31 Ocak 2015 Cumartesi

Aşkın Gözyaşları Serisi {Sinan Yağmur}



Hz. Mevlana'nın hayatıyla ilgili kitaplar bir süredir hayatımda. "Ne olursan ol yine gel!" sözünün sahibi bu er kişinin hayatını, yaşadıklarını ve yazdıklarını çok merak ediyordum. Bu konuda elime geçen ilk seri ise Sinan Yağmur'a ait Aşkın Gözyaşları oldu.

Sinan Yağmur ismini mutlaka duymuşsunuzdur. Tasavvuf dalında yazıları ve kitaplarıyla adından sık sık söz ettiren bu yazarın ayrıca akademik makaleleri de mevcut. Bu yazıda kitap özetleri ya da benim kişisel yorumlarımdan ziyade kitaptan alıntılar paylaşacağım. Böylelikle hem bu büyük alimlerden, hem de Sinan Yağmur'un anlatım tarzından ne kadar etkilendiğimi anlayabileceksiniz. 

Peki tavsiye eder miyim? Eğer Hz. Mevlana ve Şems'in hayatlarını merak ediyorsanız kesinlikle bir şans vermenizi tavsiye ederim. Kitaplar hem çok fazla gereksiz detaya girmiyor, hem de gerektiği kadarını şiirsel anlatımıyla çok güzel şekilde aktarıyor.





İlk kitap Şems'e adanmış. Şems'in hayatının anlatıldığı ilk biyografik roman Tebrizli Şems... Şems, Mevlana'nın gönül dostudur. Asıl ismi Muhammed Celaleddin olan Rumi'ye, Mevlana ismini Şems koymuştur. Şems çok bilge, lafı gediğine koyan ve azıcık da aksi biri olarak geldi benim gözümde. Yine de her sayfayı bir diğer sayfayı kovalayarak okudum.

"Karşılıksız sevgiyi yaşamak gerekiyormuş. Birini sevmenin delice bir aşkla bağlanmanın güzelliğini yaşamanın hazan mevsimine gelmek olduğunu bilmiyordum Meğer hayatta ne çok şey kaçırmışım. Ya ben erken geldim, ya sen çok geç kaldın... " (Say:8)

"Aşta yukarı ya da aşağı yoktur.
Neden daha fazlasını arayayım.
Ben onunla aynıyım." (Say: 105)

"Sen canımın içindesin, canımsa senden habersiz. .. Gönlüm, canım nasıl bulsun seni? Çünkü sen tümüyle gönüldesin. .. Sense gönülden habersiz." (Say:128)

"Bir türlü kavuşamadığım, kavuşmaya doyamadığım. Dışında olamadığım içinden çıkamadığım. Gecelerin hakimi, gözyaşlarımın pınarı efendim. Tozunu yıkamaya erişemediğim,pasını silemediğim. Karanlığım, Güneş'im.  " (Say:133)

"İnsanlar aşk aramıyor, bencil duygularına köle arıyor.
Köle buluyor ama aşkı bulamıyor. " (Say:156)







İkinci kitap Hz. Mevlana'nın gözünden aktarılmış. Konya'ya nasıl geldiği, Konya'daki hayatı, eşi Gevher Hanım'la tanışıp, evlenmesi, Şems'in onu bulması, dergahı, dervişleri ve o dönemdeki Selçuklu Devleti'ne etkileri... Şems ne kadar aksi, anlaşılması zor biri gibi görünse de Mevlana da o kadar munis, sessiz ve sakin biri geldi gözümün önünde. Zıt görünmelerinin yanında sohbetlerini okurken o kadar keyif aldım ki kelimeler yetersiz...

"Sana dair ne varsa ben hepsini aşk bildim. Sevda bildim. Seni sen bildim de, sevdayı sana bildim." (Say:48)

"Dil kalbin aynası derler. Çöl ve kum misali. Dalgalanıyor kalbim, dağılıyor kelimelerim. Dilim suskun. Yüreğim seni bana getirmeyen yollara küskün. Ey benim canım! Ey benim ay yüzlü sevgilim! Senden gelen bela bana candan tatlıdır. Bu yüzden ben, tatlı canı bıraktım. Varsın senin için yansın, yakılsın." (Say:131)

"Bütün sözlerde ustayım. Bir senin güzelliğini anlatmakta acizim. Kalem gönülden aldığı su ile yaşayan bir güldür. Kalemim kırıldı, suyum dirilt kalemlerimi. " (Say: 132)

"Yağmur değil de sen yağsan yine şehrin üzerine, ıslanmak kim bilir nasıl da güzel olurdu bu sensiz gecede? Yine yağmur yağıyor dövüyor camları bu korkunç gecede... Yoksun yağmıyorsun sen bu şehre... "(Say:136)





Seri de benim en sevdiğim ise 3. kitap Kimya Hatun oldu. Sanırım bunun nedeni kitabın Kimya Hatun'un yani bir bayanın dilinden aktarılmış olması... Şems'le daha 18 yaşındayken evlenen Kimya Hatun kendisinden yaşça çok büyük birisiyle evlenmesinden dolayı etrafı tarafından çok fazla baskı almış. Bunların hepsine kulak tıkayıp, sadece Şems'e yönelmiş... Şems'e duyduğu aşk o kadar derin ki kitabın sonundaki Adresini Bulamayan Mektuplar kısmını okurken hüngür hüngür ağladım.

"Aşkından bahtiyarım., ancak vuslatına azadeyim, sırrına avareyim." (Say: 32)

"Aşk aynı yağmurda ıslanmaktı. Güneş yağmurunda ıslanarak yanmaktı. Aşk, yıldızlı gecede gökyüzünü seyretmek, kayan yıldızlara bir isim vermekti. Aşk, sevgiliyi kimse görmeden bir sır gibi içinde yaşatarak ona kaçamak bakışlarla bakmaktı. " (Say: 94)

"Bir insana başka bir insana her şeyini verebilir, ancak gönlünü, aşk edene, hak edene verirsin. Gönül ancak gönül ile takas edilir." (Say: 109)

"Aşkı ayrılık kirletmez. Ayrılığın bile bir asaleti vardır. Aşkı, ağzının suyu akarak sırıtan bakışlar kirletir. Aşk var oluş aynasına bakmaktır. Maskenizi atmadığınız sürece, ayna ne kadar parlak ve berrak olursa olsun yüreğinizi göremezsiniz." (Say: 111)

"İnceliklerle dolu olan kadın ruhu meylini olgun erkekten yana akıtır." (Say: 124)






4. kitap Şems'in gözünden Ölümü Öpen Derviş olarak bilinen Hallac-ı Mansur'un hayat hikayesini anlatıyor. Serinin bu kitabını okuyana dek ben de bu dervişin hayatından bihaberdim. Mansur'un yaşamı acı ve ateşle harmanlanmış. Okurken bir insan bu kadar acıya nasıl dayanır diye çok sefer aklımdan geçirmişimdir.


"Bazen ağlamak gerekir yürek kapılarının açılması için
Bazen anmak gerekir özlenenin özlemi hatırlaması için
Bazen susmak gerekir yârin yüreğinden geçenleri okumak için... " (Say: 45)

"Düşüncelerinize dikkat etmeniz lazım. Çünkü düşünceler kelimelere dönüşür; kelimelerden fikirlere fikirlerden fiillere, fiillerden alışkanlıklara, oradan da karaktere dönüşürler. Karakterlerinize dikkat ediniz, alın yazınıza dönüşürler. " (S: 151)

"Ben yok iken aşk yaratıldı. Sen yok iken ayrılığa yüzün takıldı. Şimdi sen yok iken her gece hüzün ile dertleşiyorum. Ben konuşurum hüzün susar, hüzün ağlar ben susarım. " (Say: 165)

"Hayalin gözümde, adın dilimde nazlanamazsın.
Makamın kalbimde, durağın bende, gizlenemezsin. " (Say: 212)

"Ölümü solumuş kişi için, suskunluğun kokusu cennettir. " (Say: 273)


 

25 Ocak 2015 Pazar

Geber Anne - Sezgin Kaymaz




Kitabın ismi ergenlik döneminde isyan bayrağını çekip "Hepiniz ölün. Ben de kurtulayım." tarzında olduğu için özellikle bu yaş grubundaki okuyucunun ilgisini çekeceği görüşündeyim.

Kitap, tipik bir Türk ailesi olan İsmailoğlu ailesinin etrafında gelişiyor. İki evladına, özellikle küçük oğlu olan Sarı Prens'ine aşık bir anne, kendini ailesine adamış Şükran Bey ve evin ufaklıkları büyük Tufan ve küçüğü olan Tayfun... Bu mutlu, mesut ailenin saadeti Tayfun'un 17. yaş gününde, annesini uygunsuz bir durumda basmasıyla bir trajediye dönüşüyor. Annesi bu duruma dayanamayıp aynı gece intihar ediyor ve hikayemizde böylece olması gereken akışına giriyor.

Bir de Kerem var ama nasıl bir Kerem... Herkes onun güzelliğine aşık, ondan bahsediyor, ona hayran vs... Kız mı, erkek mi bazen onu bile idrak edemiyor insan. Kerem hem öksüz, hem yetim... Yetiştirme yurdunda büyümüş. Bu arada Tayfun'un doğum gününün, annesinin ölümünün üzerinden tam 17 sene geçiyor. Tayfun artık bir yetişkin olmuş ve bir şekilde bu ikilinin yolları kesişiyor.

Sezgin Kaymaz kitaplarıyla benim tanışmam lise arkadaşımın tavsiyesi üzerine olmuştu. Okuduğum ilk kitabı da Uzun Harmanlarda Bir Davetsiz Misafir'di ve kendisine hayran kalmıştım. O da yine fantastik bir eser olan kitaptan sonra benim gözümde yazar okunacak Türk yazarları listesine girmişti.

Gelelim Geber Anne'ye... Kitabın anlatımı gayet akıcı, okuyanı sıkmıyor. Gereksiz detaylara fazla girmiyor. Ancak bazı yerlerde çuvalladığını itiraf etmeliyim. Bu nedenle ilk okuduğum kitaptaki kadar zevk alamadım. Yine de Seygin Kaymaz kitaplarının kendine özgü, okuyucuya kendini merak ettiren bir yanı var. Bir de kendisi bir dönem Ankara'da yaşadığı için kitaplarında mekan olarak bu şehri seçiyor. Memleketim ne de olsa...

Önerir miyim? Eğer fantastik olsun ama bizden olsun, Türk olsun derseniz, bir şans verin derim. Kolay okunur kitaplar yazıyor Sezgin Bey...

Spoiler: Kitabın yarısına gelmeden sonunu çözmüş biri olarak biraz sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Kitap içinde sürekli geçen bir "zaman" kavramı zaten olayların akışını gözünüzün içine sokuyor resmen. Benim açımdan ise zaman döngüsünü içine alan edebi eserlere aşina olmamdan ve bir de zamanında bu konuda fanfic yazmamdan ötürü konuya oldukça hakimim. Bu yüzden pek merak ederek değil de, daha çok kitabı bitireyim elimde kalmasın tarzında okuduğumu itiraf etmeliyim.

İşin içine bir de sürekli Kerem'in güzelliğinden bahsedilmesi ve bunun sayfalar ve sayfalar boyu tekrarlanması açıkçası beni biraz sıktı. Bu kadar abartılı anlatılmasına ve okuyucunun sıkılmasına gerek olmadığı görüşündeyim şahsen.


 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...