31 Mart 2011 Perşembe

Sleek MakeUP 2011 Bahar Koleksiyonu: Avoir La Pêche


En merak ettiğim markalardan biri bu Sleek MakeUP... Netten takip ettiğim kadarıyla beğenilen bir marka ayrıca... 2011 bahar koleksiyonu olan Avoir La Pêche ise pembenin aksine şeftali-kayısı tonlarında makyajı sevenler için tam bir kurtarıcı. Markanın fiyatları da gayet uygun.

Ben allığa bayıldım. Peki ya siz?


Pout Polish in Sugar May ($10 ya da €7)


I-Divine Paraguaya Palette ($12 ya da €8.50)


Pan Tao Allık  ($8.50 ya da €6)

Koleksiyonu incelemek ve diğer Sleek ürünlerine bakmak için buradan siteyi ziyaret edebilirsiniz.

Resimler: SleekMakeUP.com

30 Mart 2011 Çarşamba

Peri Kutusu: Lost Room, The Kids Are All Right, MAC Chromaline Eyeliner


Mini diziler gerek akışkanlığı gerekse konularının cazibesi dolayısıyla her zaman tercihim olmuştur. Ancak Amerikan dizileri genelde bol sezonlu yayından hoşlandıkları için pek tercih etmiyordum. Bu filmde Peri Kutusu'na atılır.

Konusu: Lost Room, ABD'de Sci Fi kanalında yayınlanmış olan bir bilim-kurgu mini dizisidir. Dizi bir oda ve bu odadaki olağandışı güçlere sahip günlük objeler etrafında geçmektedir. Baş kahraman Joe Miller, odada kaybolan kızı Anna'yı kurtarmak için bu objeleri araştırmaktadır. 1960'larda Route 66'da tipik bir motel iken bir yıl sonra "olay" adı verilen durum sonucu gerçek zaman ve uzayın dışında bir kayıp oda belirmiştir.

Sci-Fi Channel'ın oldukça ses getiren 2006 yapımı bu 6 bölümlük mini dizisi IMDb'de 8.0 puan almıştır ve Lost Room bugüne kadar Sci-Fi Channel'ın hazırladığı en iyi dizilerden biri olarak gösterilmektedir


Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar'ını elinde bulunduran bir film The Kids Are All Rigth... Jullianne Moore'u zaten çok severim. Bu filmde de beni hayal kırıklığına uğratmayacaktır diye düşünüyorum.

Konusu: Lezbiyen bir çift olan Nic ve Jules, yapay döllenme ile çocuk sahibi olmuşlardır, hem de iki kere. Çocuklar ergenliğe girdiklerinde gerçek babaları ile tanışmak isterler. Paul adındaki donör onların babalarıdır ve çocuklar Paul'ü anneleri ile tanıştırmak ister. Paul'ün gelmesi aile düzenini değiştirecek ve yepyeni bir aile tanımının yapılmasına yol açacaktır.


MAC'in bu krem eyelinerını gördüğümden beri istiyorum. Yalnız fiyatları benim için biraz uçuk... Zaten sadece Ebay'de bulabildim. Ben alamasam da umarım sizlerden biri bunun sahibi olur.

29 Mart 2011 Salı

Cheapsmells Alışverişim 2. Posta


Şuradaki yazımda Cheapsmells alışverişimden ve posta sorunundan bahsetmiştim. Normalde 1.5 ay içinde gelmiş olması gereken paketim hala gelmeyince geçen hafta sitenin müşteri hizmetlerine mağduriyetimi bildirmiştim. Bana geri dönüş yapıp istersem paramı iade edebileceklerini ya da ürünleri tekrar gönderebileceklerini söylediler. Ben de ürünleri çok istediğim için tekrar göndermelerini rica ettim. Sonuç olarak kargom 10 gün gibi kısa br sürede elime ulaştı.

Siparişimde Max Factor'un Vibrant Curve Effect Lip Glosslarından 3 adet -ki sitede şu an sadece bu üç rengi satışta- ve Masperpiece Beyong Length Mascara vardı. Yani resimde gördüğünüz o renkli uzun tüp mascaraya ait. Belki garip gelebilir ama öyle.

Yalnız dikkat ettiğim bir nokta var. Glosslara eğer dikkat ederseniz sanki birazı kullanılmış gibi boşluklar mevcut. Üstelik maskarada olan ürün koruma bantlarından glosslarda yoktu. İçime kurt düştü. Ancak buna rağmen Cheapsmells'in bu ilgisinden çok memnun kaldım. Postada sorun yaşamış olsam da postamı tekrar göndermeleri gerçekten beni mutlu etti. Teşekkürler Cheapsmells. Siteye göz atmak için buradan girebilirsiniz.

28 Mart 2011 Pazartesi

Max Factor: Creme Puff Medium Beige 41


Şurada Cheapsmells alışverişimden bahsetmiştim. İlk gelen ürünüm bu pudra-fondöteni bir süredir kullanıyorum. Sanırım artık yorumlarımı yazabilirim.

Kutusu gördüğünüz gibi siyah ve gayet güzel duruyor ama bence Max Factor paraya azıcık kıyıp ayna falan da koysa içine hiç fena olmazmış. Bir de içinden çıkan sünger pek bir işe yaramıyor. Kendi pudra fırçanızla ya da süngerinizle ürünü kullanabilirsiniz.

Ürün hakkında şöyle bir açıklama mevcut:

Yüksek kapatma özellikli bir pudralı fondötendir. Gün boyu mat ve profesyonel bir görünüm verir.

-Normal, kuru, karma ve yağlı ciltler için uygundur.
-Mat bir görünüme sahiptir.
-Nemlendirici ya da fondöten üzerine kullanılabileceği gibi, hepsi bir arada fondöten olarak da kullanılabilir.
-Ciltle uyumluluğu kanıtlanmıştır.

Translucent tonu saydam pudra olarak kullanılabilir.


Ben aslında bu ürün elime geçene kadar Loreal'ın şurada bahsettiğim mineral pudra-fondötenini kullanıyordum. Ürünün kapağını ilk açtığımda pressli olduğundan dolayı fırçaya kolay gelmezse diye bir endişe sarmıştı beni. Ancak yukarıdaki resimde görüldüğü gibi fırçaya hemen gelen bir yapısı var. Üstelik fırçayla alırken mineral fondötenim gibi etrafa dağılmıyor. Bu nedenle çantada taşımak için de çok uygun.


Karma bir cilt yapım var. Eğer cips falan fazla kaçırırsam T bölgemde hafif parlamalar oluşuyor. Tam tersine yanaklarım da kuru. Bu ürün T bölgemdeki parlamaları engelledi ona oranla cildimi de kurutmadı. Gerçi eğer kuru bir cilt yapınız varsa kullanmadan önce nemlendiricinizi mutlaka kullanın.

Ürün için tek sorun sanırım cildinize uygun rengi tutturabilmek. Ben buğday-esmer arası bir ten rengine sahip olduğum için 41 numaralı Medium Beige seçmiştim. Şu an renk olarak tutturmuşum ama yaz için bir ton koyu rengini sipariş etsem daha uygun olabilir.

Türkiye'de satış fiyatı 49 TL... Ben Cheapsmells'ten £4.99'a almıştım. Eğer imkanınız varsa internetten alın derim ya da kampanyaları bekleyin. Çünkü bu kadar fiyat farkını ödemek istemem şahsen.

Siteyi incelemek için tık!!!

27 Mart 2011 Pazar

Garnier Kafeinli Kapatıcı Göz Roll-On


Sanırım bir yerde yazmıştım ben bir kapatıcı insanıyım diye. Cilt yapım ne kadar düzgünse göz çevresi de o kadar problemli. Genetik olarak göz çevremde mor halkalarım mevcut. Ayrıca göz rahatsızlığımdan dolayı (astigmat, göz kuruluğu, güneş alerjisi) sürekli gözlerimi kıstığımdan göz çevrem çok yoruluyor.

Bugüne kadar birçok markanın kapatıcısını kullandığım için sanırım en fazla deneyimim bu ürünlerde mevcut. Ganier'in bu ürünü de ne zamandır gözüme çarpıyordu. Bu ürünü daha önceden çıkardıkları Garnier Göz Roll-On'un kapatıcı versiyonu olarak tanımlasak sanırım yanlış yapmış olmayız.

Ürünün vaad ettikleri;

Serinletici bilye etkisiyle mikro sirkülasyonu harekete geçirici kafein ve aydınlatıcı etkili limon esansı ile zenginleştirilmiş nemlendirici formülü, yorgunluk izlerini azaltmak için idealdir. İçerdiği UV filtresi sayesinde, göz çevrenizi güneş ışınlarının verebileceği zararlardan korur (kırışık oluşumu ve lekeler).
Mineral pigmentlerce yoğun dokusu, gözaltı morluklarına karşı yüksek kapatıcı etki sağlar.

Ürünün bilye kısmını gerçekten beğendim. Masaj etkisi yaptığı söyleniyor ama ben daha çok bilyenin soğuk olmasının göz çevresine uygularken kompres yaptığını düşünüyorum. İşe yarıyor mu? Bence yarıyor.  Likit olmasından dolayı ben kapatıcı fırçamla rahatlıkla göz çevreme uygulamayı başardım.

Diğer bir özelliği de içinde bulunan limon esansı nedeniyle rahatlatıcı etkisinin olması... Ben birçok kapatıcıyı uygladığımda göz çevremde hissettiğim o ağırlık hissini bu üründe yaşamadım. Çok hafif bir yapısı var. Resimde de bunu rahatlıkla görebilirsiniz.

Kapatıcının dezavantajı açık ve koyu şeklinde iki renginin olması... Ben de 1 numaralı olanı mevcut. Çünkü aldığım yerde tek olarak bu kalmıştı ve ne yazık ki karşılaştırma imkanı bulamamıştım.

Nette dolanırken en çok sorulan sorunun kapatıcılık özelliği olduğunu fark ettim.Onu test etmek içinde fotoğrafta görünen yeşil, bol damarlı bileğime uyguladım.



Gördüğünüz gibi bu da sonuç. Damarlarımı tam olarak kapattığı söylenemez. Ancak hem yeşil kısmı pek seçilmiyor hem de pudrayla üstüne geçiş yaparsak daha iyi sonuç elde edeceğimizi düşünüyorum.

 Benim göz çevremde yukarıdaki sebeplerden dolayı çok mükemmel bir sonuç alamadım. Ancak hem masaj etkisi hem kullanım kolaylığı hem de ürünün rahatlatma özelliği benden geçer not aldı. Bir daha alır mıyım? Büyük ihtimalle alırım ancak daha denenmeyi bekleyen o kadar kapatıcı var ki buna sıra gelir mi bilmiyorum.

Peki siz daha önce bu ürünü kullandınız mı? Kullandıysanız fikirleriniz neler?

25 Mart 2011 Cuma

ELF Studio Stipple Brush


Elf fırçalarından Stipple Brush var sırada. Nette birkaç yerde MAC'in 187 numaralı fırçasıyla karşılaştırmalarını görmüşsünüzdür. Elf'in bu fırçasına 187'nin sentetik muadili bile deniyor.

Elf'in fırçalarından pudra ve allık fırçası gibi bu fırçanın da kılları çok yumuşak. Kullanırken ben hiç rahatsız olmadım. Ancak onlara oranla kıllarının yoğunluğu az. Hatta elime ilk aldığımda çok mu seyrek acaba diye düşündüğümde olmuştu. Ancak kullanım alanları düşünüldüğünde gayet yerinde olduğuna karar verdim.



Bu fırça size neler vaad ediyor peki? Likit fondöten, renkli nemlendiricinizi pıt-pıt yaparak yüzünüze uygulayabilirsiniz. Krem allık, aydınlatıcı gibi ürünler içinde kullanışlı bir fırça. Koyu renkli ya da çok simli allıklarınızı da yine bu fırçayla uygulayarak daha hafif bir görüntü yakalayabilirsiniz.

Ben bu fırçayı daha çok allıklarım için kullanıyorum. Çok simli bir allığım var. Onun için bu fırçayı kullanıyorum. Onun dışında eğer allığımı ya da bronzlaştırıcımı fazla kaçırdığımı hissettiğim anda yanaklarımın üzerini bu fırçayla azaltıyorum. İşe yarıyor mu? Kesinlikle yarıyor.


Bu fırçanın da fiyatı diğer Elf Studio serisi fırçaları gibi £3.50... Uygun fiyatlı, görünüş olarak gayet orjinal duran bi ürün. Kullanım açısından da benim işimi görüyor. Eğer siz de incelemek ya da satın almak isterseniz buradan siteyi ziyaret edebilirsiniz.

Bir Ugly Betty Klasiği


Erkekler bilmese de sokaktan hangi kadını çevirip sorsanız eminim bu diziyi  biliyordur. Ya Brezilya, ya Amerika ya da Türk versiyonunu...

Dizinin konusu neydi peki? Hep birlikte hatırlayalım.

Betty, kendi halinde, çalışkan, başarılı, iyimser ancak güzel olmayan bir kızdır. Bir gün büyük bir şirkette patronun asistanı olarak çalışmaya başlar. Ancak sorun şu ki patronu tam anlamıyla bir playboldur ve ondan nefret etmektedir. Betty de tam aksine patronuna sırılsıklam aşık olmuştur. Dizide bu ikili arasında zamanla oluşan duygusal bağ anlatılmaktadır.

Ugly Betty'nin macerası ilk olarak Brezilya pembe dizilerinden Betty La Fea ile başladı. Dizileri kendi ülkelerine ithal eden uyanıklar çirkin, fakir kız-yakışıklı zengin erkek çiftinin çok tutulduğunu görünce kendi versiyonlarını da yayına hazırladılar. Ülkemizde de bir dönem yayınlanan "Sensiz Olmuyor" adlı dizide Çirkin Betty'nin bizdeki versiyonudur.

Ben Brezilya versiyonunun bir kısmını, Amerikan versiyonunun ise 4 sezonu izleyip bitirmiş biriyim. Her ikisinin de kendi açısından güzel ve kötü yanları vardı. Sadece bir-ikisini söyleyecek olursam;

- Amerikan versiyonundaki Betty aslında patronuna aşık değildir. Daha çok onun arkadaşı, en yakın dostu gibidir.


- Amerikan versiyonunda Betty'nin birkaç erkek arkadaşı olmuş ve hepsini kendine göre sevmiştir. Patronuna körü körüne aşık olmamıştır. En azından aşk bakımından deneyimlidir.


- Brezilya versiyonundaki Betty gerçek anlamda çirkindir. Öyle yüzüne güzüne bakılacak cinsten değildir. Bu yüzden işler onun için daha zor olmaktadır.


- Amerikan versiyonundaki Betty daha hayat doludur. Hayata kendi pembe gözlüklerinden bakar. Diğer versiyonda ise daha içine kapanık, kendine dönük bir kişiliği vardır.

Ben şahsen Brezilya versiyonunu komik bulsam da Amerikan versiyonu daha çok hoşuma gitmişti. Betty'nin sevgilileri olması, hayat dolu hali, zaman içinde yavaş yavaş değişim göstermesi ve en sonunda Daniel'ın ona aşık olduğunu bile fark edememesi gerçekten beni can evimden vurmuştu.

Amerikan versiyonunda ayrıca yan karakterlere de yeterince yer verilmesi, sürekli iki karakter arasında gidip gelinmemesi, dahası komedi olsa da arada dramı da dozunda bırakarak vermeleri bence dizinin artılarından biriydi.

Biz Türk insanı olarak fakir kız-zengin çocuk karakterlerine zaten bayılırız. Hatta küçük bir çocukken Türkan Şoray ve Ediz Hun'un başrollerini oynadığı bir sinema filminde aynen bu konu işlenmişti. O yüzden bizde ki Ugly Betty kültürünü ben, Brezilya versiyonundan daha da eskiye dayandırırım.

Zaten yayındaki Türk dizilerine bakarsak hala etrafımızda Ugly Betty'ler var. Her zamanda olmaya devam edecek gibi görünüyor.

Peki siz Ugly Betty'ler hakkında ne düşünüyorsunuz? Gerçek hayatta onlardan var olması mümkün mü?

24 Mart 2011 Perşembe

Cosme-de'den Siparişim



Yine mi gibi bir soru gelebilir aklınıza... Haklısınız.

Geçen gün Peri Kutusu'na attığım ilk ürünlerden olan Lilyth travel boy fırça setini stoklardan tükenmeden sipariş etmiştim. Anneminde göz kreminin bittiğini görüp Clinique'nun All About Eyes'ı sepetime eklemiştim. Gerçi kendisine kırışık karşıtı bir ürün daha iyi olurdu ama pek sevmiyor onları. Her yaşın kendi güzelliği varmış. Neyse siparişlerim az önce elime ulaştı. Ben de hemen sizlerle paylaşmak istedim.

Üstelik Lilyth'in deneme boyu cilt bakım setini de göndermişler. Onu, paketi açtığımda iş yerindeki çaylara bakan ablaya verdim. O yüzden yorum yazamıyorum.

İlk izlenimin, fırça setine verdiğim her dolar için değer diyorum. Çantası falan o kadar şirin ki tanıtımını yaptığımda siz de ne demek istediğimi anlayacaksınız. Eğer merak ediyorsanız buradan siteyi inceleyebilirsiniz.

Cosme'de ile ilgili herhangi bir sorununuz olursa lütfen sormaktan çekinmeyin.

22 Mart 2011 Salı

Yoksa Siz Hala "Spartacus"'ü İzlemediniz Mi?


Başlıktan da anlaşılacağı gibi bu yazımdaki konumuz blogumda yer verdiğim dizilerden biri Spartacus... Ancak bu sefer diğer yazılarımdaki gibi üstün körü değil detaylı bir anlatım var sırada...

Dizi aslında Howard Fast'in Spartacus adlı romanından uyarlanmıştır. Aynı romanın 1960 yılına ait bir sinema filmi de mevcuttur. Ben filmi henüz izlemedim. O yüzden iki yapımı karşılaştırma gibi bir lüksüm yok.

Dizi dünyasıyla az çok ilginiz varsa mutlaka bu Spartacus'u duymuşsunuzdur. İlk sezonu Amerika'da izlenme rekorları kırınca rüzgarı Türkiye'de de esti ve CNBC-E geçen yaz ilk sezonu yayınladı. Tabii bol sansürlü bir içerikle...

Yapım şimdiye kadar 1. sezon ve 6 bölümlük kısa bir ara sezonla izleyicisiyle buluştu. İlk sezonun ardından 2. sezonda hemen çekilmeye başlanacaktı ancak Spartacus'u oynayan başrol oyuncumuz kanser teşhisiyle ne yazık ki setlerden uzaklaşmak zorunda kaldı. 3. sezonun ise ancak 2012'de ekrana geleceği söyleniyor.

Bunun üzerine izleyiciyi de soğutmamak amacıyla 6 bölümlük Spartacus: Gods Of The Arena çekildi. Bana sorarsanız bu 6 bölümlük ara sezon dizi içinde mutlaka çekilmeliydi çünkü ilk sezondaki bir sürü boşluğun doldurulması ve seyircinin aklındaki onca sorunun giderilmesi gerekiyordu.

Peki hiç izlemeyenler için bu dizi neler vaad ediyor?

Eski Roma'daki gladyatörlerle ilgili olan birkaç film izlemişsinizdir. En azından 2000 yapımı Russell Crowe'ın başrolünü oynadığı Gladyator filmini duymayanımız yoktur. Dizinin konusu da bir gladyatörün doğuşu ve yükselişini anlatıyor. Trakyalı bir köle olan Spartacus'un Capua'ya getirilişi ile başlıyor. Spartacus karısını esir tüccarlarından kurtarmak için gladyator okulunun sahibiyle bir anlaşma yapıyor. Ancak işler pek yolunda gitmiyor ve Spartacus ileride büyük bir ayaklanmanın ilk kıvılcımını bu gladyatör okulunda ateşliyor.

Konu kısa ve öz haliyle bu... Dizinin en önemli oyuncularından birisi Zeyna'yı canlandıran Lucy Lawless ve Mummy serisinden tanıdığımız John Hannah'tır. Ayrıca yapımdaki diğer oyuncularda yetenekleriyle göz doldurmaktadır.  Ben özellikle Doctore rolündeki Peter Mensah'ın hem yüz hatlarına, hareketlerine, konuşmasına her türlü aşık olmuş biriyimdir. Köle kız Naevia, Capua Şampiyonu Crixus, her biri benim açımdan diziye kattıklarıyla gerçekten ekranda birer deve dönüşmüşlerdir.

Değinmek istediğim en önemli noktalardan birisi de dizinin tam olarak +18 olduğudur. Cinsel sahneler çok ağırlıklı olarak yer alıyor ne yazık ki. Ne yazık ki diyorum çünkü her türlü yapmda -sadece cinsellik olarak değil- her anlamda aşırıya kaçılmasını sevmeyen birisiyim. Gerçekten izlerken zorlandığım çok sahne oldu. Keşke biraz azaltsalarmış diye düşündüm ancak daha sonradan CNBC-E'deki birkaç bölümü izlediğimde kesinlen kısımlarla dizinin vermek istediği mesajı da kaçırmış oluyordunuz. Netten okuduğum yorumlarda da tek başıma olmadığımı gördüm. Gerçi CNBC-E bunu direk aldığı gibi yayınlasaydı sanırım kanalı yaklaşık bir ay yayına kapatırlardı.

Bunun dışında görsel efektler ve kanlı sahneler bolca yer alıyor dizide. Bu yönüyle de +18'i hak ediyor. Kesilip biçilen adamlar, kan gölüne dönen arena, kopan kol ve bacaklar gerisini siz düşünün... Ancak o döneme ait görüntüler tam anlamıyla yakalanmış. Bilgisayardan çıkmış bir iş olduğunu anlamıyorsunuz. Bizim en pahalı yapımımız olan Muhteşem Yüzyıl'ın sarayı bile bunun yanında Cin Ali çizimleri gibi kalır.

Konu olarak çok detaya girmek istemiyorum aslında. Çünkü aranızda izlemeyenler varsa işin heyecan kısmı kaçsın istemiyorum. Ancak sadece şunu söyleyebilirim ki, dolap içinde dolap dönüyor derler ya, öyle bir dizi bu Spartacus... Bir-iki bölümden sonra nereden nereye geldiğinizi anlamıyorsunuz bile...

Yapımda aslında gizlice verilmek istenen bir mesaj var. Hangi dönemde olursa olsun insanlara eşit haklar tanınması... İnsanca muamele edilmesi... Köle ve gladyatörlerin her türlü hakaret, işkence, tecavüz hatta daha da kötüsü yok yere öldürülmesini çok iyi işlemiş senarist ve yönetmen. Hani yukarıdaki paragrafta demiştim ya kanlı sahneler ve cinsel içerik diye işte o kısımlar olmasa kölelerin durduk yere ayaklanmasını kimse anlayamazdı.

Benim için Spartacus hem senaryosu hem oyuncuları hem de görsel efektleriyle unutulmaz yapımlar arasına çoktan girdi. İsterim ki herkes -yukarıdaki anlattığım nedenlerden nefret edenler olsa bile- izlesin. İzlettirsin.

Peki, Spartacus'u izleyen ya da izlemeyenler onun hakkında ne düşünüyor? Fikirleri alabilir miyiz?

Elf Göz Fırçaları: Eyeshadow "C" Brush, Concealor Brush ve Small Angled Brush


Bugünkü yazımda sıra Elf'den aldığım göz makyajı için kullanılan fırçalarda... İlk sırada aslında çok da kullanmadığım bir fırça olan Eyeshadow "C" Brush var. 

Günlük hayatta farlarla uğraşıp gölgeli göz makyajı yapan biri değilimdir. Bendeki göz makyajı kapatıcı, kalem ve rimelden ibaret... Ancak bunu tamamlayacak vişne çürüğü ya da bordo bir ruju tercih ederim ki makyajım çok da sade olmasın.  

Gözlerim yüz yapıma göre küçük ve çekik, dahası kaşlarımda kalkık olduğu için aradaki mesafe oldukça geniş kalıyor. Ben bu fırçayı, farı bu geniş alana dağıtmak için kullanıyorum. Kılları yumuşak ve farı hemen tutuyor, etrafa yayılarak sizi sinirlendirmiyor. Eğer siz de geniş bir göz kapağına sahipseniz ve tüm farı dağıtmak amacıyla bir fırça arıyorsanız öneririm.


Bu üç fırça içerisinde kuşkusuz benim en çok kullandığım concealor brush... Ne yazık ki göz altlarım çok mor. Öyle ki az falan da değil. Kapatıcı insanı derler ya, o cinstenim işte. Ancak en çok işime yarayacak fırça olacağı halde, bu üç fırça içerisinde en kullanışsız olanı, bu çıktı.

Eyeshadow C Brush'ın aksine bu fırçanın kılları bayağı sert. Göz çevresi gibi hassas bir bölge için böyle bir fırça üretmeleri ne akla hizmet anlamış değilim. Bu sertliğe bağlı olarak da kapatıcıyı dağıtırken bayağı zorlanıyorsunuz. Hatta ben birkaç kere sinirlenip fırçayı bıraktım. Makyaja ilk başladığım dönemde yaptığım gibi parmaklarımla kapatıcıyı dağıttım. Eğer alışveriş listenizde bu fırça varsa tekrar düşünün derim.


Small Angled Brush... İşte bu fırçayı sevdim. Kılları orta sertlikte... Bu nedenle eyelinerı sürerken yumuşak fırçalarda olan kayma gibi durumlar bu fırça da yok. Kıllarının açılı ve ince olması da kullanım rahatlığı sağlıyor. Elf'in krem eyelinerını bu fırçayla sürmeyi denedim ve iyi de sonuç aldım.  Kesinlikle tavsiye ettiğim bir ürün.

Yine üçte iki memnun kaldığım bir alışveriş. Eğer ürünleri siz de incelemek isterseniz buradan siteye tık!!!

Peki siz Elf'in bu fırçalarını daha önce kullandınız mı? Kullandıysanız ne düşünüyorsunuz?

21 Mart 2011 Pazartesi

Peri'nin Ebay'den Alışveriş Fobisi


Başlığı yanlış okumadınız. "Peri, yapma Allah'ını seversen. İnternetten yaptığın onca alışverişin yazılarını buradan okuyoruz. Dalga geçiyorsun herhalde." dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ancak gerçek bu...

Hani bazen alışveriş yaparken rastlarsınız. Dükkanlarda satıcıyı sinir eden, elli tane soru soran, olmadık işler çıkartan alıcılar vardır. Normalde böyle bir insan değilim çok şükür ancak konu internetten alışverişe geldiğinde kılı kırk yaran, sitelere olur olmadık sorular soran biri haline dönüşüveriyorum.

Bunda yadırganacak bir şey yok aslında. Sonuç olarak internetten alışveriş ne kadar güvenli de olsa her zaman risk taşır. Ben elimden geldiğince bu riskleri en aza indirmeye çalışıyorum. Kendi deneyimlerimi sizlerle paylaşarak benim durumumda olan insanlar varsa en azından yardımcı olmaya çabalıyorum. Umarım başarılı oluyorumdur.

Buradaki internetten alışveriş paylaşımlarımı da göz önüne alırsak şimdiye kadar Strawberry, Cosme-de, Elf Cosmetics, Cheapsmells, İdefix, Gittigidiyor gibi birçok siteden alışveriş yaptım. Bahsetmediklerim de cabası... Bu kadar deneyime rağmen hala cesaretlenip Ebay'den tek ürün almadım, alamadım. Bırakın almayı üye bile olmadım. Ebay'den alışveriş hakkında o kadar çok yazı okudum ki anlatamam. Eğer başka bir site hakkında bu kadar yorum okusam sanırım sitenin yöneticiliğine falan alırlardı beni.

Aslında böyle düşündüğüm zaman çok cesaretsizim diyorum bir yandan, diğer yandan da "Kızım ebay çok güvenli bir site değil sanki." diye kendi kendimi vazgeçirmeye çalışıyorum. Elbette benim de bu siteden alışveriş yapmamam için belli nedenlerim var. Alışveriş yapmak için olan onca nedenin önüne geçiyor ve beni bu siteden alıkoyuyor.

Gelelim alışveriş yap(a)mamamın nedenlerine;

İlk olarak bu Paypal sistemi düşündürüyor beni. Bilmeyenler için bir not: Paypal, Ebay'in sistemine bağlı bir ödeme şekli aslında, daha doğrusu bu şekilde başlamış öyküsü. Daha sonra birçok sitede, bu Paypal hesabını, ödeme sistemine dahil etmiş. Kredi kartınızı Paypal hesabınıza kabul ettirip, onaylatıyorsunuz. Alışverişlerinizde bir daha kredi kartı v.s. uğraşmıyorsunuz. Ödemeleriniz Paypal hesabınızdan yapılıyor ve kredi kartınızdan bu yolla çekiliyor.

Güya hem alıcıları hem de satıcıları korumak amacıyla yapılmış bir sistemmiş bu. Bana kalırsa sistemin kendini korumak için aldığı bir yöntem. Üstelik Paypal'da hesap açarken küçük bir meblağ kartınızdan çekiliyor. Eğer biraz uğraşırsanız bu küçük miktarı geri alıyorsunuz. Ancak milyonlarca kullanıcıdan bu küçük ayrıntıyla uğraşan çok az olduğu için vurgunun ne boyutlara ulaştığını varın siz düşünün.

Paypal'ın bir de şu yönü var. Diyelim ki benim iki kredi kartım var ve sadece biri Paypal hesabına tanıtılmış. Eğer bir ürünü diğer kartınızla almak istiyorsanız önce Paypal hesabına kartınızı tanıtmanız gerekiyor. Bu durumda sorun yaşayan birçok insan olduğunu okudum ben. Ne kadar doğru belki bilenler yorumlarında yazar.

Paypal'a kayıt olduk. Hesabımızı açtık. Ebay'e de üyelik tamam. Şimdi geldik alacağımız ürüne. Ebay'de de dolandırıcılar çok fazla elbette. Ben bile şöyle bir gezindiğim halde birçok ürünün sahtesini buldum. Özellikle Çinli satıcılara çok dikkat etmek gerekiyor. Bu konuda en azından eleyeceğim ürünleri biliyorum.

Satıcılar kısmı sorunlardan biri... Gerçi burada feedback mekanizması devreye giriyor ve en azından bize satıcılar hakkında ufak da olsa ipuçları veriyor.

Ekşi sözlük'teki Ebay yorumlarından birinde şöyle bir durum gelişmiş. Gönderilen ürünün sahte oluğunu anlayan Ekşi Sözlük yazarı, eksi puan vereceğini söylemiş. Birkaç mesajlaşmadan sonra satıcı istediği ürünü göndereceğini, aynı zamanda parasını iade edeceğini hatta hediye falan da vereceğini söylemiş. (Bu ne kadar doğru bilemem tabi.) Bunun üzerine bizim yazar böyle bir şey istemediğini, başından bu olayı buraya vardırana kadar düşünmesi gerektiğini belirtip eksiyi vermiş. Üstelik bu satıcnın %99'luk bir feedbacki varmış. Varın gerisini siz düşünün.

Ayrıca kargo meselesi... Çoğu kayıtsız postayla gönderildiği için Allah'a emanet geliyor. Kargonuzun kaybolma olasılığı çok yüksek. Zaten elektronik, oto yedek parçası alamayacağımıza göre kayıtlı postayla gelmesi de biraz saçma. Öyle olacak olsa zaten Ebay'den aldığımız ürünün bir anlamı kalmıyor.

Bu kadar şey saydım belki Ebay'den alışveriş yapanlar bile bu okuduklarından sonra ne yaptık biz diyebilirler. Gerçi bu bahsettiklerim çok kıyıda köşede kalmış mevzular. Milyonlarca alışveriş yapan insandan çok çok azının başına gelmiştir.

Peki Ebay'de beni çeken neler var? (Burada kozmetik alışverişlerimden bahsettiğim için sadece bu konuda olan düşüncelerimi belirteceğim. )

Üstte belirttiğim sitelerdeki tüm ürünleri hatta orada bulamadıklarınızı bile Ebay'de bulmanız mümkün. Onca marka, bir sürü çeşit, yeni çıkan ya da artık antika olmuş koleksiyonlar... İnsanın başının dönmesi gayet normal...

Diğer bir avantajı da fiyatlar... Üstteki sitelerde satılan ürünlerin çoğunu Ebay'de daha uygun fiyata bulmanız mümkün. Tabii daha pahalı çıktığı da oluyor ama genelde daha düşük fiyatlar göze çarpıyor.

Açık artırma sistemi var bir de. Ürün için belirtilen süre içinde en iyi rakamı veren ürüne sahip oluyor. Tabii bazen uçuk rakamlara çıkılsa da bazen de ürün değerinin çok altında bir rakama alıcı bulabiliyor. Gerçi bu benim tarzımda bir alışveriş değil. Ben aldığım ürüne vereceğim rakamı iyi bilmeliyim.

Diyelim bir ürün alacaksınız. Arattınız ve zilyon tane satıcıda ürünün olduğunu gördünüz. Türkiye'ye gönderim yapanlardan hangisini isterseniz seçme şansınız var. Dahası göndermeyen satıcılarla görüşüp TR'ye ürünleri göndermelerini isteyeblirsiniz.

Bu ve buna benzer avantajları ve dezavantajları mevcut sitenin. Şimdi baktım da bayağı uzun bir yazı olmuş. Aslında böyle uzun yazıları sevmeyen birisi olarak eğer bitirebilen varsa ya da bu konuda kendi fikirlerinizi paylaşmak isterseniz lütfen paylaşmaktan çekinmeyin. Sanırım biraz cesaretlendirilmeye ve yalnız olmadığımı bilmeye ihtiyacım var.  

Laura Mercier Hediye Seti Kimin Oldu?


İlk hediyeme gösterdiğiniz ilgi ve katılım için herkese teşekkürler...


Laura Mercier Eye and Lip Set, 40. yorumun sahibi Açelya Yılmaz'ın oldu. Açelya'nın yorumu:


Hediyeni güzel günlerde kullanmanı diliyorum. Kendisiyle iletişime geçip hediyesini bugün gönderiyorum. Kazanamayanlar üzülmesin. Peri TV arada bu tip etkinliklerine devam edecek.

20 Mart 2011 Pazar

ELF Studio Blush And Bronzer Compact



Birkaç ürününde hayal kırıklığına uğrasam da bugünkü yazım Elf'in en çok beğendiğim ürünlerinden biri hakkında. Studio serisine ait Blush and Bronzer Compact... Bir yerde bu ürünün NARS'ın Orgasm/Laguna ile karşılaştırıldığını okumuştum ve o günden beri bayağı merak ediyordum açıkçası.


Bir kere ürünün ambalajı çok orjinal... Siyah kutulu tüm kozmetikler benim hoşuma gidiyor zaten. Aynı zamanda çok da kaliteli... Markayı bilmeyen ve bu ürünün sadece ambalajını gören birisi £3.50'luk bir fiyatı olduğuna inanmaz.


Ürünün içerisinde aynası var ki allık, pudra tarzı ürünlerde bu özelliği ben çok seviyorum. Çantamda taşıdığım bu tür ürünlerin aynalı olmasına da ayrıca dikkat ederim normalde. Bu yönüyle de benden bir artıyı hak ediyor bu ürün.  


Allık şeftali tonlarında ve benim gibi buğday-esmer arasında bir teniniz varsa yakışacağını düşünüyorum. Bronzer ise kutudaki kadar koyu durmuyor. Pigmentasyonu bence gayet iyi. Renkle birlikte hafif bir ışıltı da veriyor. Ancak fotoğrafta da görüldüğü gibi çok yoğun değil.

Her iki üründe fırçaya çok kolay gelirken kenarlarına dağılıp hem kötü bir görüntü ortaya çıkarmıyor hem de ürünleri uygularken zorlanmıyorsunuz.

Ben bu ürünü nasıl kullanıyorum peki? Bronşlaştırıcı kısmı şurada bahsettiğim Elf'in allık fırçasıyla -siz başka bir fırçada kullanabilirsiniz- yanaklarıma ince bir çizgi şeklinde aşağıdan yukarıya dağıtıyorum. Çok kaçırmamaya çalışmalısınız yoksa ortaya kötü bir görüntü çıkıyor. Gölgeleme işlemi bittikten sonra allığı elmacık kemiklerime şuradaki allık fırçasıyla uyguluyorum. Böylece dolgun yanaklarımı daha ince göstermiş oluyorum.

Önerdiğim bir ürün. Elf ürünlerini merak edenler ve bu tarz bir ürüne ihtiyacı olanlar kaçımasın derim. Satın almak için buraya tık!

19 Mart 2011 Cumartesi

Çirkin Koreli Yoktur, Az Estetik Vardır

Hani izlerken ayılıp bayıldığımız, bu kızlar ne kadar güzel, erkekler ne kadar yakışıklı -çekik gözlüler bu kadar mükemmel olabilir mi?- dediğimiz çok olmuştur hani... Bazen komplekse girip onların bu halini kendimize dert ediniriz. Büyük ihtimalle yedikleri o yağsız, tuzsuz yemeklere bağlarız ya da daha da drama bağlayıp genlerden der geçeriz. Ancak işin aslı hiç de bizim düşündüğümüz gibi değildir.

Tüm bu kusursuz(!) güzelliklerin ardında yatan tek gerçek Kore'de estetik cerrahinin ne kadar ilerlediği ve aslında ünlüler arasında ne kadar yaygın olduğudur. Erkek ya da bayan fark etmez. Yamuk dişlerden, çene yapısına, yanaklardan, burna her bölgeye bir doktor eli değmiştir. En fazla tercih edilen ise elbette ki gözün yuvarlaklaştırılması ameliyatıdır.











Resimler: Sinemasia

Peri Kutusu: Visitors, Yumi ve Lilyth Fırça Seti

Peri Kutusu'nun ilk üçlüsü... V olarak da bilinen 2009 yapımı uzaylılarla ilgili bir dizi, Erdal Güven'in yine Japonya'yla ilgili kitabı Yumi ve daha önce hiç kullanmadığım bir fırça seti Lilyth... Bu üçlü hakkında en ufak bilgisi olan kim varsa lütfen paylaşabilir mi?


Bu ara kıyamet alametlerine taktığımı söylemiştim. Bu dizide onlara örnek olarak gösterilebilir. Peri Kutusu'nda izlenmeli listeme girdi.

Konusu: Dev uzay gemileri Dünya'daki büyük şehirlerin üzerinde görünür ve Dünya dışı canlıların güzel ve karizmatik lideri olan Anna adındaki "Visitors", gezegene barış amacı için geldiklerini söylemektedir. Bir grup insan ise bu iyiliksever olduklarını söyleyen ziyaretçilerin samimiyetinden şüphe duymaktadır. 


Yine Erdal Güven, yine Japonya... Üstelik Bir Geyşanın Anıları adlı kitap dışında geyşalarla ilgili başka bir eser hiç görmedim ben. Okunmalı diyorum ve Peri Kutusu'na dahil ediyorum.

Konusu: Japon Kara Ejder teşkilatından Kuvayı Milliyeye Ertuğrul Fırkateyni faciası, Osmanlı İmparatorluğunun Japonyayla ilişkileri, Abdülhamid, Mustafa Kemal, Japonların Kara Ejder teşkilatı ve Kuvayı Milliye Yumi / İstanbulda Bir Geyşa, bütün bu tarihi kişilik ve olayları, çarpıcı anlatımıyla bir araya getiriyor. Yakın tarihimize ilişkin şaşırtıcı gerçekleri roman kurgusuyla aktaran Erdal Güven, yönünü Batıya döndüğü söylenen Mustafa Kemalin de aslında tıpkı Abdülhamid gibi Doğuya açılmaya, özellikle de Japonyayla dostluğa çok önem verdiğini belirtiyor. Fırtınalı yıllarda yaşanan tutkulu ve engel tanımayan bir aşka da tanıklık edeceğiniz, heyecanla okunan, sürükleyici, şeftali çiçeği yumuşaklığında bir roman Ve İstanbul tarihi bir aşka tanıklık etti ... Mayumi parmaklarını Nureddinin dudaklarının üzerine koyup susturdu. Önceki gece son dansımı yaptım Nureddin. Bundan sonra karşında geyşa Mayumi yok, Japon kız Yumi var.
Lilyth Türkiye'de pek bilinmese de okuduğum kadarıyla iyi bir marka... Bu fırça setini de Cosme-de'de gördüm. Travel boy bir sete ihtiyacım vardı zaten. Peri Kutusu'nda olmayı çoktan hak ediyor.

Too Faced 2011 Bahar Koleksiyonu: Look of Love

Far paleti gerçekten çok güzel görünüyor. Sizce?






Resimler: Too Faced
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...