25 Ocak 2015 Pazar

Geber Anne - Sezgin Kaymaz




Kitabın ismi ergenlik döneminde isyan bayrağını çekip "Hepiniz ölün. Ben de kurtulayım." tarzında olduğu için özellikle bu yaş grubundaki okuyucunun ilgisini çekeceği görüşündeyim.

Kitap, tipik bir Türk ailesi olan İsmailoğlu ailesinin etrafında gelişiyor. İki evladına, özellikle küçük oğlu olan Sarı Prens'ine aşık bir anne, kendini ailesine adamış Şükran Bey ve evin ufaklıkları büyük Tufan ve küçüğü olan Tayfun... Bu mutlu, mesut ailenin saadeti Tayfun'un 17. yaş gününde, annesini uygunsuz bir durumda basmasıyla bir trajediye dönüşüyor. Annesi bu duruma dayanamayıp aynı gece intihar ediyor ve hikayemizde böylece olması gereken akışına giriyor.

Bir de Kerem var ama nasıl bir Kerem... Herkes onun güzelliğine aşık, ondan bahsediyor, ona hayran vs... Kız mı, erkek mi bazen onu bile idrak edemiyor insan. Kerem hem öksüz, hem yetim... Yetiştirme yurdunda büyümüş. Bu arada Tayfun'un doğum gününün, annesinin ölümünün üzerinden tam 17 sene geçiyor. Tayfun artık bir yetişkin olmuş ve bir şekilde bu ikilinin yolları kesişiyor.

Sezgin Kaymaz kitaplarıyla benim tanışmam lise arkadaşımın tavsiyesi üzerine olmuştu. Okuduğum ilk kitabı da Uzun Harmanlarda Bir Davetsiz Misafir'di ve kendisine hayran kalmıştım. O da yine fantastik bir eser olan kitaptan sonra benim gözümde yazar okunacak Türk yazarları listesine girmişti.

Gelelim Geber Anne'ye... Kitabın anlatımı gayet akıcı, okuyanı sıkmıyor. Gereksiz detaylara fazla girmiyor. Ancak bazı yerlerde çuvalladığını itiraf etmeliyim. Bu nedenle ilk okuduğum kitaptaki kadar zevk alamadım. Yine de Seygin Kaymaz kitaplarının kendine özgü, okuyucuya kendini merak ettiren bir yanı var. Bir de kendisi bir dönem Ankara'da yaşadığı için kitaplarında mekan olarak bu şehri seçiyor. Memleketim ne de olsa...

Önerir miyim? Eğer fantastik olsun ama bizden olsun, Türk olsun derseniz, bir şans verin derim. Kolay okunur kitaplar yazıyor Sezgin Bey...

Spoiler: Kitabın yarısına gelmeden sonunu çözmüş biri olarak biraz sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Kitap içinde sürekli geçen bir "zaman" kavramı zaten olayların akışını gözünüzün içine sokuyor resmen. Benim açımdan ise zaman döngüsünü içine alan edebi eserlere aşina olmamdan ve bir de zamanında bu konuda fanfic yazmamdan ötürü konuya oldukça hakimim. Bu yüzden pek merak ederek değil de, daha çok kitabı bitireyim elimde kalmasın tarzında okuduğumu itiraf etmeliyim.

İşin içine bir de sürekli Kerem'in güzelliğinden bahsedilmesi ve bunun sayfalar ve sayfalar boyu tekrarlanması açıkçası beni biraz sıktı. Bu kadar abartılı anlatılmasına ve okuyucunun sıkılmasına gerek olmadığı görüşündeyim şahsen.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...