11 Mart 2012 Pazar

Priest: Uzak Doğu Kökenli Vampir Filmi


Uzun zaman oldu bu filmi izleyeli ancak elim bir türlü klavyeye gitmedi... Maggie Q.'yu çok sevdiğim için bu yapımı da izlemek istedim. Üstelik geçen yıllarda ve bu yılı da göz önüne alırsak vampirleri konu alan bir film olduğu için izlenmeli diye düşündüm. Filmi, fantastik ve korku tarzının yanı sıra distopik kategorisine de koyabiliriz. Zamanı belirsiz bir gelecek ve o gelecekte yaşanan savaşlar, karanlık günler, bana nedense vampir öğesi olmasa filmi direk bu gruba koyabileceğimi hissettiriyor.

Flmin senaryosu TokyoPop'a ait bir çizgi roman... Haliyle daha karanlık... Bu filmde Twilight tarzı cicili bicili, aşk meleği vampirler yok. Onlar insanların düşmanı... Ve gerçekten çok çirkin yaratıklar... Yıllarca süren vampirler ve insanlar arasındaki savaşın sonunda, vampirler şehirlerin dışında hapishane tarzı yerlere kapatılmışlar. Bunu sağlayan ise kilisenin eğittiği, özel savaşçılar... Bu kutsal savaşçılar, üstün yetenekleri nedeniyle seçilmiş ve yıllarca kilise tarafından eğitilmişler. Ancak savaş sona erip, vampirler şehirlerden ve insan hayatından uzaklaşınca bu savaşçılarda gözden düşmüşler.

Ta ki, vampirler inlerinden çıkıp ortalığı yeniden kana bulamaya başlayana kadar... Ancak bu sefer kilise eskisi gibi bu savaşçıları vampirlere göndermek yerine tepkisiz kalmalarını istiyor. Bu olaylar sırasında, yeğeni vampirler tarafından kaçırılan bir papaz kiliseye karşı gelerek olayı kendisi çözmek için yola koyuluyor.

Priest'ın karanlık tarafı ve vampirlere melek sıfatından daha çok, canavar tanımlaması yapılması benim sevdiğim yanlarından... Aşk vampirleri görmek insanları artık fazlasıyla baydı. Elbette vampir kitaplarını fazlasıyla takip eden beni de... Onun dışında çizgi film efektlerini kullanması nedeniyle ben filmin görselliğine katkıda bulunmak yerine gölge düşürdüğüne inanıyorum. Filmi, gerçekçiliğinden çok uzaklaştırmış.

Filmin benim için en sevdiğim yanlarından birisi, Maggie Q.'nun olmasıydı. Özellikle bu tarz hareketli, dövüş sanatlarının işlendiği filmlerde kendisini görmeyi çok seviyorum ve beğenerek izliyorum. Çoğu Amerikalı oyuncu gibi gözüme batmıyor.

Priest'ın eksik ya da benim açımdan geçer not alamamasının bir nedeni de bu kilise ve dini işaretlerin filmin içinde gözümüzün içine sokularak gösterilmesi... Vampir ve vampirlerle ilgili her şeyin haçlarla, din adamlarıyla ve kiliseyle bağdaştırılması benim açımdan her zaman saçma bulunmuştur. Kaç sene evvel çekilen Dracula'yı bir kenara bırakırsak, yeni yapımlarda da bu klişenin devam etmesi, Amerikalı film yapımcılarının basit bir propagandası gibi geliyor bana ve bizi aptal gibi görmeye başladıklarını düşünüyorum. Zaten benim okuduğum ve hala devam ettiğim seriler artık bu din ve Hristiyanlık olgusunu bir kenara bırakmış yapımlar ve kitaplar... Misal True Blood gibi... Ne yani vampir filmi yapan bir budist Japon yönetmen de film karakterinin eline bir Buda heykeli tuttursun. Nedir bu yani!

Priest devam niteliği taşıyan bir yapıma benziyor. Çünkü filmin sonundan benim anladığım tek şey bu...  Vaktiniz varsa ve vampirleri farklı açıdan ele alan yapımlardan hoşlanıyorsanız izlenebilecek bir film ama izlemezseniz de bir şey kaybetmezsiniz.

Bu tarz vampir filmleri hakkında neler düşünüyorsunuz? Twilight'tan daha inandırıcı mı yoksa değil mi? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...