Ankara'dan yeni göçmüş bir şahsiyet olarak İstanbul'u yavaş yavaş tanımaya başlıyorum. Bu seferki durağım arkadaşımla birlikte ilk önce Cevahir sonra da Taksim oldu.
Öyle uzun uzadıya yazıpta kimseyi kasvete sokmak istemem. Malum Türk milleti olarak uzun yazılardan pek hoşlanmıyoruz. Ben de zaman zaman gördüğüm uzuuuun blog yazılarını birkaç paragraftan sonra sıkılıp kapatıyorum. Çoğuna yorum yazamamın sebebi de bu zaten. (Kimse beni ayıplamasın. Genlerimizde var bu. )
Inglot maceram dışında pek bir şey yoktu. Watsons bayağı genişmiş onu gördüm. Yalnız ben Rimmel'in allığını alacaktım ama kutusu tam bir loser... Çantada taşımak isteyenlere kesinlikle tavsiye etmem.
Bu çikolatacıdan birşeyler almayı düşünüyordum ama arkadaşım önermedi. Eh tavsiye dinlerim ben...
Onun dışında Hamurabi'nin böreklerini tavsiye ederim. Üstelik tam arkamda oturan Güney Koreli kızların konuşmalarını dinlemek de ayrı keyifti. Sanki anladım da!
Ve meşhur MAC mağazası... İçeriye girip baktık ama Inglot'tan sonra iştahımız kaçtığı için girmemizle çıkmamız bir oldu. En azından yerini öğrenmiş oldum.
Taksim'e ilk gidişim değildi ama bu sefer sandığımdan daha çok dolanmışız. Eve geldiğimde ayaklarım ağrımıştı. Darısı bir sonraki gezi yazıma...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder