31 Ocak 2012 Salı

2011'in Favorileri {Film, Dizi, Kitap ve Oyuncular}


"And The Oscar Goes to..."

Hep böyle bir cümle kurmayı istemişimdir. Hadi ne duruyorsunuz.. Kırmızı halılar serilsin. Herkes son moda, özel tasarım kıyafetlerini ve ayakkabılarını giyip, arzı endam etsin.

Bu aralar bloglarda sık sık 2011 yılına ait hafızada kalanlar, çok beğenilenler, favoriler, kötüler tarzında yazılar görüyorum. Ben de kendi açımdan 2011'in en iyileri ve en kötülerini yazmak istedim. Tabi Peri TV'de birçok konudan bahsettiğim için yazıda haliyle ikiye ayrıldı. Biri film, kitap yorumlarımı yazdığım bu yazı, diğeri de çok yakında ekleyeceğim, makyaj malzemeleri ve cilt bakım ürünleriyle ilgili olan diğer yazı... Eh, başlayalım öyleyse...

Kısa bir genelleme yaparsam; 2011 yılı benim için aslında dizi yılı oldu desem yeridir. Amerikan ya da Uzak Doğu yapımı birçok diziyi izledim. Kimisi yarıda kaldı, kimisi sezon finalini yaptı. Benim içinse bazıları çok iyi, bazıları da vasatın oldukça altındaydı. Kitaplar da yine aynı şekildeydi. Sadece film açısından oldukça fakir bir yıl geçirdim. Dizilerle aradaki açığı kapattığımı düşünüyorum.


Yılın Amerikan Dizisi: Once Upon a Time

Once Upon A Time, yılın son aylarında yayına başlayan bir diziydi. Fantastik tarzında olan bu dizinin şu yazımda tanıtımını yapmıştım. İlk birkaç bölümde acaba devam etsem mi diye düşünürken, masallara getirilen günümüz yorumlarında bir yapımı izlemenin değişik bir tat vereceğine karar verdim. Sonuç olarak dizi beni hayal kırıklığına uğratmadı. Hatta bu kategoride Game of Thrones'a da fark attı.


Yılın Uzak Doğu Dizisi: Protect The Boss

Sanırım zorlanmadan seçtiğim tek kategori buydu. Protect The Boss hem bu yıl içinde, hem de şimdiye kadar izlediğim birçok Uzak Doğu yapımı arasından sıyrıldı. Hem konusu, hem oyuncularıyla gönlümde taht kurdu desem yeridir. Komedi tarzında başlayıp, drama bağlayan Kore dizilerinden baygınlık geldiği için Protect The Boss benim için milattır. Bu kadar güzel bir dizi daha yayınlanır mı bilmem. Umarım yayınlanır.


Yılın Amerikan Filmi: Black Swan

Ne yalan söyleyeyim, bu tarz filmleri aslında pek sevmiyorum. Benim için ya hareket ya korku olacak gerileceğim ya da romantizmin dibine vurulacak ağlamaktan gebereceğim. İç çekişmelerle dolu, insanların hırslarından bahseden, sürekli acaba ne olacak sorusuyla dolu filmler beni biraz bayar. İşin özü bu... Felsefeye de gelemem. Ancak Black Swan nedense bu özellikleri taşıyor olmasına rağmen bu senenin unutulmaz filmleri arasından sıyrıldı. Tabi, bunda benim bu sene fazla film izlememiş olmamın ve başrol oyuncusu Natalie Portman'ın da rolü büyük...


Yılın En İyi Erkek Oyuncusu  : Sean Bean

Game Of Thrones dizisiyle bu sene doya doya izlemiştim kendisini. Zaten Sean Bean'i ne kadar sevdiğimi blogumdan az çok anlarsınız. Ancak 2011'de sevilmesinin nedeni bu değildi. Ben, kendisini Game Of Thrones'ta ilk defa baba rolüyle gördüm. Hep yalnız savaşçı ya da kötü karakterlere hayat verdiği için biraz yadırgamıştım başta ama o rolün altından da kolaylıkla kalktı. Eh, kendisine bir alkışı borç bilirim.


Yılın En İyi Kadın Oyuncusu : Maggie Q.

Maggie Q. benim lise yıllarından beri çok severek izlediğim bir bayan. Güçlü karakterleri, duygusal şekilde aktarmayı çok iyi başarıyor. 2010'da yayınlanmaya başlayan Nikita dizisi ve 2011'de çekilen Priest filmiyle de bu özelliğini sürdürdü.


Yılın Kitabı: Çöl Çiçeği

Kitabın edebi bir yanı yok. Aksine oldukça basit bir dille yazılmış ve olayların akış çizgisi de belli bir sırada değil. Konusu Çöl Çiçeği'ni unutulmazlar arasına sokuyor. Somali'de çölün ortasındaki yaşamdan sıyrılıp, Londra'ya oradan da New York podyumlarına uzanan Waris Dirie'in gerçek yaşam öyküsü anlatılıyor. 2011'de açıkla boğuşan Somali'yi biraz merak ediyorsanız alıp okuyabileceğiniz bir kitap...


Vazgeçilmezler: Merlin, Sophie Kinsella Kitapları ve True Blood

2011'de de tercihlerimde bir değişme olmadı ve 4 sezondur devam ettiğim Merlin ve True Blood'un geçen sene yayınlanan bölümlerini de zevkle izledim. Beni yanıltmadıkları ortada... İki dizinin yeni sezonlarını dört gözle bekliyorum.

2011'de seri şeklinde devam eden kitaplara -Gündüz Ölüsü gibi- devam etsem de, geçen sene Sophie Kinsella'nın Alışverişkolik serisi dışında tüm romanlarını okudum. Hem de bayıla bayıla... Bu kadın zaten seri yazmasın. Tek kitaplık romanlarına devam etsin.  


Tutunamayanlar: Secret Garden, Gece Evi Serisi, Nikita

K-Drama olan Secret Garden hakkında birçok yerde çok güzel yazılar okudum. Bu kadar ilgi çeken bir dizinin beni etkilemesini bekliyordum açıkçası. Beklentimi fazla yüksek mi tutmuşum ne? Diziyi izlemeye başladım ama nedense beni sarmadı. Aynı şey Nikita içinde geçerli... İlk sezonu ışık hızıyla bitirdiğim dizinin, ikinci sezonuna bir türlü heves edip başlayamadım. Hatta çok sevdiğim başrol oyuncusu Maggie Q.'ya rağmen...

2011'de de geleneğim değişmedi. Vampir kitaplarını çok sevdiğimi bilirsiniz ama Gece Evi Serisi benim için nefretlik... Valla yazar hanımlar kusura bakmayın ama olmamış. Taklit bir kitap olmasının yanı sıra, bana yeni bir şeylerde vaad etmediği için seriyi okumayı bıraktım.

Eh, ben de merak ettiğim bloggerların -ya da wordpress kullanıcıları mı demeliyim- 2011 yılı enlerini öğrenmek istiyorum. Darkangelhome, Hikaruivy ve Metropol Günlüğü'nün 2011 yılında aklında yer eden yapımlar neler acaba?

Bu istek sadece bu üç bloga özgü değildir. Bu yazıyı okuyan herkes 2011 yılının kendisi açısından unutulmazlarını yazabilir.

28 Ocak 2012 Cumartesi

Videoya Altyazı Nasıl Eklenir? {Resimli Anlatım}


Şu yazımda torrent programı ile nasıl video indireceğinizden ve hangi siteleri kullanacağınızdan bahsetmiştim. Şimdi sıra videolara nasıl alt yazı ekleneceğiyle ilgili...


Ben yine geçen yazıda olduğu gibi Immortals filmini örnek olarak kullandım. Önce Divxplanet'ten indirdiğimiz sıkıştırılmış dosyayı açıyoruz. İçinden aşağıdaki gibi yeşil görünümlü ".srt" uzantılı bir dosya çıkıyor. Burada önemli olan film videosunun ve alt yazının aynı dosyanın içinde olması.


Alt yazıyı dosya içine attıktan sonraki işimiz video ve alt yazının ismini aynı yapmak... Sağ tıkla "Yeniden Adlandır"a tıklayıp isimleri değiştiriyoruz ve filmimiz izlenmeye hazır hale geliyor.

Şimdiden iyi seyirler!

23 Ocak 2012 Pazartesi

µTorrent Programı ile {Dizi, Film, Video v.s.} İndirme {Resimli Anlatım}

Film ve dizi yazılarımda en çok sorulan soru, bunları nerede izlediğimle ilgiliydi. Ben de bir zamanlar birçokları gibi online izliyordum ama sonra baktım olmuyor, bilgisayarıma uTorrent programını kurdum. Film, dizi, video v.s. hepsini bilgisayarıma indirip o şekilde izliyorum. Bunun birkaç nedeni var elbette. Ben neden bunu yapıyorum? Manyak mıyım? Gül gibi sitelerde izlemek varken, neden onlarca GB'lik dosyaları bilgisayarıma indiriyorum.

1- Bir kere kolaydır. Sıkıştırılmış dosyayı indirirken başınıza gelen, net kesildi, dosya uçtu, yok takıldı sorunu yaşamazsınız. Bilgisayarınızı açtığınız anda eğer internet bağlantınız varsa dosyanız inmeye devam eder. Hem de yüzde kaçlık kaldıysa oradan başlar.

2- Sitelerdeki gibi üye olma derdi yoktur. Etraftan, sağdan soldan fışkırıp sizi delirten saçma sapan reklamlara da katlanmak zorunda kalmazsınız.

3- Tam filmin ya da dizinin ortasındayken takılma, görüntü kaybı, video not found gibi can sıkıcı şeylerle karşılaşmazsınız. İstediğiniz kalitede videoyu seçip indirme imkanınız var.

4- Arşiv yapmış olursunuz. USBler sayesinde istediğiniz yere götürüp orada izleme şansınız oluyor. Gerçi bu durum en çok arkadaşlarıma yarıyor. Paylaşabilme imkanımız oluyor. Üstelik özlediğiniz bir film ya da diziyse her an açıp tekrar izleme fırsatınız var elinizde.


Karar verdiniz. Videolara bu şekilde erişmek istiyorsunuz. Bunun için torrent programına ve benim gibi sınırsız nete ihtiyacınız var. Limitli olanı da kullanabilirsiniz ama kota aşma derdi var değil mi?

İlk olarak şuradan uTorrent programını indirip, bilgisayarınıza kuruyorsunuz. Bunu anlatmama gerek yok sanırım.

Şimdi buradan itibaren aşamalı olarak anlatacağım. Eğer yabancı bir yapım izleyecekseniz mutlaka alt yazıyı bulmanız gerekiyor. Ben genelde bir filmi indireceksem önce alt yazısını bulup daha sonra filmi indiririm. Çünkü her uzantılı dosya bulduğunuz alt yazıya uygun olmuyor. Eğer senkronizasyonu ayarlanmamışsa kaymalar yaşanabiliyor.  Hele ki benim gibi Uzak Doğu manyağıysanız mecburen alt yazıyı bulmak zorundasınız. Ha benim Japoncam, Çincem var derseniz o ayrı... 


Benim alt yazı için ilk ve genelde tek tercihim Divxplanet... Sitede altyazılar sıkıştırılmış dosya şeklinde -winrar- bulunuyor. Siteye girip istediğiniz videoyu arama yaptırdıktan sonra karşınıza yukarıdaki gibi bir görüntü çıkıyor. Mesela ben Immortals filmini aratmışım ve karşıma üç adet seçenek çıkmuş. Buradan Türkçe olanlardan Immortals.2011.DVDScr.XviD.AC3-ZJM uzantılı alt yazıyı indirip ona uygun olan videoyu bulmak istiyorum. İsterseniz siz başka uzantılı dosyayıda indirebilirsiniz. Bu tamamen size kalmış.


Alt yazınız tamam. Sıra filmin torrent dosyasına geldi. Ben torrent dosyalarını genelde Torrentz sitesinden indiriyorum. Bu site diğer torrent sitelerine giriş yapan bir arama sitesi... Torrent'ın Google'ı diyebilirsiniz aslında. Bunun dışında Uzak Doğu yapımları için d-addicts ve isohuntda kullanabilirsiniz.

Sitede Immortals yazıp arattığımızda farklı senkronizasyonlarda bir sürü seçenek karşımıza çıkıyor. Bizim aradığımız Immortals.2011.DVDScr.XviD.AC3-ZJM uzantılı dosyaya tıklayıp seçeneklere bakıyoruz.



Immortals.2011.DVDScr.XviD.AC3-ZJM uzantılı dosyayı içeren bir sürü site var. Bunlardan herhangi birine girerek torrent dosyasını indirebilirsiniz. Ben genelde -bu el alışkanlığı sadece, özel bir nedeni yok- torrenthound, kickasstorrent ve torrentreactor sitelerine tıklıyorum. Mesela burada torrenthound sitesine girip dosyayı oradan indirmişim.


Download torrent seçeneğini tıklayıp dosyayı indirdiniz. Şu an elinizde filminizin hem alt yazısı hem de torrent dosyası mevcut... Torrent dosyasını aşağıda olduğu gibi sağ tık-aç şeklinde ya da programın üzerine sürükleyerek açıyoruz.


Torrent progmanında birden fazla dosyayı birden indirebilirsiniz. Üstelik sağ taraflarında yüzde kaçlık kısmın indiğini de görebilirsiniz. İstediğiniz anda da indirme işlemini durdurma imkanınız var. Dosyanın tamamı indiğinde yine sağ tıkla dosyayı torrent programından kaldırabilirsiniz. Bu dosyalar genelde Belgeler/Karşıdan Yüklemeler dosyasına indirilir. Siz oradan istediğiniz aygıta yükleyerek izleyebilirsiniz.

Umarım yararlı bir yazı olmuştur. Bir sonraki yazımda "Videoya Alt Yazı Nasıl Eklenir?" kısmını anlatacağım. Siz o zamana kadar filmleri, dizileri indirmeye başlayın bakalım.

Soruları olanları yorum kısmına bekliyorum.

22 Ocak 2012 Pazar

Nivea: Aklın Başına Ne Zaman Gelecek Acaba?

Küçükken, annemin çantasında taşımak için aldığı tüpteki Arko kremin aksine ben zorla Nivea'nın küçük kutudaki kremlerinden aldırmaya uğraşırdım. Ne yazık ki şimdi aynı şeyi pek söyleyemeyeceğim. Zira resimdekiler dışında Nivea'ya ait tek ürünüm yok.

Nivea, makyaj ürünlerini piyasadan kaldıralı yaklaşık altı ay oldu. Ben de beğendiğim ürünlerinden olan ruj ve parlatıcılarından almıştım ama çoğunu arkadaşlarıma hediye ettiğim için elimde kala kala ancak resimdeki üç ürün kaldı.

İtiraf ediyorum; bugüne kadar Nivea'dan kullandığım cilt bakım ürünlerinin hiçbirinden memnun kalmadım. Bütün ürünlerini kullandım diyemem ama kullandıklarım için durum bundan ibaret. O yüzden Nivea cilt bakım ürünleri benim için listenin ancak sonunda yer bulabilir.


Nivea yetkileri -yazımı okuma fırsatınız olur mu bilmem ama okursanız, hoşunuza gitmese de kulak verin- neden makyaj malzemelerini kaldırdığınızı anlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü bir yerde cilt bakım ürünlerine ağırlık vermek istediğiniz için bu tarz bir girişimde bulunduğunuzu okumuştum. Zira makyaj malzemelerinizden çok daha memnun bir insandım şahsen...

Bunlar üretimden kalksa da sizlerle paylaşmak istedim. Belki Nivea hatasını anlar da geri adım atar. Eh, atmasa da benim için büyük bir kayıp değil. Piyasa da yerini dolduracak markalar olduğunu biliyorum ne de olsa.


Üç ürününde kendine göre güzel yanları var. Color Passion'ı bir ara sürekli çantamda taşıyordum. Tam bir sür çık rengi... Üstelik nemlendirmesi çok iyi... Pure Naturel'ı sürdüğümde pütürlü gibi bir durum sezsem de rengini beğendiğim ve doğal olduğu için seviyordum. Volume Shine ise adının hakkını veren bir ürün... Çok yapış yapış değil ve tadı da gayet güzel...

Peki, siz Nivea'nın bu politikası hakkında ne düşünüyorsunuz? Nivea ürünlerinden özledikleriniz var mı?

20 Ocak 2012 Cuma

Yasaklar Çiğnenmek İçindir...


Yoksa o söz, kurallar çiğnenmek için miydi? Her neyse... Size ne zamandır alışveriş yazısı yazmıyordum. Bunun en temel nedenini biliyorsunuz: Yasak! Ancak fark ettiyseniz geçen seneki kadar ıvır zıvır her ürünü de almıyorum artık. Daha çok cilt ve saç bakımı için gerekli ürünlerimi alıyorum.

Birkaç ay evvel yasakla ilgili şu yazımda birkaç bilgi vermiştim. Sünger tarzı ürünleri ve diğer alışverişlerimi netten yaptığımı zaten biliyorsunuz. Birkaç izleyicim ben yurt dışından ürün getirttim falan deyince ben de riske gireyim ne olur ne olmaz dedim.

Gerçi böyle bir şeyi neden yaptığımı da bilmiyorum. Ne gerek var ki risk almaya. Zaten nadir de olsa arkadaşım aracılığıyla alışveriş imkanım oluyordu. Kediyi öldüren merak ya, benimki de o hesap! Yılbaşı nedeniyle ne de olsa bir sürü paket gelip gidecek belki arada kaynar diye düşünmüştüm. Neyse ki paketim gümrüğe takılmamış.


Uzak Doğu ürünlerini ne kadar çok sevdiğimi bilirsiniz. Güney Kore markası olan Amorepacific'in ürünlerini ne zamandır denemek istiyordum. Mamonde BB Balm da gözüm vardı. BB kremlerden sonra nasıl bir şey çıkacağını merak etmiştim. BB Balm'ı Amorepacific-global isimli satıcıdan aldım. Ürünler sıkıca paketlenmiş şekilde elime ulaştı. Ancak ben hala düşünüp duruyorum bu koca paket -üstelik her yerinde beauty, makeup falan yazıyor- nasıl gümrükten geçti? Anlamadım valla...

Satıcı ayrıca denemem için komple cilt bakım ürünlerinden oluşan bir set göndermiş. Üstelik bizim çoğu şu kutu, bu kutunun içinden çıkan tek kullanımlıklar gibi değil, en az 5-6 defa kullanılacak bir set bu. Bir ara deneyip yorumlarımı yazmak istiyorum.


Bunlar da tam olarak açılmış hali... Bu alışverişin en önemli yanlarından biri ise bu ürünü Make Offer seçeneği ile almış olmam. Bilmeyenler için kısa bir özet geçeyim. Bir ürün için Buy It Now seçeneğinin altına bazı satıcılar Make Offer seçeneğini koyuyorlar. Siz bir teklifte bulunuyorsunuz. Satıcı kabul ederse o bedeli ödeyip ürünü satın alıyorsunuz. Eğer satıcı bedeli yeterli bulmazsa size yeni bir teklifte bulunuyor. Bu şekilde anlaşmaya varmaya çalışıyorsunuz. Biz Türkler pazarlık yapmayı çok severiz zaten. İşimize gelen bir yöntem bu.

Bunun dışında Güney Koreli satıcılarla pek sorun yaşayacağınızı düşünmüyorum. Sanırım Türkler'e olan sempatileri Ebay ortamında da devam ediyor. Son olarak size diğer alışverişlerime net üzerinden devam edeceğimi söylemiştim. Kozmetik dışında pek aldıklarımdan bahsetmiyorum ama bunu bir örnek olarak koymakta yarar var.

Peki, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu şekilde gümrükten geçen ürünleriniz var mı?



17 Ocak 2012 Salı

DHC: Deep Cleansing Oil {Makyaj Temizleme Yağı}


Japonlar böyle bir ürün çıkarsınlar ve siz onları sevmeyin. Böyle bir şey yok... Adamları severdim, bana böyle bir güzellik yaptıkları için daha da çok sever oldum. Sevindirik olmuş Peri seni!!!

Bu benim kullandığım ilk cleansing oil yani Türkçe'ye çevirecek olursam temizleme yağım... Aslında şimdiye kadar diğer ürünlerle boşuna savaşmışım makyajımı çıkarmak için vallah. Cahillik kötü şey... Bu tarz bir ürün daha önce kullanmadıysanız ve bilginizde yoksa kısa bir özet geçeyim. Makyaj temizleme yağları son yıllarda makyaj çıkarmada çok kullanılan ürünlerden bir tanesi... Özellikle kat kat boyanan yüzlerde derinlemesine temizlik sağladığı ve kolayca uygulandığı için bayanların gözdesi haline geldiği için artık birçok marka kendi temizleme yağlarını çıkarmaya başladı. 


Peki, nasıl kullanılır bu temizleme yağları... Bundan elinize -makyajın yoğunluğuna göre- bir ya da iki pompa damlatıp, yüzünüze yavaş yavaş yediriyorsunuz. Bir-iki dakika sonra zaten makyajınızın yavaş yavaş dağıldığını hissedeceksiniz. Daha sonra ılık suyla yüzünüzü yine dairesel hareketlerle yıkıyorsunuz. Makyaj akıp gidiyor. İşte hepsi bu kadar...  

Ben bu ürünü göz makyajımı çıkarmak için de kullanıyorum. Bazı temizleme yağları göz için uygun değilmiş. DHC bunlardan değil. Waterproof ürünleri bile rahatlıkla çıkarıyor. Zeytinyağı gibi bir kokusu var. Ben rahatsız olmadım. Bir de kapatıcı fırçalarımı ve Mehron süngerlerimi bu ürünle temizliyorum. Pırıl pırıl oluyorlar.

Peki, siz daha önce bu ürünü kullandınız mı? Tavsiye edeceğiniz temizleme yağları var mı?

16 Ocak 2012 Pazartesi

Another Earth: Başka Bir Dünya Var Mıdır?


"Evrenin herhangi bir yerinde, dünyanın, hatta insanların bile birer eşinin olduğunu öğrenseniz ne yaparsınız?"

Another Earth hakkında ilk söyleyeceğim şey kesinlikle bir uzaylı filmi olmadığıdır. Fragmanı izleyip yanılgıya düşmeniz çok muhtemel... Film, uzaylı temasıyla görücüye çıksa da, aslında anlatmak istediği insan psikolojisiyle ve ikinci şanslarla alakalı...

Filmin konusu; Rhodo, Mit bursunu kazandığında daha 17 yaşındadır ve o zamanlar her şeyin mümkün olabileceğine inanmaktadır. Aynı dönemde uzayda yeni bir gezegen keşfedilmiş ve bu gezegenin dünya ile benzer özellikler taşıdığı anlaşılmıştır. Bu da Rhodo'nın umutlarını artırmaktadır. Ancak genç kız, bir trafik kazasına sebep olduğunda bütün hayalleri, umutları, hayatı bir anda alt üst olur. Filmde bu olaydan sonra Rhodo'nın duygusal çekişmeleri, hayata dair yeni hisleri ve yeniden umut etmek için çabalaması anlatılmaktadır.


Macera ve uzaylı filmi seven birçok izleyici için umut vaad eden bir film değil. Ancak insan psikolojisini baz alan yapımlardan hoşlananlar için tavsiye edilecek bir film Another Earth... Açıkçası benim gibi uzaylı filmlerinde maceradan hoşlanıyorsanız, biraz sıkılabilirsiniz. Ben ara sahnelerde çok sıkıldım şimdi.

Bilimsel yollarla açıklamaya gidecek olursak, kozmik sapmalar sonucu bizlerden uzayda birer tane daha olduğunu düşünün... Diğer biz, bizim yaptığımız hataları yapmış mıdır? Hayatı bizimkisinden daha iyi ya da kötü müdür? Onun yaşamı nasıldır? İnsanlar uzaylı fikrine alışamamışken, ben böyle bir olasılığı düşünemiyorum. Olsa da fena olmazdı hani. Gider gelir, birbirimizi ziyaret eder, sırlarımızı paylaşır, hatta kız alır, oğlan evlendirirdik. Türkler Uzayda(!) gerçek olurdu bir manada...


Son olarak filmin soundtracki hakkında da bir iki laf edeyim. Filmde müzik denen bir şey yok aslında. Sadece başlangıçta dinlediğimiz,  The First Time I Saw Jupiter'i çok beğendim. Onun dışındakiler bunun gibi dram öğesi zaman zaman tavan yapan bir film için uygun değildi. Kötü müzik seçimi, sahnelerin donuklaşmasına ve duyguların yeterli bir biçimde aktarılmamasına neden oldu.

Peki, siz Another Earth'ü izlediniz mi? Başka bir dünya fikri size nasıl görünüyor?

14 Ocak 2012 Cumartesi

New Girl: 1 Kız 3 Erkek Aynı Evde!


Evet, şimdi düşünelim bakalım. Bir bayan olarak -zorda kalırsam- üç erkekle birlikte yaşamayı düşünür müyüm? Sanırım düşünebilirim. Neden mi? Bunun dezavantajları olduğu gibi, birçok avantajı da mevcut çünkü. En azından erkek arkadaşınıza kancayı takan birinin o evde yaşamayacağı kesin.

Bu ara kafayı komedi dizileriyle bozdum. Daha bir önceki dizi yazım, yine bir Amerikan sitcomu olan 2 Broke Girls'le ilgiliydi. Amerikan komedi dizilerinden de hoşlanabileceğim bir şeyler çıkacak diye ümit ediyorum. Bu nedenle araştırmalara ve sizi bilgilendirmeye devam. Bu yazım yine her bölümü yarım saatlik bir sitcom olan New Girl...


Dizi, Zooey Deschanel'ın başrolde oynadığı ilk uzun soluklu tv yapımı aynı zamanda... Ben kendisini ilk olarak Yes Man'de izlemiştim. Sevdiğim bir oyuncu olduğu için dizinin benim için önemi de artmış oldu. Gelelim konusuna:

Dizi, Jess adında öğretmen bir kızımızın, sürpriz yapmak için eve erken gelmesi ve erkek arkadaşını basmasıyla başlıyor.  Evi apar topar terk eden Jess, model olan en yakın arkadaşı Cece'yi de rahatsız etmemek için, internetten tanıştığı üç erkekle aynı evi paylaşmak zorunda kalıyor.


Evin kadim sakinlerinden olan Nick, Winston ve Schmidt, birbirlerini uzun zamandır tanıyan üç arkadaş. Bu karakterler de en az Jess kadar talihsiz bir durumda. Nick hukuk fakültesini yarıda bırakmış, barmenlik yaparak geçimini sağlarken, kız arkadaşı tarafından ne hikmetse terk edilmiş. Schmidt, Nick'in okuldan arkadaşı ve kariyeri parlak  gibi görünmesine rağmen, ne iş yerinde ne de evde kimse onu ciddiye almıyor. Winston ise, 2 sene Letonya'da profesyonel basketbol oynadıktan sonra, görevine son veriliyor ve bir anda kendini, ülkesinde hiçbir işte çalışamayacak biri olarak buluyor.

Bu dörtlü bir araya gelince kız-erkek muhabbetleri, aynı ev içinde yaşanabilecek istenmeyen kazalarda birbirin ardını kovalıyor. Erkeklerin Jess'ten ders aldığı, Jess'in onlardan başarısız aşk hayatı hakkında ipuçları istemesi zaten dizinin temel konularından birini oluşturuyor. Arada seksle ilgili konularda geçmiyor değil. Zaten Amerikalı'lara ait hangi dizi ve film buna dayalı bir komedi anlayışına sahip değil ki...

Ben şimdiye kadar yayınlanan 9 bölümünü izledim. Zaten dizi şimdilik 14 bölüm olarak tasarlanmış. Yeni bölümleri sabırsızlıkla bekliyorum.

Peki, siz bu diziyi izlediniz mi? Jess'in yerinde olsanız 3 erkekle birlikte kalır mıydınız?

13 Ocak 2012 Cuma

Oriflame Beauty: Tender Care Protecting Balm {Cikolata + Sade}


Şimdi, bu yazıyı okurken bir yandan da en yakın Oriflame temsilcisi kimse ona bu ürünlerden en az birini sipariş ediyorsunuz. Evet, bir ürünü bu kadar övdüğüm görülmemiştir ama Oriflame'in Tender Care ürünleri bunu sonuna kadar hak ediyor.

Şu yazımda Tender Care'in karamel ve vanilyalısından bahsetmiştim. Zaten daha önceden de sade olarak tabir ettiğim -ki aslında öyle bir kelime falan yazmıyor üzerinde- ürünü kullanmıştım. İyi ki Oriflame bunların içine aromalıları da eklemiş.


Karamel ve vanilyalısını da kullandığım için bir sıralama yaparsam, en çok beğendiğim çikolatalısı oldu. Çünkü çikolataya bayılan bir insan olan ben bu ürüne aşık oldum desem, sanırım yanlış bir tabir olmaz. Kokusu doğru bir ifadeyle Negro bisküvinin kokusuyla birebir aynı... Zaten o bisküviyi de çok sevdiğim için ürün gözümde ayrı bir yer etti.


Bunlar da açık halleri... Ben bu ürünleri genelde dudak bakımı için kullanıyorum ama kuruluk hissettiğiniz bölgeler -diz, dirsek, tırnak etleri gibi- için de rahatlıkla kullanabilirsiniz. Fiyatları da indirim döneminde 6.90 TL'ye tekabül ediyor.

12 Ocak 2012 Perşembe

Oriflame Beauty: LipSPA Therapy Dudak Koruyucusu


Kış geldiğinde, soğuklarda iyice bastırmışken benim en fazla dert yandığım mevzu cildimin, özellikle de dudaklarımın kurumasıdır. Hele ki hastaysam, soğuk algınlığı falan geçirdiysem ilk ceremeyi dudaklarım çeker. Piyasada bulunan birçok dudak kremi ne yazık ki benim derdime derman olamamıştı. Ta ki bu ürüne kadar...

Gelelim ürünün vaad ettiklerine:

Derinlemesine bakım sağlayan dudak koruyucusu kurumuş dudaklarınızı rahatlatır. Çift etkili yapısı ile derinlemesine nemlendirme sağlar, dudaklarınızı çevresel faktörlere karşı korumaya yardımcı olur. SPF 8. 1.6  g.


Fazla söze gerek yok. Ürün vaad ettiklerini fazlasıyla yerine getiriyor. Şu soğuk kış günlerinde dudaklarıma ayrı bir önem göstermişim gibi hissettim kendimi. İki katmanı var. Dıştaki pembe kısmın ortasında bir de beyaz kısım var. Almanya'da üretilmiş. Tek kusuru sanırım gramajı... Sadece 1.6 gr... Bu beni ne kadar idare eder bilemiyorum. Tavsiye eder miyim? Kesinlikle ederim.

Peki, sizin favori dudak koruyucunuzun markası ne? Hadi, paylaşalım...

10 Ocak 2012 Salı

Tekcan Poşette...


Herkse yeniden selam...

Malumunuz geçen hafta yılbaşıydı. Yoksa ondan önceki hafta mıydı? Her neyse... Peri'nin aldığı kocaman pasta poşetini çok beğendim. Uyku tulumu olarak kullanabilir miyim diye düşünürken baktım tam benim bedenime göre hazırlanmış. Hemen içinde aldım soluğu... Ancak beni kıskandığı için poşeti çöpe attı hain Peri... Ben de bugün onun dedikodusunu yapayım bari...


Bu kız yemeyi çooook sever. Valla bak... Abur cubur, pasta, hele çikolata demeyin dayanamaz. Yeni bir çay keşfetmiş, Büyülü Bohça mı ne ismi... Ona da bayılıyor. Hatta tadı çok güzel diye bana bile içirmeye kalktı. Ben ne anlarsam bitki çayından...


Haksızlık olmasın. Mutfağa girmeyi de çok sever. Özellikle hamur işi, sebze yemekleri ve salata çeşitleri yapmaya bayılır. Eh tadları da fena sayılmaz. Arada kendi uydurduğu tarifleri de hayata geçirir. Bakınız: Üstteki resim...


Duyduğuma göre iş yerinde de bu alışkanlığı devam ediyormuş. Mısır patlattırıp neredeyse yarısını mideye indirmiş. Yuh... Neyse bu kadar dedikodu yeter...  Siz de Peri gibi yemek yemeyi seviyor musunuz bakalım?

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, hoşçakalın...

9 Ocak 2012 Pazartesi

Bitti... Bitti... {6}


Bir bitti yazısı daha... Geçen gün banyodaki rafları karıştırırken dibinde azıcık azıcık kalmış ürünlerimi artık ayıklayıp çöpe atayım dedim. Çoğu saç bakım ürünleri ama arada bir-iki tane çekmecemde unuttuklarım da var. Bakalım neler bitirmişim?

Natur Vital Yağlı Saçlar İçin Şampuan ve Saç Kremi: Bu şampuan ve saç kreminden şurada bahsetmiştim. Şampuan benim için vazgeçilmezlerden birisi oldu. Saç kremi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bu kremi bitirmek için saç diplerimin çok çabuk yağlanmasını sağlayan başka bir saç kremiyle karıştırıp kullandım. Sonuç beklediğime değdi.

Dalan Zeytinyağlı Saç Kremi: Bu üründen de şurada bahsettim. Saçlarımın çok kuruduğu dönemlerde ara sıra kullanabilirim.

John Frieda Sheer Blonde Şampuan: Bu seri aslında boyalı saçlara daha uygun. Bu ürünü neden aldığımı bilmiyorum. Yazın sonu almıştım sanırım. Benim yazın saçlarımın rengi bir-iki ton daha açılır. Zaten normalde de saçlarımı tek bir renk olarak tanımlamak imkansız. Çünkü arada bronz ve yazın rengin açılmasıyla küllü sarıya kaçan renkler oluşuyor. Saçım boya falan da değil ama bilmiyorum bendeki saç da bir garip. Sanırım o dönemde bir denemek için almışım. Renk için bir şey söyleyemem ama saçları çok güzel yumuşatıyor. Saçlarını boyatanlara tavsiye edebilirim.

Natur Vital Onarıcı Saç Bakım Kremi: Bu seriyi de seviyorum. Saçlarımın çok kolay taranmasını sağlıyor. Daha iyisini bulana kadar devam...

Flormar Perfect CoverageLikit Göz Altı Kapatıcısı: Bunu uzun süre önce bitirmişim ama çekmecemin dibinden bir yerden bulup çıkardım. Likit yapısı nedeniyle tercih sebebim olduysa da bana sanki olması gerekenden biraz cıvık gibi geldi. Üstelik göz altlarınız benimki gibi sorunluysa tek başına pek bir işe yarayacağını söyleyemem. Tek iyi yanı çok ince yapılı olması...  

Elf Jel Eyeliner: Bu ürünü sevemedim. Zaten bitmiş de değil ama ben onu çoktan çöpe gönderdim. Çünkü jel yapıda olması gerekiyordu ama bana çıka çıka katı, sert yapıda bir eyeliner çıktı. 

Diadermine Nemlendirici Temizleme Köpüğü: Uygun fiyatlı köpük temizleyicilerden hoşlananlara tavsiye edebilirim. Makyajınızı çıkarmakta çok etkili olduğu söylenemez ama cildi yumuşattığını fark ettim ben. Denemek isteyenler marketlerde bulabilir.

Peki siz yeni yılda ilk hangi ürününüzü bitirdiğiniz?


6 Ocak 2012 Cuma

Oriflame Beauty: Essentials Üçü Bir Arada Temizleyici


Başka bir cilt bakımı ürünüyle karşınızdayım. Aslında bu bir temizleyici ama ben onu nemlendirici maske olarak kullanıyorum desem inanır mısınız? Çünkü kremsi yapısı nedeniyle cildimi çok güzel nemlendiriyor. Şimdiye kadar kullandığım temizleyiciler içinde nemlendirici özelliği en fazla olan ürün bu.

Benim kuru-hassas yapıda bir cildim var. O nedenle cilt bakım ürünü alırken tercihim genelde nemlendirici özelliği olanlardan yana... İçinde E vitamini de olduğu için tercih sebebim oldu. Ben bu ürünü makyajımı DHC Cleansing Oille temizledikten sonra kullanıyorum ancak haftada bir gün yeterli oluyor. Siz bu periyodu artırabilirsiniz.

Kimlere tavsiye ederim? Kuru-hassas cilde sahip, nemlendirici özellikte, ucuz fiyatlı bir ürün isteyenler tercih edebilir.

Peki, siz bu ürünü hiç kullandınız mı? Tavsiye eder misiniz?



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...