29 Mart 2014 Cumartesi

Bitti... Bitti... {18}



Bu dönem de bayağı ürün bitirmişim. Hadi bakalım...

Earth Science Göz Makyaj Temizleyicisi: Makyaj dolabımın vazgeçilmezi... Ayrıntılı yorumum şurada mevcut zaten.

Herbal Essence Bal Özlü Şampuan: Bu şampuanı severek kullanıyordum. Kokusu çok güzel, saçları yumuşacık yapıyor. Oriflame'in bal-süt özlü serisine benziyor. Ancak eğer saç tipiniz yağlı ise ona pek bir etkisi yok. Bu kutuyu bitirdikten sonra almadım zaten.

Herbal Essence Bal Özlü Saç Kremi: Bu da aynı serinin saç kremi. Ben saç kremini şampuandan daha çok beğendim. Zaten saç kremi alırken kuru saçlara yönelik alırım dengeyi sağlamak için. Malum saç diplerim ne kadar yağlıysa uçları o kadar kuru.

Nivea Invisible Deodorant: Siyah kıyafetlerin kabusu beyaz lekelerden kurtulmak için bu deodorant çok iyi ancak bu tarz ürünler ben de öksürüğe neden oluyor. O nedenle zor durumda kalmadıkça kullanmamaya çalışıyorum. Yoksa ürünün suçu yok.

Elastine Saç Essence: Koreli ne kadar tanıdığım varsa hepsi Elastine'nin saç ürünlerini tavsiye etti. Kimisi şampuanını, kimisi maskesini, Koreli ev arkadaşım da illa bu ürünü al diye tutturdu. Kırıkları onarıyor, parlak bir görünüm veriyor. Kokusu da çok güzel. Ancak hacim bırakmıyor saçınızda benden söylemesi.

Lancome Effacernes Waterproof Kapatıcı: Kapatıcı canavarı olarak öve öve bitirilemeyen bu ürünü de denedim sonunda. Bana göre ortalama bir kapatıcı bu. Çok abartmaya, ballandırmaya gerek yok. Bu fiyata piyasa da çok daha iyi ürünler bulabilirsiniz. Üstelik gramajı da çok düşük. Zaten favori kapatıcımı bulmuşken bir daha dönüp bu ürünü almam.

L'oreal Volumious Rimel: Favori rimelim... Hem dolgunluk veriyor, kararında bir uzunluk sağlıyor. Üstelik ben gün içerisinde tazeleme gereği de duymuyorum. Sanırım Türkiye pazarına da girmiş. Alın, kullanın.

Nivea Fresh Natural Deodorant: Sürekli kullandığım deodorantım... Kokusu rahatsız etmiyor. Alerji, kaşıntı yapmıyor. Elbiseler de leke bırakmıyor. Daha ne olsun.

Hepinize keyifli hafta sonları...
 

14 Mart 2014 Cuma

Eğitim Zayiatı - Yedi Hocalı Peri






Hiçbirimiz ne yazık ki eşit şartlardan geçmiyoruz. Hele ki Türkiye'de eğitim bakımından çok büyük bir adaletsizlik ve eşitsizlik var. Ben de yaşadım bunu ve biraz olsun bu satırlara dökmek istedim. Bir söz vardır ya hani "Senin şikayet ettiğin yaşam, belki de bir başkasının hayalidir." diye... Okul ve öğretmenler bakımından çok şansızdım, çok... Orta okulu öğretmensiz geçirmemişse karşımdaki insanın benim için eğitim bakımından şanslıdır arkadaş. 


"Her şeyi başı eğitim, eğitim!" diye ötüp duruyoruz ya, ben de tüm önceliği eğitim, okul v.s. olan bir aileden geliyorum. Yalnız benim ailem bana sağladıkları imkanı hiçbir zaman bulamamışlardı. Annem ilkokul mezunu, tipik ev hanımı, babam ise mobilyacı...Belki de bu nedenle bu kadar istiyorlardı elimden geldiği kadarıyla daha fazlasına sahip olmamı... Bunun getirisi de benim üzerimde büyük bir sorumluluk olurken, eğitimimle ilgili ne karar aldımsa her zaman yanımda ve destek olarak arkamda duran ailem oldu.


Şikayet ediyorum gibi gelebilir. Sonuçta Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da öğretmensiz bir sürü okul var. Onları hatırladıkça halime şükrediyorum. Ancak Türkiye'nin başkenti Ankara'da okumuş birisi olarak başkentin  göbeğindeki öğretmensiz okullar ve sürekli bir öğretmenin gidip diğerinin gelmesi bu ülkenin  eğitim bakımından yüz karasıdır.


Çocukluğumda babamın iş durumunun iyi gitmemesi ve aç gözlü ev sahipleri nedeniyle çok taşınmak zorunda kalmıştık. Kiranızın iki katına çıkartılmasından bahsediyorum mesela. Hadi diyelim okul değiştirme ailemden kaynaklanan bir sorun, ama gittiğim okullarda da bir dönem sonunda öğretmenim değişiyordu. İlkokul bilançomu kısaca şöyle özetleyebilirim.


7 adet nur topu gibi ilkokul öğretmeni
4 adet ilkokul
Sayısız sıra arkadaşı
Yüzlerce, ismini ve yüzünü bile hatırlamadığım sınıf arkadaşları
Sürekli bir uyum problemi
Eski okulu, öğretmeni ve arkadaşları hatırlama
Psikolojik çöküntü


Bu nedenle ne gidip ziyaret edebildiğim meşhur ilkokul hocam vardı, ne de Facebook'tan buluşabileceğim ilkokul arkadaşlarım. Bu işin gırgırı tabi ki... O kadar da umursadığımdan değil o tarz buluşmalar yapıyor olmam, ya da olmamam...


İlkokul birinci sınıfı iyi güzel bitirdim sorunsuz. Kırmızı kurdeleler vardı o zamanlar. Okumayı öğrendikten sonra öğretmen tarafından takılır, diğer öğrencilere hava atardık. Bizim için madalyon gibi bir şeydi o, ya da savaştan sonra askerlerin göğsüne takılan onur madalyalarıydı. Sınıfta ilk kurdelesi olan ben değildim ama ilklerdendim. Öğretmenim de zaten çok tecrübeli biriydi. Az-çok yuvarlanıp gidiyorduk işte ama mutluluğum uzun sürmedi ne yazık ki... Daha ilkokul 2. sınıfa yeni başlamışken öğretmenim değişti. Kendisi emekli olacağı için bizim sınıfı başka bir sınıfla birleştirmiş, beni ve diğer öğrencileri büyük bir travma yaşatmışlardı. Neyse ki ailem taşındığı için ben okul değiştirmiş ve o öğretmenden kurtulmuştum.


Hiç mi güzel bir anım olmadı? En sevdiğim ve en mutlu olduğum dönem, 2. okulum Ankara-Aydınlıkevler'deki bir ilköğretimdi. Sadece 2 sene okuyabildim orada... Ancak edindiğim en iyi öğretmen de, en iyi eğitim de oraya aitti. Sonrasında edindiğim başarıları zaten oraya borçluyum. Okulların adını yazmayacağım. O kadarına gerek yok ama Aydınlıkevler'deki o okul birçok özel okuldan çok, çok daha mükemmel bir eğitime sahipti. O zamanlar flüt, nota eğitimi bile almış, hatta koroyu yöneten müzik hocam tarafından koroya seçilmiştim. Keşke hep o okulda kalabilseydim.


Biz tabi taşınmak zorunda kaldık yine ve ben 3. okuluma ve 5. öğretmenime kavuştum. Maşallah okula geldim ama öğretmen yok ortada. Kadıncağız sağlık sorunları nedeniyle sürekli hastanede ya da izinli. Allah korusun, sonuçta sağlık bu şikayet edemem ama kardeşim, ya yerine atanacak birilerini iste ya da emekli ol. Yazık, günah değil mi 40 küsür çocuğa... Yaşında epey var zaten. Ne güzel köşende oturur dinlenirsin. Neyse ki bizimkiler tekrar taşınmak zorunda kalacakları için bir dönem okuduktan sonra başka bir okula kaydım yapıldı ki en nefret ettiğim okulum buydu. Çünkü en sinir öğretmenlerimi ve öğretmensiz geçen günlerimi de buraya borçluyum.


İlkokul 5 sınıfa geçmiştim, 4. ve son okulum. Başarılı bir öğrenci olduğum için beni okulun en iyi sınıflarından birine yerleştirdi kaydımı tamamlayan müdür yardımcısı ama ben nasıl heyecanlıyım. Her seferinde hep panik olmuşumdur. Neyse sınıfa geldim. Kayıt belgemi yeni öğretmenime uzattım. Kadın beş karış bir suratla kağıdı elimden aldı ve belki de söylenmesi gereken son kişiye, yani bana şu sözleri sarf etti.


"Neden benim sınıfıma vermişler ki seni? Benim sınıfım zaten çok kalabalık. "


Fesuphanallah... Sanki benim suçum sınıfların kalabalık olması? Sanki ben istedim senin katnem suratını görmeyi ya da senden ders dinlemeyi? Ben dedim özellikle "Nolur beni bu sınıfa koyun." diye? İlk intiba çok önemli derler ya, yavaş yavaş kendini biliyor olmanın verdiği güvenle bu kadına dikkat etmem gerektiğini kafama yazmıştım. Öğretmen-öğrenci ilişkilerinde çok iyi bir taraf olsam da bu kadın hiçbir zaman sevemedi beni. Nedeni de çok basitti aslında.


Başarılı bir öğrenciydim. Gerçekten öyleydim çünkü başarılı olmak istiyordum. Amacım buydu ve gittiğim her okulda bir şekilde eksik veya fazla kendimi belli ettim. Ancak bu öğretmenin sorunu çok başkaydı. Dışarıdan gelen 4 sene boyunca başkaları tarafından eğitim görmüş bir kızın, gelip kendi eğittiği, emek verdiği öğrencilerini geçmesini bir türlü hazmedememişti. Haşarı, yaramaz, tembel biri olsam anlayacağım. Lan insan ne güzel iyi, sessiz, sakin bir öğrenci edindim, hem de diğer sınıflardan daha fazla sayıda iyi öğrencim var diye sevinir. Benim yapacağım bu olurdu çünkü ama ne yazık ki herkes senin düşünce yapında olmuyor Peri? Herkesi kendin gibi sanmaktan vazgeç artık... Bu yaşa geldin hala akıllanmadın.


İlk dönemin sonu... 15 tatile gireceğiz bu nedenle 5. sınıf öğretmenleri ortak sınav yapmaya karar verdi. O zamanlar Matematik, Sosyal, Fen Bilgisi ve Türkçe ana dersler ve bunlardan sınav olduk. Sınıftaki hatta okuldaki en yüksek notları alan öğrencilerden biri olmuştum. Dahası o dönem hasta olup bir hafta yatakta yattığım halde sadece sınav saatlerinde annem okula götürmüş, sonra da eve getirmişti beni kadıncağız. Diğer notları hatırlamıyorum ama işe bakın ki herkesin kırıldığı Sosyal dersinden 20'de 20 çıkarmıştım. Garip bir şekilde Matematik ve Fen derslerini çok sevsem ve ilerde onlara yönelsem de, Tarih notlarım hep çok yüksek olmuştur, tarihten çok anladığımdan da değil yani. Lisede de böyleydi bu. Ondan da bahsedeceğim sırayla geliyoruz. 10 yaşında olmama rağmen bunu unutmamamın tek nedeni de sonrasında çok sevgili (!) öğretmenimden gelen soruydu.


"Nasıl tüm soruları cevaplayabildin ki sen? Nasıl çalıştın üstelik hastaydın?"


"Sadece kitabı okumuştum. Hepsi bu..."


Gerçekten de öyleydi. Sadece kitabı okumuş sonra da hasta hasta sınava girmiştim. Ama sayın hocam hmmlayıp geçti, kendi öğrencilerine de "Siz neden ful çıkaramadınız? Bakın yapan yapıyor. " şeklinde de güzelce bir azarladı. Bu son olmuştu artık.


Lan öğretmen bozuntusu... Atatürk utanıyordur senin gibilerin Türk Gençliği'ni eğittiğini, hayır daha doğrusu eğitmeye çalıştığını gördükçe... Sınavdan yüksek aldı diye neredeyse yerin dibine sokulur şekilde konuşulur mu daha 10 yaşındaki bir çocukla...


Ben ki yeni geldiği bir ortama uyum sağlamaya çalışan, sessiz, kendi halinde bir öğrenciyim ve tüm sınıfın önünde sırf daha başarılı olduğum için dışlandım... Sizce bu bir öğretmene yakışacak bir hareket miydi? Kadını artık hayatta sevmemin ya da ona karşı herhangi iyi bir şey hissetmenin imkanı yoktu. Zaten 15 tatile girmeden birkaç gün önce tayin haberi geldi. Kurtuluyordum ondan ve iğneleyici sözlerinden ama bu başka bir öğretmen daha edineceğim gerçeğini değiştirmemişti.


"Neden hep ben?"


7. ve son ilkokul öğretmenim neyse ki çok daha iyi birisiydi. Yeni atanmıştı, o yüzden biraz tecrübesizdi ancak çok iyi bir insandı. Hatırlayabildiğim kadarıyla da çok güzeldi. Kendisiyle sadece bir dönem okumuş ve ilkokulu kaza bela tamamlamıştım.

İlkokul maceram bu kadar şimdilik... Gerçi benim eğitim maceralarım bitmez. Hala bir öğrenci olduğumu göz önünde bulundurursanız hele ki... Bir sonraki yazıda ortaokul ve lise anılarımdan bahsedeceğim. O yıllarda  bir bu kadar can sıkıcı... Umarım siz benden çok daha iyi bir eğitim almışsınızdır. En azından ilkokulda... Çünkü yıllar geçse de insan o anıları hiç unutamıyor.


Hepinize iyi hafta sonları...
 

6 Mart 2014 Perşembe

Skin Food: Salmon Darkcircle Concealor Cream {Mükemmel Göz Altı Kapatıcısı}



Beğenerek kullandığım ürünlere devam... Bu ürünün aynı seriden göz kremini kullanmıştım. Yorumu hatta şurada var. O üründen memnun kaldığım için kapatıcısını da denemek istedim ki iyi ki denemişim.

Ben bir ürünü sevemezsem bir daha elim kolay kolay gitmez ama ne zamanki bir ürünü çok beğendim, tamamdır o ürünleri alıp saklayasım, ninniler söyleyip şımartasım geliyor içimden. Bu da onlardan birisi, bitirdiğim kaçıncı kutu bilmiyorum.

Benim makyajda olmazsa olmazlarımdan birisi göz altı kapatıcıları. Cildimde büyük sorunlar olmamasına rağmen ne yazık ki eskiden beri boğuştuğum bir göz altı morlukları şikayetim var. Bu kendimi bildim bileli böyle. Hele ki uykusuz gecelerin sabahı ve bilgisayar başındaki uzun saatlerin getirisi bana göz altı morlukları olarak geri dönüyor. Birçok markanın kapatıcısını denedim -Lancome, Laura Mercier, L'oreal, Flormar, Pastel bunlardan birkaçı- ama üst üste kullanıp bitirdiğim ve memnun kaldığım en iyi kapatıcı bu oldu.





Bu krem bir kapatıcı yani likit olanlara oranla biraz daha ağır ama cildinizi kurutmuyor. En azından ben diğer krem kapatıcılar gibi bir durum sezmedim. Uyguladıktan sonra en az 8 saat dayanıyor. 10 gr bir ürün bu ve kolay kolay bitiremezsiniz. Ben bile kapatıcı canavarı olarak en az 3 ay kullanıyorum. Ebay'deki satış fiyatı ise 8-10 dolar arasında değişiyor. Bence gayet uygun.  Ürünün altında son kullanma tarihi 2015 olarak gösterilmiş. Bence çok sık makyaj yapmayanlar için bir artı.

Ürünün tek negatif yönü sadece iki renginin bulunması. Bende ki 2-Natural Beige. Bunu kullandıktan sonra Isa Knox pudramla -onun da yazısını yakında yayınlayacağım çok beğendim çünkü- üzerinden geçiyorum. Hepsi bu. Sadece bunu ve pudramı uygulayıp Sephora'ya gittiğim gün oradaki makyaj uzmanı çok beğenmiş, sadece üzerine bir aydınlatıcı geçmişti.

Umarım sizin de bir gün deneme imkanınız olur. Bu kapatıcı canavarına önereceğiniz göz altı kapatıcıları var mı?  

2 Mart 2014 Pazar

Bitti... Bitti... {17}

 
 
 
Maşallah bu ara iyice boşladım burayı. Tembelliği üzerimden atacağım da yok, en azından "Bitti" yazısı yazayım da biraz hareketlensin blog.
 
Nivea Fresh Natural Deodorant: Favori deodorantım. Amerika'da Nivea deodorantların satışı olmadığı için birkaç şişe bavulumda getirmiştim. İyi ki de getirmişim.
 
CVS Tırnak Cilası Temizleyici: Ne yalan yazayım, CVS eczanelerinde aseton tarzı en ucuz ürün bu. Pek memnun değilim ama zaten ayda-yılda bir oje sürüyorum diye idare ediyorum. Yoksa önerdiğim bir ürün olduğu söylenemez.  
 
Clio Small Face BB Cream: Şurada tanıtım yazısı mevcut. Şu dönem pek bb krem kullanmıyorum, geri dönüş yapsam da daha denenecek bir sürü ürün olduğu için bir daha sıra gelir mi bilmiyorum.
  
UniqOne Saç Bakım Spreyi: Bağımlısı olduğum ürünlerden birisi daha. Hatta şurada da yorumum mevcut. Siz de alıp kullanın derim. Türkiye piyasasındaki birçok saç bakım ürününden daha iyi.
 
Earth Science Göz Makyaj Temizleyicisi: Bu da yine çok sevdiğim şişesi daha bitmeden yenisini ısmarladığım bir ürün. Şurada da ayrıntılı yazısını yazmıştım. Fırsatınız varsa, alın, kullanın.
 
The Body Shop Çikolatalı Vücut Losyonu. Bu serinin yorumunu yazacaktım ben ya ama karıştı gitti. Neyse çikolata sevmeyen kadın yoktur herhalde hem de kokusunu. Kimisine bu serinin ürünleri ağır gelse de ben çok sevdim ve düzenli kullanmaya çalışıyorum. 
 
The Face Shop Pirinç Özlü Temizleme Maskesi: Ebay'den alışveriş yaptığım bir satıcı hediye göndermişti bu ürünü ama pek benim cilt tipime uyduğunu söyleyemem. Güzel temizliyor ona lafım yok ama ben sonrasında yüzümde yanma hissettim. Yağlı cilde sahip olanlar deneyebilir ama kuru cildi olanlar uzak dursun bence.
 
Mamonde Total Solution BB Balm: Bu ürünü de bitireli uzun zaman oldu ancak dolabımda öylece duruyordu. Diğer ürünlere yaptığım gibi yorumumu ayrıyeten yazayım dedim ancak pek beğenmediğim bir ürün olduğu için vazgeçip bitti yazılarına koymak istedim. Bazı bloggerlar rengine çok koyu falan demiş ama tam tersi açık ve ciltle hiçbir şekilde bütünleşmiyor. Üstelik ben de kaşıntıya sebep oldu. Açıkçası tavsiye etmiyorum. 
 
Missha 4D Rimel: Bu maskaraya verilen paraya acırım yeminle. Geçen sene Koreli arkadaşımın kız kardeşi Amerika'ya gelirken getirmişti. Fiyatı ucuz ancak 4D gibi bir özelliğini göremedim ben. Üstelik sürekli tazelemeniz gerekiyor. Dolgunluk mu? Yok öyle bir şey.
 
Skin Food Somon Özlü Kapatıcı: İşte benim aylardır kullandığım ve çok memnun kaldığım bir ürün daha... Yakında yazısı gelecek. O yüzden beklemede kalın.
 
 Sizlere çok güzel bir hafta dilerim. Görüşmek üzere...
 
 
 
 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...