Uzak Doğu kozmetikleri ile ilgili yazılarımı Google aramalarından bulup bana mail yoluyla ulaşan birkaç ithalat-ihracat firması olmuştu. Onlara elimden geldiğince yardımcı olmuştum. Dilerim o firmalardan birkaçı bu yazıyı görür ve bu bahsettiklerimden birkaçını Amerika'ya ihraç etmeye başlarlar. Sizi temin ederim, kesinlikle pişman olmazsınız.
Hikaru Bacım aylar öncesinde şu yazısında özlediği ve özleyeceği şeyleri yazmıştı. Hatta bana da postalamıştı mim şeklinde ama o zamanlar gurbet ellerde yeni olduğum için neyi özleyip, neyi arayacağımı kestiremiyordum. Buraya geleli 7 ay doluyor. Haliyle özlemini çektiğim birçok şey var. Gerçi ben şanslıyım. Bulunduğum bölgede göçmen çok olduğu için birçok farklı şeyi tanıma imkanım oldu. Ayrıca İranlıların devrimden sonra yoğunlukla yerleştiği bir bölge olduğu için etrafta fazlasıyla İran ürünleri satan mağazalar ve bu mağazalarda birçok Türk markasının ürünlerini bulmak mümkün.
Neyse yavaştan mevzuya gireyim bari... Amerika'ya yerleşen farklı milletlerden insanlar kendi kültürlerini buraya da taşımış. Ancak Türkler'in bazı milletlerden daha fazla nüfusa sahip olduğu halde ne yazık ki hem kültürümüzün hem de ülkemizin burada neredeyse yok denecek kadar az insan tarafından bilindiğini fark ettim. Üstüne üstlük bir de başka ülkelerin -bunların başında Yunanistan ve Ermenistan geliyor- bizim değerlerimize bizden daha çok sahip çıktığını -hatta kaba bir tabirle (ç)aldığını- ve ülke tanıtımlarını bunlar üzerinden yaptığını fark ettim.
Konuya girmeden önce itiraf edeyim milliyetçi bir aileden geliyorum. Allah korusun bir savaş falan çıksa ilk olarak bizimkiler gönderirler oğullarını askere... Zaten benim dışımda ailede kız olmadığı için beni de katarlar aralarına... Bu nedenle bana da aşılandı milliyetçilik anlayışı küçüklüğümden beri. Aslında ülkemdeyken fazla da sallamıyordum ama burada yavrusunu koruyan kartal hesabı karşımdaki -ister arkadaşım olsun ister okuldaki hocam- yeri gelince yapıştırıveriyorum hak ettiği cevabı. Millet sanki sütten çıkmış ak kaşık misali gelip benim ülkeme b.k atmaya kalkarsa alır ağzının payını. Ben de bu konuda acıma yok. O nedenle Türk ürünleri de bayağı bir dert oldu içime...
1- Gül Ürünleri: Bizim ailede evin bir köşesinde mutlaka bir şişe gül suyu bulunur. Hatta annemin güzellik sırlarından birisi de gül suyuydu. Bu alışkanlığını bana da geçirdi. O nedenle yılın belli zamanları cildimi özel bir tonikle değil de sadece gül suyu ile silerim. Bu rutinden de oldukça memnunum. Ancak gel gelelim buraya geldiğimden beri doğru düzgün gül aromalı ürün bulamadım.
Bizim ülkemizde gül ve ondan üretilen her şey -yiyeceğinden, kozmetiğine- ne kadar yaygınsa Amerika'da da bu ürünlerden bulmak o kadar imkansız... Targetta kozmetik reyonlarında onca markanın ürünlerine baktım ama gül aromalı sadece bir tonik bulabildim. O da minicik bir şişe ve fiyatı 10 dolardan fazla idi. Hadi gramajını ve fiyatını geçtim, benim en sevdiğim kokulardan biri gül kokusudur, o üründe koku falan hak getire... Bir tek Body Shop'ta bir iki kreme denk geldim o kadar...
Hatta bir örnek vereyim size... Bulgar bir oda arkadaşım var, amcası da burada yaşıyor ve senelerdir ülkesinden gül ürünleri ihraç ediyormuş. Benim gül suyunu çok sevdiğimi öğrenince bir şişe gül suyu hediye etmişti. Hatta beni evlerine yemeğe davet ettikleri bir gün de sorguya çekti gül ürünlerinin Türkiye'deki önemiyle ilgili... Gül suyunun Türkiye'de her markette satıldığını öğrenince çok da şaşırmıştı. Çünkü buraya ithal ettiği gül suyunu ülkesinde ancak belli yerlerde satıldığını söyledi. Dedim biz de bu kadar yaygın olan bir şeyi, biz neden ihraç edemiyoruz? Oda arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla Rosense'in büyük şişe gül suyu kadar bir "Bulgarian Rose Water"ı yaklaşık 40 dolara satıyorlarmış. Yuh yani! Elde ettikleri karı siz düşünün...
Tabi ben durur muyum? Rosense'e konuyla ilgili bir mail attım ve bana hemen geri döndüler. Amerika'da kozmetik sektöründe çok fazla marka olduğu için rekabet çok yüksek, o nedenle yakın zamanda bir ihracat işlemleri yokmuş. Ancak tavsiyem bir an önce bu pazara el atmaları... Çünkü iyi bir reklamla gül ürünlerini iyi bir şekilde tanıtabilir ve pazarda iyi bir pay elde edebilirler.
2- Falım Damla Sakızı: Çocukluğumdan beri en sevdiğim sakız çeşitidir bu. Yaşıtlarım genelde Big babol tarzı bol şekerli sakızları sevse de ben hep Falım sakızlardan alır, annemi sinir edecek kadar gürültülü bir şekilde çiğnerdim. Gel gelelim buraya geldiğimden beri en fazla özlemini çektiklerimin başında bu sakızlar geldi. Çünkü buradaki sakızlar bildiğiniz lastik kıvamında ve bana sorarsanız kötü kokuyor. Beğenmedim. Anneciğim sağ olsun bana bu sakızlardan birkaç paket ulaştırmayı başardı. Gümrükten nasıl geçtiği hakkında bir bilgim yok. Ancak şimdi masamda mutlaka birkaç tane bulunduruyorum.
Falım firmasına konu ile ilgili bir mail attım tıpkı Rosense'e yaptığım gibi... Tabi ki çoğu Türk firmasının umursamadığı gibi kaç gün geçmesine rağmen tenezzül edip geri dönüş bile yapmadılar. Eh kendileri kaybederler... Amerikalılar'ın yeni ürünler denemekten ne kadar hoşlandığını bilseler bence hemen buraya ihracat yapmaya başlarlardı.
3- Türk Salebi: Buraya geldiğimden beri hiç görmediğim bir ürün de salep... Hani Yunanlılar ya da İranlılar falan kendi ürünüymüş gibi satıyorlar mı aceb diye düşündüm, hatta sordum soruşturdum ama kimsenin bu güzelim üründen haberi bile yok. Hatta Bulgar arkadaşıma bile yoklama çektim ama onlar da bu nadide içeceği bilmiyorlarmış. Kışın özellikle çok zor geçtiği şehirlerde bu ürünün çok tutacağından adım gibi eminim. "Turkish Salep Shop" şeklinde şubeleri olan yerler açılsa, çok iyi para yaparlar, yeminle bak...
Türkiye'deyken kışın neredeyse her günü içtiğim salebi buraya geldiğimden beri aramamamın sebebi ise kışın bulunduğum şehrin çok soğuk olmaması... Ortalama sıcaklık yaklaşık 15-20 derece arasında değişiyor. O nedenle şanslıyım....
4- Maraş Dondurması: Tanıştığım her Japon'un mutlaka bahsettiği ve "Sizin dondurmanız çok lezzetli!" diyerek övdükleri Maraş dondurmasını da burada bilen eden yok. Belki Türk Mahalleleri'nin olduğu Rochester bölgesinde Maraş dondurması yapan yerler vardır, o bölgeye hiç gitmediğim için bilmiyorum. Ancak şunu söyleyebilirm ki burada sattıkları krema gibi akışkan dondurmalardan sonra Maraş dondurması çığır açacak gibime geliyor.
Yemek mevzu bahis olunca Amerikalılar'dan daha fazla yeniliğe açık bir millet daha tanımam. Malumunuz adamların övünecek doğru düzgün kendi mutfakları bile yok. O nedenledir ki diğer ülkelerin yemeklerine de düşkün olabiliyorlar. Yeni bir tat olduğu için Maraş Dondurması'nı da çok seveceklerdir.
5- Çömlek Yoğurdu: Türkler'in her yemeğin yanında servis ettikleri ama milletin bizden daha fazla sahip çıktığı lezzetimiz yoğurdu, burada Yunan, Japonya da ise Bulgar yoğurdu olarak biliyorlar. Japonya'yı nasıl mı biliyorum, Japon bir tanıdığım söyledi ondan... Neyse, ben de burada hiç görmediğim bir şekilde, Türk yoğurdunun piyasaya girmesini istiyorum efendim. Dedim ya Amerikalılar farklı ve yeni tatları seviyorlar diye... Türkiye'deyken de en fazla sevdiğim yoğurt çömlek yoğurduydu, hatta manda sütüyle yapılmışsa daha lezzetlisini bulamazsınız. (Bak nasıl canım çekti şimdi?) Hal böyle olunca bir an evvel bu ürünün piyasaya çıkması lazım...
Genel itibari ile listem yiyeceklerden oluşuyor ama siz de beni anlayın canım. Türkiye'nin, Japonya, Güney Kore gibi, teknolojik markaları var da ben mi yazmadım? Hem öyle olsa bile, o ülkeler teknolojik üretimlerinin yanında, ne kadar fazla yiyecek-içecek ihraç ediyorlar biliyor musunuz? Bizden çok, çok fazla olduğu kesin... Gittiğim restoranlarını saymıyorum bile...
Aslında çok şey var yazacak ama benim aklıma ilk olarak gelenler şimdilik bunlar... Peki, siz firmalara ne tavsiye edersiniz? Bakarsınız birileri görmüş burayı...