2 Eylül 2012 Pazar

Film Notları #1

 
Film yorumlarımı yayınlamayalı uzun zaman oldu biliyorum ama şu ara hiçbir şeye yetişemez oldum. Üstelik içimden hiçbir şey yapmak da gelmiyor. Kendimi filmlere adadım resmen. Ödevlerimi bitirdikten sonra yayılıp film seyrediyorum. Sıkıcı yapımlar kadar güzel yapımlarla da karşılaşmıyor değilim. Bu postta müzikallerden başlamak istedim. Herkesin şu günlerde biraz morale ve gülmeye ihtiyacı var sanki...
 
 

Hairspray'i bir hocam tavsiye etmişti. Başta pek şans vermedim ama sonunda ikinci kez izlerken buldum kendimi. Film 1962 yılının Baltimore adlı şehrinde geçiyor. Konusu ise kısaca şöyle: Tracy insanların kendisiyle ilgili düşüncelerini önemsemeyen, hayattan zevk almayı bilen ve dans, yaşama şekli olmuş bir kızdır ve ayrıca okulun göz bebeği link'e de sırılsıklam aşıktır. Bir gün Baltimore'un yerel kanalı için yapılan dans seçmelerini kazanan Tracy bir anda tüm şehrin ilgi odağı olur. Ancak siyahilere karşı olan sempatisi ve karşıt görüşleri nedeniyle Tracy'nin yaşamı pek istediği şekilde gitmeyecektir.

İll olarak bu filmden bahsetmek istememin nedeni ırkçılıkla ilgili daha önce bir müzikal yapımla karşılaşmamamdır. Bilmeyenler için 1960'lı yılların Amerika'sından bahsetmek istiyorum. Şu an özgürlük, eşitlik, dostluk, kardeşlik bıdı, bıdı, bıdı diye dünyaya yayın yapan bu ülke, bir elli yıl öncesinde siyahi kökenlilere yaptığı ikinci sınıf muamelesiyle biliniyordu. Okulda siyahiler için ayrı sınıflar, otobüslerde onlar için ayrılmış özel bölümler vardı. Sanırsınız ki onlar cüzzamlı ve diğerleri korunmaya çalışılıyor. Filmde de bu konu işlenmiş. Hairspray'i izlemeye başladığımda insanlar ne güzel gülüyor, eğleniyor ırkçılığın güzel yanı mı olur demiştim kendi kendime. Sonradan bunun sadece müzikal bir yapım olduğunu hatırlatmam gerekti kendime.

Filmin en ilginç yanlarından birisi, John Travolta'nın kadın kılığına girip Tracy'nin annesi rolünü canlandırıyor olmasıydı. O kadar makyajla tanımam pek mümkün olmamıştı başta. Ayrıca Zac Efron'u sevmesem de 1960'lı yılların popüler tiplemesi olarak görmek hoşuma gitti bu sefer. Benim favorim ise Corny Collins rolünü canlandıran James Marsden idi. Filmde hem çok yakışıklı görünüyordu, hem de Amerikalılar'ın tabiriyle kominist düşünceleriyle benim gönlümde taht kurdu. Michelle Pfeiffer ve Queen Latifah da filmin diğer ağır taşlarından.

Filmi tavsiye eder miyim? Kesinlikle bir şans vermenizi tavsiye ederim. Oyuncuları için bile izlenecek bir yapım... Benim notumsa 10 üzerinden 7.5...


İzlediğim diğer bir yapımda hep izlemeye başlayıp yarım bıraktığım bir yapım olan Chicago'ydu. 1920'li yılların Amerika yaşamını anlatan yapımda kimler yok kimler: Catherine Zeta Jones, Richard Gere, Renee Zellweger, Lucy Li, Queen Latifah... Filmin konusu: Velma Kelly şehrin en ünlü dansçısıyken kocasını ve kız kardeşinin ilişkisini öğrendikten sonra onları öldürmüş ve hapse atılmıştır. Roxie Hart ise ilişki yaşadığı adamın bir yalancı olduğunu ve kendisini kullandığını öğrenince onu kurşunlamış ve aynı hapse o da düşmüştür. İki kadın bir yandan birbiriyle yarışırken bir yandan da onları kurtarmaya çalışan düzenbaz avukat Flynn'in ilgisini kazanmaya çalışmaktadır.

1920'li yılların Amerika'sı hakkında çok fazla bir yorum yapamam çünkü çok bilgili sayılmam ancak birkaç soruma cevaban o dönemde adalet, siyaset ve basın sisteminin çok kötü olduğunu, insanların birbirini kandırıp işlerini istedikleri gibi hallettiklerini öğrendim. Filmde zaten bundan yola çıkmış. Düzenbaz bir avukat, şöhretin tepesindeyken hapishaneye düşmüş bir dansçı ve ünlü olmak için her şeyi göze almış sıradan Amerikalı bir kadın...


Filmde benim favorim Catherine Zeta Jones'tu. Hem sesi, hem oyunculuğu, hem de güzelliğiyle göz doldurdu. Richard Gere ve Renee Zellweger hakkında aynı yorumu yapamayacağım. Gere'in sesi kulaklarımı resmen tırmaladı. Zellweger'a ise nedense Bridget Jones tadında roller daha çok yakışıyor.

Benim notum ise 10 üzerinden 7...


Burlesque uzun zamandır listemde olan bir filmdi. Arkadaşlarla oturup izleme fırsatı buldum sonunda. Konusu ise kısaca şöyle: Ali küçük bir kasabada yaşayan ama şarkıcı-dansçı olmanın hayalini kuran bir taşra kızıdır. Bir gün aniden Los Angeles'a taşınma kararı alır ve Burlesque adında bir kulupte çalışmaya başlar. Bu kulüp onu şöhrete götürecek imkanlarla doludur.

Başta filme biraz tereddütle yaklaştığımı itiraf etmeliyim. Malumunuz başrolde Christina Aquilera vardı. Zaten filmin genelinde biraz tutuk buldum oyunculuğunu itiraf etmeliyim ama sahne performansı ve şarkıları ile arayı kapattığını söyleyebilirim. Cher hakkında söyleyecek sözüm yok. Bizim sözde orta karar yapımlarda araya bir tane Türkan Şoray ya da Ajda Pekkan eklerler ya aynen öyle olmuş. Filmi biri batırsa bile, diğeri mutlaka kurtarır hesabı...

Göklere çıkaracağım bir yapım değil Burlesque ama sahne şovları ve makyajlarına hayran kalmamak elde değildi. Benim notum ise 10 üzerinden 6.5....


Bu yapımlardan izledikleriniz oldu mu? Yorumlarınız neler? Benim için önereceğiniz müzikaller var mı?  


2 yorum:

  1. Chicago'yu sinemada izlemiştim yıllar önce.
    Ben konudan ziyade, müziklere, danslara bayıldım..
    Oyuncu kadrosu öyle geniş ve mükemmeldiki, filmi çok güçlendirdi bence..
    Diğer iki müzikali izlemedim ama; Hairspray'ı izleyeceğim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Chicago oyuncuları bakımından avantajlı ama ben Hairspray'in konusunu daha farklı bulduğum için ilk sırayı aldı. Kesinlikle izlenmeli...

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...