7 Ocak 2016 Perşembe

Aliexpress Alışverişim, Tavsiyeler ve Öneriler

 
 
 



Senelerdir Ebay'den online alışveriş yapan biri olarak Aliexpress'ten alışveriş yapmasam olmazdı. Nitekim Ebay'deki birçok satıcı -Çin'den bile olsa- artık Türkiye'ye gönderim yapmıyor. Son Ebay alışverişimde dandik bir çekmece düzenleyici sorduğum satıcı, ülkemize gönderim yapmadığını söyledi. Öyle olunca haliyle alternatiflerine yönelme kararı aldım.

Aliexpress aslında Ali Baba sitesinin uzantısı... Ali Baba'da toptan satış yapan satıcılar, Aliexpress'te tek tek satış yapıyorlar. Ebay ve Gitti Gidiyor hesabı... Güvenlik olarak sistemleri aynı Gitti Gidiyor gibi... Ürün elinize geçmedi mi, gelen ürün resimdekinden farklı mı hemen bildiriyorsunuz paranızı size iade ediyorlar. Gerçi bunun için dişinizi sıkıp biraz beklemeniz gerekiyor ama paranız yine cebinizde...

Ödemede sorun çıkmayacağına dair garanti sağlanınca benim aklıma takılan sorun resimlerle, elime geçen ürünlerin kalite olarak birbirinden farklı olup olmayacağıydı. Çünkü alışveriş yapanların yazılarını incelediğimde ufak tefek farklılıklar olduğu ya da resimdeki ürünlerin daha kaliteli durduğu -illa ki- okumuştum. Bu nedenle ürünün sitedeki fotoğrafı ile benim elime geçenlerin resmini çekmek istedim.



 
 
 
 
Bu tarz hem elde taşınan hem de gerektiğinde çapraz takabileceğim çantaları çok seviyorum. Bunun hafif parlak olması hem de kahvenin tonu çok güzeldi.
 
Satıcısı gerçek deri dedi ama pek emin değilim. Genelde gerçek deri olanlar aldığım fiyatın 2-3 katı oluyor. Ancak sorun değil. Modeli beğendim ve oldukça kullanışlı, önemli olan da bu...
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Annem için uzun zamandan beri aromatik yağ yakılan mumluklardan almak istiyordum ancak şekil olarak içime sinen bir model bulamamıştım.Annem bu minik çaydanlık modellerine bayıldı. Ben de mesaj atıp evin dekorasyonuna uyması için pembe rengini sordum. Varmış ancak bayağı minikmiş bu ürün...
 
Yalnız paketlenmesi o kadar iyi yapılmıştı ki yarın saat açmak için uğraştım. Bir aydan az zamanda da elime ulaştı.
 
 
 
 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 Los Angeles'ta hastayken Koreli çingum bana hep bu ramenden hazırlardı. Biraz acısı fazla ama boğaz ağrısına çok iyi geliyor.
 
 
 
 
 Bunlar dışında aldığım birkaç ürün daha oldu ve oldukça memnun kaldım Teslim süresi biraz uzun ancak sonunda mutlaka elinize ulaşır dert etmeyin. Artan dolar kuru yine bize pahalıya mal olsa da, yine de piyasadan ucuza edineceğiniz ürünler bulacağınıza eminim.
 
İyi alışverişler dilerim...

 





 

29 Kasım 2015 Pazar

Natural Herbs Çay Ağacı & Keratin Şampuanı ve Saç Kremi





Nature Vital ürünleri, Türkiye'deyken sürekli kullandığım, memnun kaldığım ve favorim olan markalardandı. Amerika'ya gittiğim dönemde ara verdim mecburen. Sanırım orada satışları bulunmuyor. Ben bulunduğum iki yıl içinde ne marketlerde, ne de özel ürünler satan mağazalarda gördüm.

Bu markanın ürünlerini deneyip, beğenenler için benim deneyip memnun kaldığım ve kesinlikle tavsiye edeceğim bir markayı daha size tanıtmak istiyorum. Natural Herbs markası Prestige grubunun bir üyesi ve bu ürünlerde paraben ve boya gibi vücuda zararlı kimyasallar kullanılmıyor. Üstelik bir güzel yanı da bu ürünlerin tamamen "Made in Turkey" olması...

Saçlarımın dipleri yağlı, uçları kuru olduğu için ben şampuan olarak yağlı saçlara önerilen çay ağacı özlü olanını tercih ettim. Saç kremi olarak da zaten tek çeşit bulunuyor. Bu nedenle başka seçeneğim yoktu.

Gelelim benim yorumlarıma;


Natural Herbs Çay Ağacı & Keratin Şampuanı: Çay ağacı şampuanı tahmin ettiğim üzere saç diplerimdeki yağlanmayı dengeledi/azalttı. İçerisinde keratin bulunduğu için saçlarımın onarımında yardımcı oldu. Ben çok sık düzleştirici kullanan biriyim. Malum dalgalı saçlarım var. Bu nedenle bu şampuanın bana onarım konusunda ihtiyacıma karşılık verdiğini düşünüyorum.

Natural Herbs Saç Kremi: Saç kreminin kokusuna ise BA-YIL-DIM. Şeftali-kayısı arası çok güzel beni benden alan bir koksusu var ürünün. Saçlarımın çabuk çözülmesini ve kolay taranmasını sağladı. Elektriklenmeyi azalttı. Daha ne olsun...

Bu ürünleri nerelerde bulabilirsiniz?

İstnbul, Ümraniye T-Shop,

Ankara Berrak Parfümeri, Pino Parfümeri,

Natural Herbs grubu benim favori saç bakım ürünlerim arasına girdi. Tavsiye eder miyim? Kesinlikle bir şans vermelisiniz.

Bu markanın ürünlerini daha önce kullanan var mı aranızda? Nasıl buldunuz?




 

3 Ekim 2015 Cumartesi

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler

 
 



Uzun zamandır sessizim. Ne yazmak geliyor içimden ne de bir şeyler paylaşmak...

Ülkemin hali gibiyim desem yeridir.

Türkiye'ye geldiğimden beri aldığım yegane soru "Neden döndün?" oldu. Hiçbir zaman ülkemden yana ümitsizliğe kapılmadım. Her zaman güvenim tamdı. Arada "Türkiye'de sorunlar hiç biter mi?" tarzında sıkıntılar görünmedi değil ama ülkemden başka yerde ömrümün sonuna kadar yaşamayı hiç düşünmedim. Ancak Amerika'ya gittiğim 3 sene önceki hali ile şu anda Türkiye'nin bulunduğu durumu neredeyse tanıyamıyorum. Gerçekten bu kadar mı yozlaşma olur bir yerde... Çok bunalıp, daraldığım zamanlarda bile "Buraya dönerken nelerin olabileceğini az çok tahmin ediyordun." şeklinde kendimi telkin ediyordum.

Bu sene tamamen aileme ve işime adadım kendimi. Amerika'da hem okuyup hem çalıştığım dönemde bile bu kadar yorulduğum bir zamanı hatırlamıyorum. İnsanın yapacak işleri, uğraşacak şeyleri olduğu zaman düşünmeye, üzülmeye bile fırsat bulamıyor. Bununla birlikte kimseden hiçbir şeyle ilgili ne bir beklentim oldu, ne de bir ilgim...

Kimsenin hayatı güllük gülistanlık değil. Benimki de öyle, işe başlayalı daha birkaç ay olmadan annem çok ağır bir ameliyat geçirdi. Sabah 7 de alındığı ameliyathaneden akşamın bir vakti odasına çıkarıldı. Haliyle devam eden süreçte epey bir zorlu oldu. Komplikasyonlar nedeni ile annem sol kolunu hala tam olarak kullanamıyor. Bu tip ameliyatlarda on kişiden birinde görülen bir durum. Uzun sürecek bir fizik tedavi ve yüksek moral desteği... Bir yandan işime alışma süreci bir yandan evin ve ailemin sorumluluğunu üstlenme durumu beni çok yordu ama bu durumu bile alnımın akıyla atlattıysan hiçbir şey beni korkutamaz, bunu anladım.



 
 

Bu değil ki hayatımda güzellikler olmuyor değil. Amerika'dan döndükten bir süre sonra iş aramalarım devam ettiyse de sonunda amacım olan uluslararası çalışan yabancı bir firmaya girebilmeyi başardım. Başta zorluk çeksem de -malum yeni bir ortam, bir çok konu ile aynı anda ilgilenme ve diğer çalışanlara alışma- kısa bir süre sonra ortama ben de ayak uydurdum

Tüm ekibin mühendislerden oluştuğu -haliyle hepsi erkek- yeri geldi mi -özellikle öğle yemeklerinde muhabbetin dibine vurulduğu- bir firmada çalışıyorum. Haliyle yeni mezun bir çömez ve karşı cins olmanın getirdiği avantajla el üstünde tutuluyorum resmen. Japon bir arkadaşımla konuştuğumda bana "Firmanın prensesi olmuşsun. " demişti. "Hı, evet! Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler..." :)

Bunun dışında iş hayatı -büyük bir firmadaysanız- alışılagelmişten biraz daha farklıymış. Bazen tıpkı beklediğim, bazen hiç beklemediğim, çoğu zaman şaşırdığım durumlarla karşılaşıyorum. Bunlardan biri de kimseyle paylaşmadıkları sıkıntıları ya da dertleri olan çalışma arkadaşlarımın bana gelip bunu paylaşmaları... Güvenilir biri olmak gerçekten çok güzel... İnsanlar sizi samimi buluyorlarsa daha da mutlu oluyorum. En azından ben böyleyim. Kimine göre aptallık, saflık ama bence insanlığını kaybetmiş dünyada sahip olunacak en güzel meziyet... İstifa kararı aldığımı söylediğimde ise içimi acıtan ekibimden ayrılacağım düşüncesi oldu.




Son olarak hayatımda ilk defa kalkıştığım ve daha önce neden yapmadım diye hayıflandığım bir şeyi paylaşmak istiyorum. Tek başıma kalkıp tatile gittim. Kimisi sıkılmadın mı dedi, kimisi bu ne cesaret? Bana göre hayatımdaki en güzel deneyimlerden biriydi. Geçirdiğim o huzurlu anlar, katıldığım eğlenceler, tanıştığım insanlar ve yaptığım sohbetler... Hepsi çok güzeldi...





Bir de manda kaymaklı lokum yediniz mi? Çok şey kaçırıyorsunuz. Eğer bir gün yolunuz Afyon tarafına düşerse bir lokumcuya uğrayıp mutlaka deneyin.

Size lokum tadında, tatlı mı tatlı günler ve geceler diliyorum.

 
 

7 Nisan 2015 Salı

Mobilyacı Kızı'nın Hediyesi

 
 
 




İlkokulda öğretmenlerimiz ailemizin bireylerine yönelik anket yapar, meslekleri sorarlardı, benim verdiğim cevap ise: babam mobilyacı idi... Hoca da düşünür düşünür en sonunda esnaf kısmına çizik atardı. Başka seçeneği yoktu ama içime sinmezdi bu hiç...

Mobilyayı çizer, tasarımı yapar. (Tasarımcı, İç mimar v.s.)
Model çıkarır. (Usta, marangoz )
Mobilyanın satışını yapar.(Tezgahtar, satış danışmanı)

Bu üçünü birden yaptığı için ve sadece ilk seçenek nedeniyle bir sanaatkar olduğundan sadece esnaf teriminin kullanılması beni rahatsız ediyordu daha o yaşta. Ben küçükken babam her sene bir kaç model çizer, bunları hazırlar ve başta İstanbul olmak üzere Türkiye'nin birçok şehrindeki mobilya mağazalarına gönderirlerdi. Bir modelden her ay her seriden en az 100 takım çıkartıldığını ve 20'den fazla elemanı olduğu halde ürün yetiştiremedikleri için kimi zaman atölyede sabahlamak zorunda kaldıkları günleri hatırladım. O zamanlar fabrikasyon ucuz, dandik ürünler, yurt dışından gelen mobilya markaları yoktu.

Babamlar gel zaman git zaman "Neden kendi markamızı yaratmıyoruz?" şeklinde kendi mağazalarını açmaya ve şubelik vermeye başladılar. Ürünlerin hepsi kendi modelleri olduğu için ilk yaptıkları iş tescil belgelerini almak olmuştu. Telif hakları nedeniyle birçok firma ile mahkemelik oldu o da ayrı mesele. Mobilyada çok fazla model çalma sıkıntısı yaşanıyor zira.







Benim hiçbir zaman mobilyaya ilgim olmadı. Babam da illa benim işimi yap diye beni zorlamadı. Öyle olunca ben kendi yoluma gittim. Ancak zaman zaman ilgilenmiş, modellere fikirler verdiğim olmuştur.

Babamların ürettiği ürünlerin hepsinin özel birer isimleri vardı. Döneme ve modelin uygunluğuna göre barkod ya da kod uygulamasından ziyade isim konarak ürünün bir ruhu olduğuna inanmak isteriz. Çünkü tüm yapım aşamasında büyük bir emek ve el işçiliği olduğundan çizen kişiden, yapan ustasına kadar hep bir el emeği, göz nuru söz konusu. Öyle olunca soğuk birer rakam yerine alıcısını da memnun edecek birer uygun isim bulma arayışımız oluyordu.

En son Amerika'ya gitmeden önce bir ürüne "Lotus" ismini vermiştim ve zamanında en çok satışı yapılan ürünlerden biri olmuştu.



 
 

 
Resimdeki şahıs benim Amerika'da edindiğim en samimi ve yakın arkadaşım Jane... Şimdi ne alaka diyeceksiniz. Nereden nereye atladım zira...
 
Amerika'da bir çok ülkeden arkadaşlarım oldu. Çok samimi olduğum, en yakın dostlarımdan bazılarını bulduğum LA'de benim tabirimle Baby Doll'um, Jane'nin yeri benim için ayrıydı. Dili, dini, ırkı benden çok farklı olsa da "Aynı dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşan insanlar anlaşır." sözünün canlı kanıtıydı Jane benim için... Çünkü çocukluğu, aile yapısı, yaşadıkları bana çok benziyordu.
 
Beraber yaptığımız road tripte bana gözü gibi bakması, evine misafir olduğumda sırf ben seviyorum diye sabahın köründe bana ekmekler yapması -malum Çinliler'in menülerinde ekmek yok- hastaneye kaldırıldığımda sırf üzülmesin diye sakladığımı öğrenince deliye dönmesi, nenesi öldüğünde vize sorunu nedeniyle Çin'e gidemediğinde evime yaptığı ziyaretler...
 
Uzun zamandır Jane'ime hediye bir şeyler göndermek istiyordum. Çok sevdiği Türk kahvesi gibi... Ancak her seferinde bir bahane buluyor -Çin postasına güvenmiyorum, bu ara iş nedeniyle taşınıyorum gibi -  bana adresini göndermiyordu. Asıl sebep ise basitti. "Sen o parayı biriktir.. En kısa zamanda Çin'e gel Zeliha... " Ancak içime sinmiyordu. Ben de Zeliha isem bir yolunu bulup onun için bir şeyler yapmalıydım.
 
 
 
 
 
 




Jane'im bir süredir iş nedeniyle Çin'in sıcak şehirlerinden biri olan Sanya'da... Ilıman iklimi ve okyanusa kıyısı olmasından dolayı Los Angeles'taki gibi sıcak hava hakim o şehre... Beni davet etmesine rağmen hem işlerim nedeniyle, hem de finansal olarak zorlanacağım için gidemedim. Ne zaman konuşsak her seferinde bana "Bu şehir bana Los Angeles'ı ve seninle geçirdiğimiz günleri hatırlatıyor." diyordu.

Yaklaşık iki ay önce babamlar yeni ürünlerini yavaş yavaş piyasaya sürmeye başladılar. Dört gözle ürünlerin gelme tarihini bekliyordum. Üstelik kendime de bir kitaplık istiyordum. Üstteki ürünlerin isim vermek için bana sordular. Benim de aklıma direk Jane geldi. Kaldığı şehrin ismi ürüne çok uygundu ve ürün tamamen ahşap olduğu için bana Uzak Doğu'yu hatırlatıyordu.

İsim annesine de en kısa zamanda haber verip ürünlerin resimlerini gönderdim. Bizimki sevinçten dört köşe... Her yerde gidip bunu anlatıyormuş. Onunla dalga geçtiğim zamanları hatırladım.

"Evlendiğin zaman mobilyaları sana Türkiye'den göndereceğim. Sizin ürünler çok dandik oluyor be... " ^O^ 

Gerçekten de öyleler ama...

Eh, Mobilyacı Kızı'nın Hediyesi de ancak bu olur.

Baby Doll'um inşallah o ürünleri kendi gözlerinle görme imkanın da olacak...

Allah herkese böyle içten, samimi, çıkarsız dostluklar nasip etsin...

Hepinize iyi haftalar...




 

15 Mart 2015 Pazar

Kitap Yurdu Alışverişim


 
 



Söz konusu kitap alışverişlerimse birbirinden alakasız konulardaki yapıtlarla sepetimi doldurmam da üzerime yok. Bu alışverişim de onlara sadece bir örnek...

Kitap Yurdu'ndan birkaç kez alışveriş yapmıştım. Özellikle sahaflarda bulamadığım kitaplara, D&R, Nezih gibi kitapçılara büyük paralar verip almaktansa buradan sipariş verip hem indirimli sahip olup, hem de kapıma kadar gelmesini bekliyordum. Oh mis!

Bu arada Kitap Yurdu eskiden kitapları baloncuklu poşetlere sarıp gönderirdi, paketleme şekillerini değiştirmişler. Artık kitaplar için özel olan kalın kapaklı karton paketlere sarıp gönderiyorlar.

Gelelim aldıklarıma;

1984, George Orwell
Ateş Canına Yapışsın, Sezgin Kaymaz
Hayyam ve Rubaileri, Abdülbaki Gölpınarlı
Rüyanın Öte Yakası, Ursula K. Le Guin

1984 ve Rüyanın Öte Yakası distopik dalında kitaplar ve kendi dallarında birer kült olarak anılıyorlar.

Hayyam ve Rubaileri'ni zaten duymayan yoktur. İlginç bir okuma deneyimi olacak benim için.

İçlerinde konusu en ilginç olan ise elbette ki Ateş Canına Yapışsın. Ademoğulları'nı kandırmaya çalışan bir Şeytan değil de, cennette Şeytan'ı yoldan çıkarmaya çalışan insanı düşünün. Bize göre çok garip gelse de Sezgin Kaymaz kitaplarının konusuna aşina olduğum için şaşırmadım doğrusu...

Kitapları okudukça burada yorumlayacağım. Birbirinden bu kadar alakasız kitabı arka arkaya okumak ilginç bir deneyim olacak ama yapmadığım iş değil...

Hepinize iyi pazarlar...




 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...