Amerika'da hem okuyup hem çalıştığım dönemde bile bu kadar yorulduğum bir zamanı hatırlamıyorum. İnsanın yapacak işleri, uğraşacak şeyleri olduğu zaman düşünmeye, üzülmeye bile fırsat bulamıyor. Bununla birlikte kimseden hiçbir şeyle ilgili ne bir beklentim oldu, ne de bir ilgim...

Kimsenin hayatı güllük gülistanlık değil. Benimki de öyle, işe başlayalı daha birkaç ay olmadan annem çok ağır bir ameliyat geçirdi. Sabah 7 de alındığı ameliyathaneden akşamın bir vakti odasına çıkarıldı. Haliyle devam eden süreçte epey bir zorlu oldu. Komplikasyonlar nedeni ile annem sol kolunu hala tam olarak kullanamıyor. Bu tip ameliyatlarda on kişiden birinde görülen bir durum. Uzun sürecek bir fizik tedavi ve yüksek moral desteği... Bir yandan işime alışma süreci bir yandan evin ve ailemin sorumluluğunu üstlenme durumu beni çok yordu ama bu durumu bile alnımın akıyla atlattıysan hiçbir şey beni korkutamaz, bunu anladım.



 
 

Bu değil ki hayatımda güzellikler olmuyor değil. Amerika'dan döndükten bir süre sonra iş aramalarım devam ettiyse de sonunda amacım olan uluslararası çalışan yabancı bir firmaya girebilmeyi başardım. Başta zorluk çeksem de -malum yeni bir ortam, bir çok konu ile aynı anda ilgilenme ve diğer çalışanlara alışma- kısa bir süre sonra ortama ben de ayak uydurdum

Tüm ekibin mühendislerden oluştuğu -haliyle hepsi erkek- yeri geldi mi -özellikle öğle yemeklerinde muhabbetin dibine vurulduğu- bir firmada çalışıyorum. Haliyle yeni mezun bir çömez ve karşı cins olmanın getirdiği avantajla el üstünde tutuluyorum resmen. Japon bir arkadaşımla konuştuğumda bana "Firmanın prensesi olmuşsun. " demişti. "Hı, evet! Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler..." :)

Bunun dışında iş hayatı -büyük bir firmadaysanız- alışılagelmişten biraz daha farklıymış. Bazen tıpkı beklediğim, bazen hiç beklemediğim, çoğu zaman şaşırdığım durumlarla karşılaşıyorum. Bunlardan biri de kimseyle paylaşmadıkları sıkıntıları ya da dertleri olan çalışma arkadaşlarımın bana gelip bunu paylaşmaları... Güvenilir biri olmak gerçekten çok güzel... İnsanlar sizi samimi buluyorlarsa daha da mutlu oluyorum. En azından ben böyleyim. Kimine göre aptallık, saflık ama bence insanlığını kaybetmiş dünyada sahip olunacak en güzel meziyet... İstifa kararı aldığımı söylediğimde ise içimi acıtan ekibimden ayrılacağım düşüncesi oldu.




Son olarak hayatımda ilk defa kalkıştığım ve daha önce neden yapmadım diye hayıflandığım bir şeyi paylaşmak istiyorum. Tek başıma kalkıp tatile gittim. Kimisi sıkılmadın mı dedi, kimisi bu ne cesaret? Bana göre hayatımdaki en güzel deneyimlerden biriydi. Geçirdiğim o huzurlu anlar, katıldığım eğlenceler, tanıştığım insanlar ve yaptığım sohbetler... Hepsi çok güzeldi...





Bir de manda kaymaklı lokum yediniz mi? Çok şey kaçırıyorsunuz. Eğer bir gün yolunuz Afyon tarafına düşerse bir lokumcuya uğrayıp mutlaka deneyin.

Size lokum tadında, tatlı mı tatlı günler ve geceler diliyorum.

 
 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...