18 Kasım 2011 Cuma

Aldatan Kadınlar Anlatıyor...


Ne zamandır kitap yorumlarımı göremiyorsunuz. Bunun nedeni, işte bu kitaptır. Ne zamandır elimde sürünüp duruyor. Kolay bir konu değil çünkü. İçinde anlatılan gerçek hikayelerden bazen birini, bazen kasıp birkaçını okuyup ara veriyordum. Haliyle bitirmek de epey zamanımı aldı. Ya hakkında çok konuşulur ya da diliniz tutulup kalır da bir şey söyleyemezsiniz ya, bu kitapta o kategoriye giriyor aslında... Söyleyecek çok şey olsa da insan nereden başlayacağını pek bilemiyor.

Mehmet Çoşkundeniz'in okuduğum birkaç kitabı olmuştu ama "Aldatan Kadınlar Anlatıyor" gibi bir kitabına daha önce rastlamamıştım. Yazarın Posta Gazetesi'ndeki köşesinde yayınlanan hikayeler, sonradan toplanıp, karakterlerin isimleri değiştirilerek kitap haline getirilmiş. İyi de olmuş gerçi. Buradan Aşk Doktoru lakaplı Mehmet Bey'e hem teşekkür, hem de sitem etmeden duramam. Teşekkür ediyorum, çünkü erkeklerin kendilerine fazla güvenmemesi gerektiğini gösteriyor bu kitap. Sitem etmemin nedeni de, bu kitaptan sonra paranoyak gibi etrafımdaki kadınlardan kocasını, sevgilisini aldatan var mıdır diye düşünüp durmam.

Toplumumuzda erkeğin aldatması ne kadar normal karşılanıyorsa, kadının aldatması da o kadar garip kaçıyor. Bana göre karşısındaki kişiye değer vermedikten sonra aldatan insanın erkek ya da kadın olması o kadar önemli değil...

Aldatmanın bahanesi olmaz ama kitabı okumadan önce bir insanın neden aldatacağına dair düşünmedim değil. Benim aklıma ilk gelen seçenek, kocası tarafından mutsuz olan kadınlardı. Ancak daha ilk hikayeden saçmaladığımı anladım. Bu kitabı bitirdikten sonra anladım ki aldatmanın nedeni yokmuş. İnsan bir kere aldatınca sonu gelmiyormuş.

Öyle ki aldatan kadınların profili de birbirinden oldukça farklı... Eğitim düzeyinden, yaşama tarzına, iş durumuna göre her kesimden kadının aldatabileceğini de bu kitapta okuyorsunuz. Dahası bu hikayelere gelen okuyucu yorumları da bir o kadar düşündürücü... İçlerinde yazanlara evlenme teklif eden de var -evet, gerçek- haklı bulan da, midesizlik olarak niteleyen de...

İster ahlaki, ister dini açıdan bir insanın kendisine saygısını yitirdiği andır bence aldattığı an... İnsan aslında, karşısındaki kişiyi değil, kendini aldatır. Kendini alçaltır... En azından benim fikrim bu...

Peki, aldatan ya da aldatılanlar hakkında sizin düşünceleriniz neler?  

11 Kasım 2011 Cuma

Tekcan'dan Dünyaya...


Ne zamandır görüşemedik değil mi? Sitenin bahçesinden eve gelip post atabilirsem görüşürüz aslında ama gezmekten, sonra da yemek yeyip uyumaktan pek fırsat bulamıyorum.

Malum geçen hafta Kurban Bayramı'ydı. Bizimkilerde tası tarağı toplayıp soluğu memleketlerinde aldı. Tabii, Peri Hanım hastalanıp, bayramı yatakta geçirdiği için evde bana arkadaşlık etti. Çok sıkıldığım için birbirimizle uğraştık. Neyse ki sonunda İstanbul'dayız ve biraz yol yorgunu da olsam çok iyiyim.


Bu arada Peri Hanım'ın geçen hafta doğum günüydü. Kutlamalara, sürprizlere biraz sinir olsam da yaşın ilerliyor diyerek dalga geçip, ben de yeni yaşını kutladım. Benim ne zaman doğduğum belirsiz. Ot biçme zamanı mı neymiş. Peri'nin annesi beni sokakta bulduğundan hangi ay doğduğumu pek çıkartamıyorlar.

Bu arada Peri'nin gerçek ismini de deşifre ettim. O şekilde de hitap edebilirsiniz. İzin veriyorum. Umarım sizin Kurban Bayramı'nız, Peri gibi yatakta ya da benim gibi evde tıkılı kalarak geçmemiştir. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere...


3 Kasım 2011 Perşembe

SKIN79: The Oriental Shimmering BB Cream


Uzun zamandır bu ürünü yazacağım ama bir türlü fırsat olmuyordu. Yazın pek makyaj yapmadığım için ürünü de doğru düzgün kullanma fırsatım olmamıştı. Neyse ki havalar soğuduğu için ben de yavaş yavaş pudra tarzı ürünlerden, likit ürünlere geçiş yaptım.

Skin79, daha çok cilt bakımı üzerine yoğunlaşmış bir Kore markası... Sanırım fondöten tarzı ürünlerin cilde direk temasından dolayı pudra, BB cream gibi ürünleri de çıkarmışlar. Bence iyi de yapmışlar. Şimdiye kadar gördüğüm en ince yapılı bu ürünle tanıştırdılar beni...


Uzak Doğulu markaların ürünlerine karşı bir zaafım var. Pek kullanma fırsatım olmadığı halde seviyorum ne yapayım. Bu ürünü sevdim. Bir kere kutusu çok şirin... Üstelik hijyenik açıdan avantajlı durumdasınız. Kutunun şekli bizim gündelik kullandığımız uçlu kalemlerle aynı. Hatta ilham kaynağı olarak kalemler alınmış diyebilirim. Alt tarafa bastırıyorsunuz, fırçanın olduğu kısımdan likit ürün çıkıyor. İsterseniz siz uygularken ürünün fırçasını da kullanabilirsiniz. Sentetik ama yumuşak bir yapısı var. Ben bunun için Mehron süngerimi kullanıyorum.

Ben fondöten olarak çok kapatıcı özelliği olan, kremsi yapıdaki ürünleri sevmiyorum. Cildime ağır geliyor. Benim için cildime hafif bir parlaklık versin, biraz canlı göstersin yeter. Sabah kalktığımda yüzümdeki o yorgun ifadeyi alsın. Bana yetiyor. Zaten aşağıdaki resimde cildimin çok problemli olmadığını görüyorsunuz ki o ayın belli bir döneminde çekildi.


Ürünün yapısı çok hafif... Ben genelde likit ürünlerde cildim yapış yapış olmuş gibi hissederim ama bunda öyle bir şey hissetmedim. Yüzümden akıyormuş gibi gelmedi. Akışkanlığı iyi... Çok cıvık değil ya da fırçanın ucundan kazıyarak almıyorsunuz. Cildinize canlılık katıyor. Sivilceleri ya da benleri kapatma gibi bir özelliği yok. Zaten böyle bir iddiası da yok. Tam benim istediğim gibi doğal bir görünüm sağlıyor. Bu ürünü aydınlatıcı olarak da kullananlar varmış. Ben o gruba dahil olmadım hiç. Aydınlatıcılar bakımından daha çok toz ürünleri tercih ediyorum.

Skin79'un bu ürününü seçerken sitesindeki açıklamalardan yararlandım. Allah için, birçok markanın sitesine göre daha iyi bir sistemleri var. İnanmıyorsanız sitesine tıklayın. Cilt tipine, yaşınıza ve dahası kapatıcılığına göre ürünü kendiniz belirliyorsunuz. Bu BB creamin Perfect Cover ve Gold olanı da mevcut... Perfect Cover adı üzerinde kapatıcılık bakımından daha iyi... Gold ne işe yarıyor onu anlamadım yalnız. Sanırım beyazlatıcı özelliği varmış ve ilerleyen yaşlar için tavsiye edilen bir ürün. Benim anladığım bu en azından.


Uzak Doğulu markaların tek eksiği renk seçeneklerinin çok sınırlı olması... Bu ürünün ben aldığım zaman tek rengi vardı. Düşünebiliyor musunuz? Kaç farklı tonda cilde sahip insan var ve onlar sadece bir tane çıkarmışlar. Buradan sesleniyorum lütfen renk seçeneklerinizi artırın. Hepimiz sizin soluk benizli kızlarınız gibi olmak zorunda değiliz. Yüzümüze whitening kremleri de boca etmiyoruz. Azıcık sağlıklı görünmek iyidir.

İlk resimde nemlendirilmiş cildim, ikincisinde ise BB Creamin uygulanmış hali var. Normalde cildimde böyle bir parlama yapmıyor ama flaşın azizliğine uğradım biraz. Bunun üzerine çok ince bir pudra geçiyorum. Benim için cilt makyajım tamamlanmış oluyor. Bu üründen sonra BB creamlere fena takmış durumdayım. Tavsiyeleriniz varsa bekliyorum bayanlar...

Bu arada bayram dolayısı ile şehir dışında olacağım. Nete girme imkanımda pek yok.
Herkesin Kurban Bayramı şimdiden kutlu olsun.
  

2 Kasım 2011 Çarşamba

Mat Oje Zamanı: Pastel No: 40 + ELF Matte Finisher


Ucuza alınabilecek mükemmel bir renk bence... Ne zamandır dolabımda duruyordu ama yazın hiç kullanmamıştım. Sonbaharla birlikte bu tarz renklerde görücüye çıktı.

Tırnaklarımda iki kat bulunuyor. Öyle kalın bir tabaka halinde de sürmemiştim. Top coat kullanmadığım halde diğer ojelerime göre çabuk kurudu. Sanırım aldığımda dükkana yeni gelmiş olmasının ve aldığımdan beri pek açmamamında bunda etkisi var. Bu arada top coat önerisi olan varsa bekliyorum.


Diğer markalara haksızlık olmasın ama Türk markaları içinde benim favorim Pastel'in ojeleri... Zaten sizlerle paylaştığım resimlerden de anlaşılıyordur. Diğerleriyle karşılaştırdığımda daha hızlı kuruyor. Rengini iki katta rahat veriyor. Yapıları da bence gayet iyi... En azından fiyatı düşünülünce pek hayal kırıklığına uğramıyorsunuz.


Tabi ben rahat durur muyum? Daha iki gün geçmeden yeni bir şeyler deneyeyim ama renk heba olmasın diye üzerine Elf'ten aldığım Matte Finisher'ı geçtim. Baş parmağıma biraz kalın bir tabaka halinde, diğerlerine ince sürdüm. O yüzden arada fark var. Bence her iki hali de güzel... Bu sonbahar ve kış favori rengim desem haksızlık olmaz sanırım. Eğer siz de mat cila isterseniz piyasada bir sürü var. Hatta Pastel de çıkardı. Ben de Elf'inki olduğu için alma gereği duymadım. Siz alıp, deneyebilirsiniz.


Son olarak artık yurtdışından alamasak da mat ciladan bahsedeyim. Kalın bir tabaka sürerseniz yukarıdaki gibi bir görünüm elde ediyorsunuz. İnce sürdüğünüzde çok mat olmadığı kesin. Çok çabuk kuruyor. Kokusu da rahatsız etmiyor zaten. Ağır bir yapısı yok. Elf'ten aldığım bir ojeyi sevmediğimden bahsetmiştim. Daha doğrusu fırçasını sevememiştim ama bu cilanın fırçası ince ve kullanımı da rahat... Buna benzer renk tavsiyeleriniz varsa bekleriz efendim...

1 Kasım 2011 Salı

Once Upon a Time: Bir Varmış, Bir Yokmuş


Ya masallar gerçekse...

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalını bilmeyenimiz yoktur. Prens, uyuyan güzeli öperek uyandırır ve sonsuza dek mutlu yaşarlar. Bu hikayenin bizim bildiğimiz sonu... Peki, ya öyle değilse? Ya iyiler değil de kötüler kazanmışsa? Prens ve prenses sonsuza dek ayrı kaldıysa...

Dizinin konusu aslında çok basit... Bu sene Hollywood'da da birkaç filmde göreceğimiz Pamuk Prenses masalı baz alınmış. Hatta bu filmlerde kötü kraliçemizi Julia Roberts ve Charlize Theron canlandırıyor. Heyecanla bekliyorum. Sanırım bütün konuları tek tek tükettikleri için eski mitlere yapımcılar geri dönmeye başladı. Yoksa hiç bırakmamışlar mıydı?

Gelelim dizinin konusuna: Pamuk Prenses'i bulan Prens onu öperek uyandırır ve evlenirler. Ancak bizim bildiğimiz bu mutlu son çabuk bozulur. Düğünü basan kötü kalpli kraliçe onlara bugünlerinin tadını çıkarmalarını, çok yakında lanetinin bütün ülkenin üzerine çökeceğini ve bir gün hiçbirinin artık bu dünyayı hatırlamayacağı söyler.
Diğer yandan; Emma Swan, yalnız yaşayan, kayıp insanları bulan ya da buna benzer işler yapan bir çeşit dedektiftir. Ailesi yoktur ve daha kötüsü bir bebekken yol kenarına bırakılmıştır. 28. doğum gününde en azından bir günlüğüne olsa yalnız olmamayı diler. Bir saniye geçmeden kapısı çalar ve karşısında onun yıllar evvel terk ettiği oğlu olduğunu iddia eden bir çocuk bulur. Dahası çocuk Emma'ya bir hikaye kahramanı olduğunu ve bütün bir ülkenin kaderinin bu genç kadının elinde olduğunu söylemektedir.    

Şimdi ne alaka diyeceksiniz. Doğru ben de öyle dedim başta. Bizim bildiğimiz masallar en azından birkaç bin yıl önce yaşanmış olaylardır. Her efsanede gerçek bir pay olur ya, o şekilde düşünürsek, üvey anne, korunmaya muhtaç genç kız, onu kurtaran yakışıklı adam, her hikayede vardır. Günümüzdeki kitaplarda da... Peki, bu iki alakasız konu nasıl birbirine bağlanıyor? Önce karakterleri tanıyalım.

Bir kere benim favorim ve diziyi dizi yapan kötü bir üvey annemiz var. Kötü kraliçe diğer insanların mutluluğunu çekemiyor ve hepsinin şu anki yaşamlarını, kim olduklarını unutmaları için bir büyü yapıyor. Ben seviyorum böyle karakterleri. Neden mi? Hikayeye heyecan katıyorlar çünkü. Onları izlerken ayrı keyif alıyorum.

Kötü Kraliçe, Pamuk Prenses'in hayatını zehir etmeye yemin ediyor. Yaptığı lanet sonucunda bütün ülkeyi günümüze göndermeyi başarıyor ve tabi ki hiçbir şey hatırlamamalarını sağlıyor. Laneti bozabilecek tek kişi ise Pamuk Prenses'in doğmamış kızı... Prens ve prenses de boş durmuyor, bir büyü yaparak kızlarını koruyorlar ve kraliçeden kurtarıyorlar. Lanetin etkisiyle bütün karakterler bir şekilde günümüze geliyor. Peki, iki alakasız konuyu birleştiren anahtar kim?

Burada devreye, Emma'nın gençlik hatası olarak gördüğü ve ailesiz büyümesini istemediği için evlattlık verdiği Henry giriyor. Henry öyle bir çocuk ki, çocuk mu, yetişkin bir birey mi ayırt edemiyorsunuz. Storybroke'ta üvey annesiyle yaşarken, öğretmeninin verdiği kitap sayesinde kasabada yaşayan herkesin bu masaldan çıkmış olduğunu fark ediyor ve annesini bu laneti bozmak için kasabaya getiriyor. Emma başta bu çocuğu kabul etmese de onun yardıma ihtiyacı olduğunu görünce dayanamıyor ve en azından bunun için bir süreliğine kasabada kalmaya karar veriyor.

Dizinin daha iki bölümünü izledim. Yapımın ilk bölümü yaklaşık 12 milyon kişi tarafından izlenmiş. Bu da başarılı olacağı yönünde dedikoduları ortaya çıkarıyor. Ancak ABC'nin geçen sene Visitors adlı uzaylı dizisini izliyordum ama ne yazık ki yayından kaldırıldı. Umarım bu dizinin sonu Visitors'a benzemez. 

Benim için mükemmel bir yapım değil ama klasik masallardan hoşlananlar için değişik bir bakış açısı sunuyor. Üstelik daha önümüzde birçok bölüm var. Erken karar vermemek gerekir. Umarım dizinin yeni bölümleri beni şaşırtır. Yeni bir dizi olmasına rağmen izleyenler neler düşünüyor acaba?




Blogger N'lerini Seçiyor: Peri TV'nin N'leri


Maviciğim beni yaklaşık bir yüzyıl önce mimlemişti. Aslında sağ tarafta gördüğünüz blog listesindeki herkesi severek takip ediyorum. Okuduğum bir milyon tane blog olmadığı için liste de çok uzun değil...

En İyi Tasarıma Sahip Blogger: Tasarımlarda sadelikten hoşlanırım. Öyle çok çiçekli böcekli tasarıma sahip siteleri okumak sinir bozucu gerçekten. Göz yoruyor.  O yüzden Mavicim senin bloguna girip dolanmayı çok seviyorum.

En Güncel Blogger: Metropol Günlüğü'nü tek geçerim bu konuda. Her konuda yazması da ayrı güzel...

En Meraklı Blogger: Öyle birini göremedim daha...

En Çok Gezen Blogger: Özlem Pansiyon... Kore macerasını okumadan geçmeyin efendim...

En Çok Bilgilendiren Blogger: Darkangelhome, AKAME konusunda çok bilgilendirici yazıları var. İlgililerine duyurulur.

En Çok Eğlendiren Blogger: Maviciğim'i okurken çok eğleniyorum valla...

En Çok Yorum Yapan Blogger: Valla öyle biri yok canım... Keşke olsa...

En Çok Özlenen Blogger: Just Makeup... 6 ay olmuş post atmayalı... Türkiye'de sayılı makyaj bloglarından biriydi. Ne oldu acaba? Özlendin JM...

En Uzak Doğulusu: Flysari... Seul'den bizi bilgilendiren mesajları için minnettarız kendisine...

En Modacı Blogger: Valla modayla pek alakam yok ama Salıncakta İki Kişi'yi   söylemeden edemeyeceğim.

En Makyajlı Blogger: Makyaj Aynam.... Yaptığı göz makyajları çok güzel...

Benim listem şimdilik bu kadar... Sizin N'leriniz kimler?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...