31 Ocak 2011 Pazartesi

The Argentine Tango

Eminim, hepimiz az çok bir şeyler biliyoruzdur Arjantin Tango hakkında... Bence Tutkunun Dansı.. Onu diğer danslardan ayıran en önemli özellik, insanı ateşleyen bir şeyler içermesi... Ben tam bir tango delisiyim. Ancak İstanbul'a geleli bayağı unuttum. Eğer benim gibiler varsa şimdiye kadar izlediğim filmlerden kareler... Peki siz Arjantin Tango hakkında neler düşünüyorsunuz? Lütfen benimle paylaşır mısınız?

Take The Lead




Scent Of a Woman


Shall We Dance


Bu da Dancing With Stars'da Nicome Scherzinger ve partnerinin gösterisi...




Black Swan


Vizyona girdiği günden beri fırtınalar koparan bir film bu... Gerek kıyafetleri, makyajları, oyuncuları kadar başroldeki Natalie Portman'ın özel hayatıyla da oldukça gündemde. Peki nedir filmin konusu, bize neler vaad eder ya da neler alıp götürür?

Balerinler için en önemli oyunlardan birisi elbette ki Swan Lake(Kuğu Gölü)'dir. Yıllardır kendini işine adayan, her hareketi kontrollü, kendi halinde bir kız olan Nina(Natalie Portman) bu gösteri için Kraliçe Kuğu seçilir.  Yalnız bu gösterinin diğerlerinden bir farkı vardır; ikiz kardeşler olan Beyaz ve Siyah Kuğu'yu aynı kişi oynayacaktır ki bu neredeyse imkansız bir roldür. Nina tam bir Beyaz Kuğu'yken hocası ona içindeki Siyah Kuğu'yu ortaya çıkarmasını söyler. Böylece duygular ateşlenecek, gösteri layıkıyla sergilenmiş olacaktır.


Natalie Portman'ın harika oyunculuğuyla hayat bulan Nina pembe odası, annesinin kurallarına bağlı, disiplinli bir öğrenci... Peki Siyah Kuğu nasıl ortaya çıkacak? Film Nina'nın Siyah Kuğu'yu yaratmaya çalışırken iç hesaplaşmasını da ortaya çıkarıyor. Öyle ki gerçek ve hayaller birbirine giriyor. Seyirci neyin gerçek, neyin sahte olduğunu anlayamıyor.

Nina kendini tıpkı Beyaz Kuğu gibi yetersiz görürken kendi kendine de zarar veriyor. Yemekten sürekli kaçınması, tenini tırmıklaması, yeni bir beden istemeye çalışması bunun en güzel örneği...


Filmin vermek istediği mesaj çok açık; istediklerimize ulaşmak için geçmemiz gereken tek engel yine bizleriz. Filmdeki karakter de dönüp dolaşıp kendi en büyük düşmanını yine kendisi yaratıyor ve yine kendisi yok ediyor. Sonuç mu? Sadece mükemmellik! Dram olarak başlayan film, sonunda psikolojik gerilime dönüşüyor ki sevenlerine duyurulur.

Kesinlikle izlenmesi gereken bir film... Her yönüyle size bir şeyler katacağına eminim.

Seçilenler

Severek takip ettiğim Makeup.com'un seçtikleri karşınızda. Ben Lancome'un allığına bayıldım. Peki siz?

Lancôme Butterflies Fever Blush in Glowy Ballerine



Maybelline New York Volum’ Express One-by-One Mascara




L’Oréal Paris Infallible Le Rouge Lipcolour


Giorgio Armani Beauty La Femme Bleue Eye Palette



The Body Shop Brilliance Powder in Bronze



Yves Saint Laurent Celebration Palette Complexion Highlighter

30 Ocak 2011 Pazar

Nivea Visage Çift Etkili Göz Makyaj Temizleyicisi


Her zaman memnun kaldığım ürünlerden bahsedecek değilim sanırım. Bugün büyük umutlarla aldığım ama hiçbir şekilde memnun kalmadığım ve önermeyeceğim bir ürün var sırada. Nivea Visage Çift Etkili Göz Makyaj Temizleyicisi...

Şimdiye kadar göz makyajını çıkarmada en memnun kaldığım ürün Neutragena Çift Fazlı Göz Makyaj Temizleyicisi... Onunla ilgili de bir ara yorumlarımı yazarım. Nivea'nın bu ürününü de Neutragena'nın çift fazlı ürünü gibi düşünüp almıştım ancak benim için tam bir kayıp oldu.

Gelelim şikayetlere...

Ne yazık ki hassas bir göz yapısına sahibim. Astigmat, göz kuruluğu ne ararsanız var bende. Bu nedenle kullandığım ürünlere çok dikkat etmem gerekiyor. Bu ürünü kullanırken çok az bile olsa gözüme değdiğinde resmen yakıyor. Gözlerim kıpkırmızı oluyor. Üzerinde yazan "Hassas Gözler İçin " yorumu tamamen yalan. Hassas göz yapısı olanlara kesinlikle tavsiye etmem.  



İkincisi çalkaladığınız halde iki katman birbirine karışmıyor. Üstteki resimde rahatlıkla görülebilir. Ayrıca ürünün kalıcı makyajları bile çıkardığı söyleniyor ki ben waterproof ürünler kullanmadığım halde rimelimi bile çıkardığını göremedim. Üstelik her yanıma bulaştı.

Fiyat olarak da 18 TL gibi bir rakam ödemiştim. Çok pahalı bir rakam değil ama bu ürün için 5 TL bile vermem artık. 

Peki siz hangi markanın göz makyaj temizleyicisini kullandınız/kullanıyorsunuz?

29 Ocak 2011 Cumartesi

Institut Arnaud Paris Nemlendirici ve Besleyici Vücut Kremi


Bu yazımda size en sevdiğim markalardan biri olan Fransız firması Arnaud'un bir ürününü tanıtacağım. Institut Arnaud benim cilt bakım ürünü olarak tek geçebileceğim bir kozmetik firması. Peelinginden, kil maskesine, göz kremine kadar neredeyse her ürününü denemişimdir. Ne yazık ki şu an elimde sadece bir-iki ürünü bulunuyor. Elim değmişken bu ürünlerim bitmeden onlardan bahsetmek istiyorum.

 


Kremin yapısı akışkan ve sürdüğünüz zaman hemen emiliyor. Öyle ki krem sürdüğünüzü bile anlamıyorsunuz. Çok yoğun bir şeftali kokusu var. Bir sonraki banyoya kadar bu kokuyu hissedebilirsiniz. Bendeki krem 300 ml... Sık sık kulandığım halde hala bitmedi. Doya doya kullanıyorum. Açıklamaları görmeniz için üstteki resmi çekmiştim ama pek belli olmuyor. Tamamen Fransızca yazıyor ama üzerine Türkçe bir açıklama yapıştırmışlar. Bana kalırsa pek yeterli değil.

Dış kabı ise oldukça kaliteli... Şöyle ki eğer çok seyehat eden biriyseniz tam size göre... Bu markayı ilk kullanmaya başladığımda market ürünlerinden daha kötü kutuları vardı. Ancak sonradan bayağı düzelttiler.

Fiyata gelirsek sıradan ürünlerden biraz tuzlu olsa da kesinlikle uzun ömürlü bir ürün. Hiçbir şekilde şikayet etmezsiniz. Üstelik kullanım süresine bakacak olursak diğer ürünlerle aynı fiyata geleceğini bile söyleyebilirim.



28 Ocak 2011 Cuma

Cevahir... Taksim...


Ankara'dan yeni göçmüş bir şahsiyet olarak İstanbul'u yavaş yavaş tanımaya başlıyorum. Bu seferki durağım arkadaşımla birlikte ilk önce Cevahir sonra da Taksim oldu.

Öyle uzun uzadıya yazıpta kimseyi kasvete sokmak istemem. Malum Türk milleti olarak uzun yazılardan pek hoşlanmıyoruz. Ben de zaman zaman gördüğüm uzuuuun blog yazılarını birkaç paragraftan sonra sıkılıp kapatıyorum. Çoğuna yorum yazamamın sebebi de bu zaten. (Kimse beni ayıplamasın. Genlerimizde var bu. )

 


Cevahir gerçekten dışarıdan göründüğünden daha büyükmüş. Ankara da alışveriş merkezi bakımından zengin olsa da Cevahir'e yaklaşan yok sanırım. Mağrurlanma seni de geçeni bulunur.

Inglot maceram dışında pek bir şey yoktu. Watsons bayağı genişmiş onu gördüm. Yalnız ben Rimmel'in allığını alacaktım ama kutusu tam bir loser... Çantada taşımak isteyenlere kesinlikle tavsiye etmem.



İstiklal Caddesi'nin en sevdiğim yönü eski binalarla çevrili olması... Üstelik giriş katlarındaki son moda mağazalar, kozmetik dükkanları ve daha birçok ürünle dolu firma beni çok çabuk cezbetti.


Bu çikolatacıdan birşeyler almayı düşünüyordum ama arkadaşım önermedi. Eh tavsiye dinlerim ben...

Onun dışında Hamurabi'nin böreklerini tavsiye ederim. Üstelik tam arkamda oturan Güney Koreli kızların konuşmalarını dinlemek de ayrı keyifti. Sanki anladım da!



Ve meşhur MAC mağazası... İçeriye girip baktık ama Inglot'tan sonra iştahımız kaçtığı için girmemizle çıkmamız bir oldu. En azından yerini öğrenmiş oldum.


Elbette meydan... Herkes resim çektirme derdine düşmüştü. Ben de onlara istediğini verdim.

Taksim'e ilk gidişim değildi ama bu sefer sandığımdan daha çok dolanmışız. Eve geldiğimde ayaklarım ağrımıştı. Darısı bir sonraki gezi yazıma...

Oriflame Very Me Lipmania: Pink Blush


Oriflame'in bu seriyi çıkaracağını duyduğumdan beri sabırsızlıkla bekliyordum ancak bu ruju almak o kadar garipti ki anlatamam. Ankara yolculuğumda bir cafede yemek yerken Ankara direktörlerinden biriyle tanıştım, kendisine yanında ruj olup olmadığını sordum ve bana çantasından bu rengi çıkardı. Ne yazık ki sadece bir tane varmış.

Rujun nemlendiricisi yerinde ve öyle çok bir parlaklığı yok. Eğer hafif makyaj yapmaktan hoşlanıyorsanız tam size göre... Varla yok arası bir renk ama hiç ruj sürmemiş gibi de durmuyor. Bendeki rengin kodu 21255 Pink Blush... Seride 10 renk bulunuyor.

Rujun şeffaf kabı ve üzerindeki ayakkabı desenlerine özellikle bayıldım. Çok şeker görünüyor. Lisedeyken kullandığım Judi marka rujları hatırlattı bana.

Eğer bakmak isterseniz buradan sitesine girip alışveriş yapabilirsiniz.


27 Ocak 2011 Perşembe

Açlık Oyunları 2012'de Sinemalarda!



Dünyada birçok okuru bulunan ve filmi sabırsızlıkla beklenen Açlık Oyunları hakkında sonunda yetkili bir ağızdan açıklama geldi.

Castı bile belli olmayan filmin yayın tarihi 23 Mart 2012 olarak duyuruldu. Filmin yönetmeni Gary Ross, Entertainment Weekly'e yaptığı açıklamada filmin baharda ya da en geç yaz başlarında çekilmeye başlanacağını açıkladı. 

The Underland Chronicles serisi üç kitaptan oluşuyor. İlk kitap Açlık Oyunları, ikincisi Ateşi Yakalamak ve son kitap Alaycı Kuş çoktan yayınlandı. Kitabın yazarı ise Suzanne Collins... Daha fazla bilgi için tıklayın.


Haber: Becomegorgeous

25 Ocak 2011 Salı

EcoTools Pudra Fırçası


EcoTools'un fırçaları hakkında bir süredir netten yazılar okuyordum. Hatta alışveriş sitelerinde kampanyaları bile düzenlenmişti. Birkaç gün önce tesadüf eseri bir kozmetik dükkanında gördüm. Ayıptır söylemesi ben karma ürünler satan dükkanları gezmeyi çok seviyorum. Aynı anda birden fazla markanın ürünlerini karşılaştırma imkanınız oluyor. Üstelik mutlaka birinden biri indirim ya da promosyon uyguluyor. Eh bu da benim fazlasıyla işime geliyor.

Neyse bu kadar gevezelikten sonra gelelim fırçaya. Benim en çok sevdiğim özelliği yumuşacık olması. Daha önce hiç bu kadar yumuşak fırça kullanmamıştım. İkincisi ise kılların kesimi... Açılı şekilde kesilmiş olması pudra ya da toz fondöteni dağıtırken daha rahat bir uygulama sağlıyor. Son olarak da elbette ekolojik dengeyi bozmaması... Bu tarz ürünler giderek yaygınlaşıyor. Biz de yenilerini bekliyoruz.

Pudra fırçasının büyüklüğünü görmeniz içinde aşağıdaki fotoyu çekmiştim. Fiyatı 15 TL'ydi. Üstteki resimdeki paketi de var ve kilitli olduğu için yanınızda da taşıyabiliyorsunuz. Ayrıca aldığım dükkanda set şeklinde ya da diğer far fırçalarını da bulabilirsiniz.

Bu arada Makyaj Aynam bu fırçanın setini hediye olarak veriyor. Siz de katılmak isterseniz buradan sitesine girebilirsiniz.


Kajal Duo Eye Shadow No: 221 Sunflower



Türkiye'nin köklü kozmetik firması Atomizer Kozmetik'in yeni çıkardığı bir marka Kajal... Geçen hafta kampanyası olduğunu öğrenince standına bir göz attım ve birkaç ürün aldım. İlk olarak da denediğim bu ikili göz farını tanıtmak istedim.

Ürün çok simli göz makyajı sevmiyorsanız seveceğiniz bir yapıda... Dokusu yumuşak, sürümü de çok rahat. Topaklanma yapmıyor. Toplam 6.3 gr... Turkuazı mavi tonlarda başka farlarla, şampanya rengini de pembe ya da mor tonlarında yaz makyajında kullanabilirim.

Kutusuna gelirsek içinde aynasının bulunması benim açımdan çok iyi. Çünkü aynası bulunmayan makyaj malzemelerine sinir oluyorum. O anda çantamda ne varsa hemen alıp yüzümü kontrol etmek ben de bir hastalık gibi... Kutusu da oldukça kaliteli... Çantanızda başına bir şey geleceğini sanmam.





 İsterseniz şuradan sitesine girip diğer ürünlerine de bakabilirsiniz.


24 Ocak 2011 Pazartesi

Bir HP Fanfiction | Severus Snape


Edebiyat alanıyla fazla ilgili olmayan bir şahsiyet olsam da üniversitede öğrenciyken tanışmıştım bu dünyayla. Çoğumuzun aslında ne olduğundan haberimiz bile yok. Ama öyle büyülü bir dünya ki içine girdiğiniz anda kendinizi kaptırıp gidiyorsunuz.

Harry Potter, o sihirli dünya hakkında hepimizin iyi kötü bir bilgisi vardır. Bütün kitapları yayınlanmış, son filmine altı ay kalmış bir edebiyat eserini herkes duymuştur. Peki o kitap ya da karakterler hakkında JKR'den başka kaç yazarın eseri vardır?

Biz onlara fanfiction yani Türkçe olarak Hayran Hikayesi diyoruz. Bir kitap, dizi, sinema herhangi bir eserin karakterlerini alarak onu kendi bakış açımızdan anlatıyoruz ya da sadece bir bölümünü değiştiriyoruz. Eğer fanfiction hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz benim üstadım olan Darkangel'ın şu yazısını okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Ben de bu büyülü dünyada birkaç hikaye karalamış olanlardanım. Hortkuluk Avcısı, Sihir Başlasın ve geçen sene kapatılan ve benim göz bebeğim olan Harry Potter Cafe bu sitelerden bir kaçıydı. Ancak artık fanfiction yazmayı bıraktım. Sadece çok sevdiğim tek bölümlük birkaç hikayemi burada paylaşmak istiyorum.




Not: V For Vendetta filmini izlediniz mi bilmiyorum ama ben o kadar beğenmiştim ki filmi en az üç kez izlemiş olmalıyım ve bu yüzden oturup bu hikâyeyi yazdım. Size yeni bir şey vaat etmiyorum ancak başka bir bakış açısından hikâyeyi anlattım.

Şarkı olarak da filmden Domiones Fall’u seçtim. Keyifli okumalar…

O ADAM SEVERUS SNAPE’Tİ…


Dumbledore’un öldürüldüğü günü hatırla…

Baskını… İhaneti… Ve komployu…

Bu ihaneti unutmak için hiçbir neden bulamıyorum.

O adam…  Severus Snape’ti. Ama gerçekte kimdi nasıl biriydi bunu hiç kimse çözememişti. Karanlık Lord’a savaşın ilk günlerinde bizim aleyhimize muhbirlik etmeye başlamıştı. Ancak bir şey oldu. Karanlık Lord bir daha eski haline gelmemek üzere ortadan kaybolmuştu. Harry’nin anne ve babasının ölümünün baş sorumlusu bir anda Severus Snape olmuştu. Tıpkı diğerlerinin bir şeylerin nedenleri ya da sonuçları olduğu gibi…

Dumbledore’un fikirleri…

Bize adamı değil fikirlerini hatırlayın dendi. İnsanlar yakalanabilir ihanete uğrayabilir öldürülebilir hatta unutulabilinirdi. Ancak bin yıl sonra bile düşüncesi dünyayı değiştirebilirdi.

Ben bu fikre bizzat şahit oldum. Bu uğurda insanların öldüğünü gördüm. Onu korurken öldüklerini… Ama bir fikri öpemezsin. Ona dokunamazsın. Sarılamazsın. Fikirler kalamaz. Asla acı çekmez. Asla ölmez. 

Ve asla sevmez…

O günü kimse unutmuyor. Bense o adamı unutamıyorum. İhaneti yaşadığımız günü o bana unutturmuyor.

O adamı unutamıyorum…

Hayatım boyunca her zaman ne istediğimi bildim. Tıpkı şu anda olduğu gibi… Eğer bana bir dilek hakkın var ne istersen onu yap deselerdi Ron’u alıp ailemle kısacık bir günlüğüne de olsa bir arada olmayı dilerdim. Ancak bunu bile yapamam. Savaş dilek haklarınızı bile elinizden alıyor. Ona bile sahip olamıyorsunuz.

 Savaş… Asla size ne istediğinizi sormuyor. Seçimleriniz neler demiyor. Savaşın olduğu yerde başka oyunculara yer yok. Başrol de her zaman o vardır ve ondan başka kimsenin o oyunda yeri yoktur. Hepsi figürandır. Katil ya da kurban olmaya ölmeye ya da unutulmaya mahkûmsunuzdur.

Savaş hep vardı. Yanı başımızdaydı. Öylece durmuş kendisini görmemizi bekliyordu. Varlığını inkâr edilemez şekilde belli ediyordu. Ancak birçoğumuz bunu şiddetle ret ediyordu. Onlara göre eğer açıkça bir tehdit yoksa endişe edilecek bir şey de yoktu.  

Kör olmuş gözlerle etrafımıza bakıyorduk. Olmuş olan olmakta olan ve daha olmamış olan birçok şeye…

Bir gün o adamın dediklerini hatırlıyorum.

 “Rastlantı diye bir şey yoktur Bayan Granger. Sadece rastlantı yanılgısı vardır. Hiçbir işinizi şansa bırakmamalısınız. “

Belki çok zeki olabilirim ancak ben bile o gün bu karanlık adamın ne demek istediğini anlayamamıştım. Ancak şimdi çok iyi anlıyorum. Olanlara baktığımızda karşımızda o kadar mükemmel bir tablo duruyor ki… Ve bu tabloda hepimiz onun bir parçasıyız. Ben bu işte yokum desek bile en küçük bir ayrıntıda göze çarpıyoruz.

Ve herkes sonunda o adama bağlanıyor. Tek yapması gereken vaat ettiğini yerine getirmek…

Harry’nin anne babasının saklanması… Kılkuyruk’un onların Sır Tutucusu olması… Snape’in ihaneti… Harry’nin anne ve babasının vahşice öldürülmesi…

Geçen zaman içinde hiçbir zaman bir konu üzerine bu kadar düşündüğümü hatırlamıyorum. Bir insan nasıl olur da savaşın kaderini bu şekilde değiştirebilirdi.

 Güçlü zeki cesur olması birilerini öldürmek için yeterli olabilir miydi? Ya da sadece acımasız olmak mı onu bu hale getirmişti.

Dumbledore’un her zaman söylediği gibi bizi biz yapan seçimlerimizdir. O da seçimini yapmıştı ve bu seçim ihanetti.

Bize göreyse alınacak tek karar intikamdı.

Savaşta inananlar ve uğruna savaşacak bir şeyleri olanlar ancak başarıya ulaşabilir derdi babam. Biz inanacak ve uğruna savaşacak o kadar çok şeye sahiptik ki…

İzlediğim bir filmde kötü karakter kendisini katil olmakla suçlayanlara “Eğer birkaç kişiyi öldürürseniz katil olursunuz ancak milyonları öldürürseniz kahraman olursunuz. ” demişti. Bu sözü asla unutmamıştım.

Bu söze göre de Karanlık Lord bir kahramandı. Sayısını bile bilmediğimiz kadar büyücü ve muggleın ölümünden sorumluydu. Eğer bu onu kahraman yapıyorsa evet o bir kahramandı. Hem de en kanlısından…

Fakat bizlere göre bir katilden hiçbir farkı yoktu. Vaat ettiği şeyler kanlı bir diktatörün söz ettiklerinden öteye gidemiyordu. Etrafa korku salıyor ve istediklerini yerine getirttiriyordu.

İşte bu sırada örümcek devreye giriyordu. Severus Snape… Lord’un istediği bütün özelliklere sahip en yetenekli büyücüydü. Daha başka kendi tarafına kimi çekmek isteyebilirdi ki…

Severus’un sayesinde istediğini de elde etmişti. Harry’e ulaşabilmek için en kanlı yolu seçmişti. Haklıydı. Eğer bir şeyi istiyorsanız ona ulaşmak için önünüzde ne kadar engel varsa kaldırmalıydınız.

Bir anda işler tersine döndü. Karanlık Lord bazılarının söylediği üzere ölmüştü. Kimisinin söylediği üzere tekrar gelecekti. Ancak bilinen tek bir şey vardı. Fark edilen tek gerçek… O bile yenilgiye uğratılabilinirdi.

Aradan on beş yıl geçti. Karanlık Lord’un geri dönüşünün ikinci yılı…

Onu hatırlıyorum. Birinci sınıfta ilk İksir dersinde ben parmağımı kaldırdığımda iğrenerek bana baktığını anımsıyorum. İkinci sınıfta ondan kanguru derisi çaldığımızı anladığında nasıl da bizi tehditkâr bakışlarla süzdüğünü… Üçüncü senemizde hem intikam hem koruma duygusuyla Sirius’un karşısına dikildiğini…

Her zaman bir bildiği olan ve ona göre hareket eden bir adam olduğunu…

O adamın söyledikleri kulaklarımda çınlıyor.

Karanlık gözleri sanki her an beni takip ediyor.

Beni bizi izlediğini biliyorum.

“Dikkatli olmalısınız Bayan Granger.”

” Sizin yerinizde olsam burnumu her işe sokmazdım.”

” Kendinize bu kadar güvenmemelisiniz Bayan. ”

Her sözünde her bakışında her hareketinde neden çözememiştim diyorum kendi kendime. Hala kendimi suçlamaktan bir türlü vazgeçemiyorum.

Merlin! Ben ne yaptım?

Dumbledore’un öldürüldüğü günü hatırlıyorum. O adamın aramızdan kaçıp öylece gitmesine nasıl izin verdiğimizi… Dengeleri nasıl da bir anda değiştiriverdiğini…

Dumbledore ona hayatı pahasına güvendiğini söylediğinde haksız çıkmamıştı. Ona güvenmiş ve sonucunda hayatından olmuştu. O kuzguni gözlere sahip adam ancak bir kuzgundan beklenecek şekilde davranmıştı.

 Ona en çok güvenene ihanet ederek…

O kadar karanlık günlerdi ki… Karanlık Lord tıpkı kendi ismi gibi karanlığı bir geceymişçesine üzerimize örtmüştü. Hiçbir ışığın olmadığı umudun bizim için asla güneşle birlikte doğmayacağı bir gece…

Voldemort’un öldürüldüğü gün…

Kimsenin… Hiç kimsenin o günü unuttuğunu zannetmiyorum. Peki ya o adam… Onu da sadece intikam duygusuyla mı hatırladıklarını…

Harry’nin koşarak Bağıran Baraka’ya gittiğini seçiyorum karanlık yol boyunca… Sessizce olup bitenleri dinlediğini… Her şeye rağmen Snape’in nasıl olur da Harry’nin onunla gelebilmesine ihtimal verdiğini… Anne babası Sirius Dumbledore ve daha birçoklarının katili olan bu adamın sözünü dinleyeceğini…

Sonra bir şey oldu. Kanlar içinde yerde yatan kişinin Severus olduğunu görebiliyorduk. Voldemort’un onun üzerinden geçerek sanki o hiç kimseymiş gibi davrandığını…

Neden gerisin geri dönmeyip o yıkık binaya girdiğimizi bilmiyorum. Bizi oraya çeken şeyin ne olduğunu… İhanete uğradığımız o adamın gözlerine bakmanın dünyadaki bütün her şeyden daha önemli olduğunu…

Ölümümüz pahasına olsa da…

Sanırım o kişi bize ne yaparsa yapsın bu kadar adice bir ölümü hak etmediğini düşünüyorduk. Kim ya da ne olursa olsun bağışlanmayacak biri bile olsa bu şekilde ölmesinin doğru olmadığını…

Üçümüz arasında neden en çok ben darbe almıştım? Çünkü üçümüz içinde ona en çok inanan güvenen ve son da olsa bir şansı hak ettiğini düşünen bendim. Doğal olarak en çok yaralanan da…

 “Bize ihanet ettin!” demek istiyordum.

“Bize ihanet ettin. NEDEN?”

Kanlar içinde ölüm anını yaşıyor olsa da bizi bir asa hareketiyle öldüreceğini biliyorduk. Belki de bunun için ona bir şans veriyorduk. Ama öyle olmadı. Bize neye mal olursa olsun böyle bir şeyi asla beklemiyorduk. Tek amacımız onun gözlerine bakabilmekti. Ve bunu gerçekleştirdik. 

Onun gözlerindeki ifadeyi… Böyle bir şey nasıl olur da unutulabilirdi? Biz de unutmamıştık…

 Unutamamıştık…

Ölümüne nefret ettiği zaman zaman babası yerine koyup ona zalimce davrandığı Harry’nin gözlerine Lily’nin gözlerine sanki dünya üzerindeki tek önemli şeymiş gibi bakıyordu.

Her şeyin amacı hedefi hatta en önemlisi bütün olanların sebebiymiş gibi…

Ben o bakışları unutamıyorum.

Artık kimsenin o adamı unuttuğunu düşünmüyorum. Hatırladıklarını ve her zaman hatırlayacaklarını da…

İyi ya da kötü olarak anılmasının da hayatını adadığı tek kişi sayesinde belirlendiğini…

Harry’nin sözleriyle… O adamın bütün hayatını nasıl da tek değil apayrı iki kişi olarak yaşadığını öğrenmelerini…

Bir anda domino taşlarının nasıl olup da ardı ardına yıkıldığını sanki görebiliyorum.

Harry’nin Snape’in koruması altına girmesi… Dumbledore’un bizzat kendi emriyle onu öldürmesi… Kuytu ormanda Gryffindore kılıcını ona iletmesi… Ve daha sayamadıklarımızın birçoğu… 

Bir yanda Voldemort için çalışan emirlerini yerine getiren öldüren kaçıran Lord’una sağdık bir Ölüm Yiyen… Diğer tarafta sırf sevdiği kadın uğruna onun ölümüne neden olduğu için vicdan azabından ve onun hatırasına saygısından nefret ettiği adamın oğlunu ölesiye korumuş Yoldaşlık üyesi…

Seven bu uğurda her şeyi yapan ancak yine nefret edilen bir adam…

Kimsenin aslında kim olduğunu bilmediği bir adam…

Kimisine göre adi bir yalancı… Kimisine göre ise muhteşem bir büyücü…

Bazılarına göre ise sadece bir adam…

Ancak bize göre hayatında hiç mutlu olmayan ancak belki de mutlu olmayı en çok hak eden bir adamdı o…

O adam Severus Snape’ti.


SON

22 Ocak 2011 Cumartesi

L'oreal Paris Bare Naturale Mineral Set


Strawberry'den yılbaşında aldığım bir set...

1x Bare Naturale Mineral Fondöten SPF 19 10g/0.35oz ( #456 Soft Ivory)
1x Bare Naturale Soft Focus Finish 1.2g/0.04oz ( #401 Transparent )
1x Bare Naturale Mineral Allık 1.2g/0.04oz ( #486 Pink )

 Ben fondöten kullanmayı çok seven biri değilim. Özellikle likit olanlar beni delirtiyor. Birkaç markanın denedim ancak bitiremeden bozuldu gitti. Neyse ki cilt yapımdan dolayı şanslıyım. Bu fondöteni kullandım ve memnun kaldım. Cildime yapış yapış ağır bir görüntü vermedi. Mineral ve SPF olması da benim için büyük bir artı... Fırçasına gelirsek çok yumuşak olmasa da kullanılabilir. En azından dökülmüyor ya da kullanırken yüzüme çok bakmıyor.


Allığı çok beğendim hafif gül kurusu bir renk veriyor. Makyaj sonlandırıcı ya da sabitleyicisi ürününü de beğendim. Ancak ben pek gerekli olduğunu düşünmüyorum.  Ürünler tam boy ve hepside gördüğünüz gibi fırçalı. Strawberry'de indirimli fiyatı 22.50 TL'ydi. Ancak şu an satışı yok.

21 Ocak 2011 Cuma

Stila High Shine Lip Color No: Diane 09


Bu stick ruj Strawberry alış-verişlerimden birinde hediye olarak gelmişti. Nude ya da şampanya renginde. Bendeki rujun kodu Diane 09... Üretim yeri İtalya olarak görülüyor. Kutunun kalitesi güzel, iç kısmındaki motif işlemelerini çok sevdim. Ancak kutu kalitesi çok yüksek değil. Önceki alış-verişimde gelen Calvin Klein rujumla kıyaslanamaz bile... Nemlendiricisi ise yerinde... Dudaklarınızı kurutmuyor.

Tenimde sanki krem gibi durmuş ancak dudaklarımdaki görüntü hem gündüz hem de bir parlatıcıyla gece kullanılabilecek bir ruj olduğunu gösteriyor. Şu an Strawberry'de %9 indirimle 24.5'e satışa çıkmış. Almak isteyenlere duyurulur.

20 Ocak 2011 Perşembe

Etude House | Bir Güney Kore Kozmetik Firması


Her zaman dizilerini, filmlerini tanıttığım Kore'lilerin şimdi de bir kozmetik firmasında sıra... Öyle şeker kutuları, renk seçenekleri var ki anlatamam sanki bonibon şekerlerini örnek almışlar. Aynı zamanda reklam çekimlerinde erkek oyuncularından da yararlanmışlar. Ben bayıldım.

Etude House dünyaca tanınmış bir kozmetik şirketi. Amerika da bile satış yerleri var ki onlar tanıdıkları markalar dışında diğer markalara pek tenezzül etmezler. Bu firmanın online satış merkezi bile var. Ne yazık ki Türkiye'de satan bir yer göremedim şimdiye dek... İnternet sitelerini de araştırmaya devam ediyorum.

Bu resimler ürünlerin yanında hiçbir şey. Eğer merak ederseniz buradan siteye girip ürünlere bakabilirsiniz. Eğer Amerika'da yaşıyorsanız buradan online alış-veriş yapabilirsiniz.

Yüz








Göz








Dudak










Tırnak







Son olarak erkek mankenlerin modellik yaptığı resimler...





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...