30 Nisan 2011 Cumartesi

Peri Kutusu: Sucker Punch


Ne zamandır Peri Kutusu'na bir şey atmamışım. Bakalım bugün en var?

Yönetmeni, oyuncuları ve fragmanı ile sinema severlerin gündemini bayağı meşgul etti. Gösterimi hala devam ediyor. Açıkçası makyajlı, revü yıldızları gibi giyinmiş kızların,  ejderhalarla, en az 10 metre boyundaki samuraylarla, nasıl karşı karşıya geldiklerini ve savaştıklarını merak ediyorum.


29 Nisan 2011 Cuma

Kate Middleton'ın Gelin Makyajı



Kate Middleton'un doğal tonlardaki gelin makyajını siz nasıl buldunuz?




Bitti... Bitti...


Aldığı kozmetik ürünleri bitirebilen şanslı insanlardan değilim. Sanırım tek bitirdiğim ürünler cilt bakım ürünleri ve kremler... Geçen dolabımı düzenlerken biten ürünlerimi çöpe gitmeden resimlerini çektim. Bakalım neler var?

Rosense Soft Lips: Bu ürüne bayılıyorum. Yatarken sürdüğümde sabaha dudaklarım yumuşacık oluyor. Ancak bulunması biraz zor... Aktarlara soruyorum yok. Alternatif ürünlere yöneleceğim.

Diadermine Nemlendirici Bakım Kremi: Diadermine ürünlerini genelde beğenirim. Bu üründe cildimi rahatlattı. Uygun fiyatlı krem arayanlara tavsiye edebilirim.

L'oreal Derma Genese Canlandırıcı Tonik: L'oreal'ın beğendiğim cilt bakım ürünlerinden bu tonik... Cildimi rahatlatıyor, nemlendirici için uygun bir zemin hazırlıyor.

L'oreal Triple Active Eyes Göz Kremi: Bu ürün için üç etkili denmiş. Ancak ben pek bir etkisini göremedim. Benim göz çevremde şişlik olmasa da morluklarım için pek çare olamadı. Sanırım bir daha denemem...

28 Nisan 2011 Perşembe

OPI: Katy Perry Collection Teenage Dream


Beni bilirsiniz ucuz ojeler dışında öyle OPI, China Glaze gibi markaları pek kullanmam. Bu renklerinin bazılarına bayılmadığım anlamına gelmiyor. Ancak bitiremiyorum öyle bir sorun var ortadan kaldıramadığım. O yüzden bu ojeyi görenler biraz şaşıracak.

Belki inanmayacaksınız ama bu benim ilk özel koleksiyon ojem... Hatta şunu söylemeliyim ilk OPI ojem... Mağarada mı yaşıyorsun Peri, dediğinizi duyar gibi oluyorum ama OPI'nin Türkiye fiyatlarını biliyorsunuzdur. Eh Ebay'den de şimdiye kadar alışveriş yapmayan biri olarak gayet doğal...

Paketim geldiğinden beri sürmemek için sabırsızlanıyordum. Nitekim sonuç beklediğimden çok daha tatmin edici oldu. İçindeki koca koca simlerin görünümü kapalı havalarda bile fark ediliyor.


Aslında bu ojeyi sipariş etmemin bir nedeni de sınırlı sürüm olduğu için bir daha kolay kolay bulamayacak olmamız... O yüzden ben şimdiden dupe, alternatif, ikame ne derseniz onu bulmaya çalışıyorum. Hatta bir tahminim bile var... Yakında onu da resimleyeceğim. Rengi ne kadar tutar siz karar verin.

Peki bu ojeyi nereden bulabilirsiniz? Ebay'de hala satan satıcılar var ancak yeni kanunla gümrüğe takılır mı bilmiyorum. Onun dışında Gittigidiyor'da şişesini 30 TL'ye getirten satıcılar görmüştüm. Bir bakın isterseniz.

Sizler için farklı ışıklarda resimlerini çektim. Umarım beğenirsiniz. Tırnaklarımda 1 kat Kalyon + 2 kat teenage dream + 1 kat parlatıcı bulunuyor. Aslında parlatıcıya da pek gerek yokmuş. Tıklayın büyüsün!




27 Nisan 2011 Çarşamba

Tango ve Buz Pateni


İkisi bir arada olur mu demeyin... Oluyor... Hem de mükemmel oluyor. İzleyin bakim.

Max Factor Vibrant Curve Effect Lip Gloss


Şurada Cheapsmells alışverişimden bahsetmiştim. Ancak nedense kullandığım halde bir türlü içimden tanıtım yazısı yazmak gelmedi.

Vibrant Curve Effect Glossları yeni çıktı Ben ilk kez bir kozmetik alışverişim sırasında görmüştüm. Ancak fiyatı 34 TL idi. Bence bu ürün için oldukça uçuk bir rakam... En azından benim için vermeyeceğim bir miktar... Türkiye'de bu markanın ürünleri neden bu kadar uçuk rakamlara satııyor anlamıyorum zaten...

Parlatıcılardan en üstteki Fashion, ortadaki Me Me Me, alttaki ise Trendsetter.... Zaten benim aldığım dönemde sitedeki stokta sadece bu üç renk bulunuyordu. Trendsetter diğer renklere oranla daha simli sanki.. Me Me Me ise dudakta resimdeki kadar yoğun pembelik vermiyor.


Sanırım en sevdiğim yönleri sürdüğüm zaman yapış yapış bir his bırakmaması oldu. Oldukça parlak bir görünüm veriyor. Günlük kullanım için ideal. Ben özellikle Me Me Me'yi yarıladım bile... Çok hafif bir yapıları var. Kokuları da çok güzel... Kavun gibi geldi bana ama meyvemsi desek daha doğru olur.

Ancak fırçalarını çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Çünkü sünger ve parlatıcıyı sürmek için birkaç kez tüpe daldırmam gerekti.


Yurtdışında marketlerde yaklaşık €12'ya satılıyormuş. Ben Cheapsmells'ten 4£ ya da 5£'a almıştım tanesini. Ancak artık kozmetik alışverişi yasaklandığına göre büyük ihtimalle kampanyaları bekleyeceğim.

Peki siz bu seriden hiç kullandınız mı? Görüşleriniz neler?

"Kazıklanmak": Yurtdışından Kozmetik Alışverişi Yasaklandı



Kazıklanmak ne midir?

Kazıklanmak; birileri ceplerini daha fazla doldursun da millet cebinden daha fazla ödesin demektir. Kazıklanmak; vergileri düşürmek yerine, halkı daha da ezmek demektir.
Kazıklanmak son gümrük kanunu demektir.

Biliyorsunuzdur belki, bilmeyenler için de kısaca bir açıklama yapayım. Ani bir kararla çıkan kanunda artık kozmetik ve besin takviyesi tüm ürünlerin hızlı kargo ya da posta yoluyla getirtilmesi yasaklandı. Dahası sadece kozmetik ve besin takviye ürünleri de değil. Cep telefonu, PS, aklınıza gelebilecek her türlü ürünün de getirtilmesi sınırlandırıldı. 

Birkaç ay evvel gazetede bir yazı okumuştum. Türkiye'nin dev kozmetik firmaları internet üzerinden alımlar nedeniyle satışlarının büyük kayba uğradığını belirtmişlerdi. Aynı yazının bir köşesinde de Strawberry gibi sitelerin ciroları yazılıydı.  Şurada yazının tamamını görebilirsiniz.

Blogum adına kozmetik alışverişlerim için konuşmam gerekirse bugüne kadar sadece yerli markaları ve bazı uygun fiyatlı -Maybelline gibi- ithal marka ürünleri buradaki ufak kozmetik dükkanlarından alıyordum. Chanel, Estee Lauder, Dior gibi markaları pek tercih etmesem de az çok ne kadar uçuk rakamlara satıldığını biliyorum.

Hadi kozmetik ürünlerini geçtik diyelim. KDV'si %18 olan bu ürünler dışında doktor tavsiyesi üzerine kullanılan besin takviyesi ürünlere ne dememiz gerekiyor. Bunların ülkeye girmesi için 2 ay beklemek zorunda kalıp bir de fahiş fiyatlar mı ödeyeceğiz.

Dahası cep telefonları, oyun konsolları, giyim, aksesuar bu tip ürünlerinde ya Türkiye'ye gelmesini bekleyeceğiz ya da yılda 5 kez ürün getirme hakkını kullanacağız.

Bu kanunun aslında neden bu kadar çabuk çıkartılıp, yürürlüğe girdiğini aslında hepimiz biliyoruz. Eli güçlü, sırtı kalın kimseler kendi çıkarları için tümden vatandaşın elini kolunu bağlıyor. Üstelik kanun gücünü kullanarak...

Ben şahsen büyük firmalardan alışveriş yapmayı zaten reddeden birisi olarak bu kanunla birlikte çevremde ne kadar insan varsa onları da alışveriş yapmamaları konusunda uyarıyorum. Çünkü bu firmaların artık Türkiye'de tek el olacaklarını düşündükleri için fiyatları daha da uçuk rakamlara çıkaracakları görüşündeyim.

Peki biz ne yapacağız? Sanal alemde çalışmalar giderek artıyor. Facebook'ta Alışveriş Özgürlüğümü Geri Ver adı altında bir grup var. Ayrıca şu linki tıklayarak siz de imzanızı bırakıp kampanyaya yardımda bulunabilirsiniz.

25 Nisan 2011 Pazartesi

Güneyli Vampir Serisi: İki Vampir Arasında Kalmanın Dayanılmaz Hazzı



Biz insanlara insan karakterler yetmiyor ne yazık ki... Gözümüzü ya vampirlere, ya kurt adamlara ya da uzaylılara dikiveriyoruz.

Ülkemizde, Buffy: The Vampire Slayer ile başlayan, sonrasında çöküşe geçen bir dönemin ardından Alacakaranlık serisiyle altın çağlarını yaşayan vampirler birkaç senedir oldukça gündemde... Öyle ki 9 kitabı basılıp sonra ilgisizlik nedeniyle basımları durdurulan Anita Blake serisi yeniden piyasaya sürülmeye başlandı. Dahası Alacakaranlık'ın ardından daha birçok vampir kitabı da raflardaki yerini aldı. Bunlar içerisinde benim en sevdiğim kuşkusuz. Güneyli Vampir - Sookie Steakhouse Romanıdır.

Evet yazının konusu gayet açık... Gündüz Ölüsü Serisi olarak da bilinen bu kitap serisinin tanıtımı yapacağım bu yazımda... Elbette ki bunun bir nedeni de 6. kitabın birkaç gün içinde kitapçılarda yer alacak olması.

Kitapta bahsi geçen dünyada vampirler artık kendilerini ifşa etmişler. Miras bırakabiliyor, mülk satın alabiliyor, vergi ödeyebiliyorlar. Bunun olmasının en büyük nedeni ise Japonların sentetik kan üretmesiyle vampirlerin artık insanlar için tehlike oluşturmadığının kanıtlanması... Ancak kazın ayağı ne yazık ki öyle değil.

Bu seride de olmazsa olmaz bir insan kızımız var. Kendisi diğer vampir kitaplarındaki gibi "Ben çirkinim, kendimi çok beğenmem..." demez. Güzeldir ve erkekler tarafından beğenilir. Ya poposunu beğenmiştir erkekler ya da göğüslerini... Sookie adlı bu kızımız bir barda garsonluk yaparak geçimini sağlamaktadır. Eğitimli değildir ama bunun nedeni zekası ya da çalışkanlığına bağlanmamalı. Çünkü onun bir özrü vardır. Sookie bir telepattır ve insanların düşüncelerini kolaylıkla okuyabilir. Bu nedenle küçüklüğünden itibaren etrafına uyum sağlamakta zorluk çeker ve genelde insanlarla ilişkilerinde hep mesafeli olur.

Yaşadığı kasaba vampirlerin ortaya çıkmasıyla sakinliğinden yavaş yavaş uzaklaşıp neredeyse bütün türlerin bir şekilde kesiştiği bir mekana dönüşmeye başlayınca Sookie de telepati yeteneği sayesinde kendisini onların içerisinde buluverir.


Sookie bu özrü nedeniyle ilişkilerinde de dikiş tutturamaz. Eh karşınızdaki adamın aklından "Bu gece onu becermeliyim." ya da "Yarın gece de şu çıtırla buluşmam var. "gibi bir düşünce geçerken insan nasıl rahat olabilir ki? Bu nedenle de daha önce kimseyle birlikte olmamıştır. Ta ki bizim başroldeki vampirimiz Bill ortaya çıkana kadar...

İlginçtir ki Sookie, Bill'in düşüncelerini okuyamamaktadır. Üstelik garson kızımız bu vampirin hayatını kurtarınca -bir insan nasıl vampiri kurtarır demeyin bu kitapta oluyor- ikili arasında bir yakınlaşma doğar.

Roman genel anlamda Sookie'nin bu yeni dünyayı keşfetmesini konu alıyor. Ancak kitaplar ilerledikçe, devreye kurt adamlar, şekil değiştiriciler, cadılar ve daha bilinmedik bir sürü yaratık dahil oluyor. Sookie bu yeni dünyada var olmaya çalışırken bir çok kez ölümle burun buruna geliyor. Ancak sevdiği vampir uğruna da her şeyi göze alıyor.


Tabi işin özünde esas ikiliği ayırmaya çalışan ve aşk üçlüsünü doğuran üçüncü karakterimiz var elbette... Eric Northman uzun boyu, yapılı omuz ve göğüs kasları ve uzun sarı saçlarını tamamlayan mavi gözleriyle arzı endam ediyor ve hastalıklı bir şekilde Sookie'ye kafayı takmış durumda... Gerçi bunun nedeninin Sookie'nin yeteneği mi yoksa güzelliği mi olduğunu bir türlü anlayamıyoruz. 5 kitabı bitirdim ancak ben bile hala bu işin içinden çıkamadım.

Eric vampir hiyerarşisinde Bill'in üzerinde bulunuyor ve o bölgenin şerifi görevini yürütüyor. İlginçtir ki vampirler her ne kadar günümüze ayak uydursa da-araba kullanmak, iş yeri sahibi olmak gibi- eski usul alışkanlıklarını da ne yazık ki bırakamıyorlar. Bunlardan biri de kral ve kraliçe sistemleri... Kral ve kraliçeler yaş ve güçlerine göre bölgelerinde barış ve huzuru sağlamak zorunda... Bill ve Eric'te Lousiana Kraliçesi'ne bağlı olarak çalışıyorlar.

Bir de netteki araştırmalarım sonucunda şunu keşfettim kitabın Amerika basımlarının kapakları çok kötü... Karikatür tarzında yapacağız diye resmen harcamışlar seriyi... Bizim kitap kapaklarımız daha güzel...





Kitabı okuyan herkeste okuduğu diğer serilerle karşılaştırma yapacaktır. Ben şahsen telepati özelliği nedeniyle Alacakaranlık'a benzeyeceğini düşündüysem de hem karakter özellikleri hem de kitabın geçtiği dünyayı anlatması sebebiyle Anita Blake serisine daha çok benzediğini düşünüyorum.

Gerçi insanın aklına şu da geliyor, bu kitap Alacakaranlık^tan önce yayınlandığına göre acaba çakma olan Alacakaranlık mı?

Peki Anita Blake serisiyle benzerliği ne?

İlk kitapta fazla olmasa da seri ilerledikçe Sookie'nin yeteneği dolayısıyla vampirleri, şekil değiştiricileri ve diğer doğa üstü yaratıkları insanlardan ayırt edebilmesi en büyük benzerlik diye düşünüyorum. Bu nedenle düşmanı olduğu gibi dostu da çok fazla. Ayrıca her türden ona hayran ya da aşık birini bulmak da çok kolay... Onun  dışında nedense bu bayan Anita gibi kendini her olaya dahil olmuş buluyor. Dahası aşk üçgeni, diğer yaratıklar, vampirlerin kendi hayatlarını sürebilmesi de diğer benzerlikler olarak gösterilebilir...

Peki ben neden bu seriyi diğerlerinden daha çok sevdim?

Bir kere baş roldeki kızımız Sookie ilk kitapta ne ise okuduğum son kitapta aynı özellikleri taşıyor. Anita gibi ilk kitapta kendini erkeklere haram edip, son kitaplara doğru birinden diğerine koşmuyor. Ya da Bella gibi Edward'ın üzerine atlamıyor. Ne istediğini ve ilişkilerinden ne beklediğini biliyor. Bill onun ilk aşkı olsa bile Eric'e olan hislerinin farkında... Ayrıca beğendiği bir erkek -şekil değiştirici- kurt adam v.s.- olduğundan da bunu dile getirmekten çekinmiyor.

Asıl mesele aşk üçgeninin ne olacağı... Sookie giderek Eric'e daha da yaklaşsa da Bill'in ilk aşkı olması ne yazık ki bu ilişkinin de bir şekilde sürmesine neden oluyor. Gerçi Sookie bu konuda da daha katı... Biriyle ilişkisini tamamen bitirmeden diğerine umut ışığı yakmıyor. Bu da onun en sevdiğim yanlarından birisi...

Ayrıca genç bir kadın olarak giyinmeyi, gezmeyi, eğlenmeyi bilen birisi... Garsonluk ve Eric için yaptığı işlerin dışında bir kadının yaparken en fazla keyif alacağı şeylerden de uzak durmuyor. Birini boşlayıp, diğeriyle kendini doyurmuyor.



Vampirler bu kadar popüler olunca beyaz perdeye de konunun işlenmesi uzun sürmedi. True Blood adıyla 2008 yılında yayına başlayan dizi de Anna Paquin, Stephen Moyer ve Alexander Skarsgard başrolleri paylaşıyor. Yalnız şunu söyleyebilirim ki dizi +18 ve beni bile zorlayan sahneler geçtiğini itiraf etmeliyim. Kitaptaki gibi birkaç sahneyle kendilerini sınırlamamışlar. Ayrıca yardımcı karakterlerle ilgili yan hikayelerle de senaryoyu genişletmişler. Zaten dizinin uzaması için buna gerek vardı diye düşünüyorum.

Dizinin 3 sezonunu da bitirdim. Şu ana kadar serinin 11 kitabı yayınlandı. Eğer kitap bu düzeyli gidişatını devam ettirirse ben de alır okurum. Diziyi de biraz abartı bulsam da izleyeceğim.

Peki siz bu seri ya da dizi hakkında ne düşünüyorsunuz?

24 Nisan 2011 Pazar

Vampir Aşkı: Mim Başlatmak Benim Neyime

Bu aralar vampir kitaplarına daldım yeniden. Yeni sezonda True Blood'un 4. sezonu ve Şafak Vakti yayınlanacağı için de bayağı heyecanlıyım. Eh kitapları ve filmleri izlememiz için bize en büyük gerekçeyi veren vampirlere de yeniden aşık olmanın zamanı geldi. Peki benim vazgeçemediğim vampirler kimler?


Jasper Hale - Alacakaranlık Serisi

Twilight'ın vampirleri bana pek vampir gibi gelmiyordu, en azından Cullen ailesi... Benim aklımdaki vampir portresinde onlar kan emici, insanları küçümseyen, eğer gerekirse karanlık yönlerini apaçık göstermekten çekinmeyen yaratıklar olmalıydı. Cullen ailesinden bu tanıma en uygun isim ise hiç kuşkusuz Jasper'dı.

Ailenin en yaşlı ikinci vampiri olan Jasper, aynı zamanda yaşadığı kanlı vampir savaşları nedeniyle insan kanına en dayanıksız aile üyesi olarak da karşımıza çıkmıştı. Onun yeteneği ise duyguları hissedebilmesi ve aynı zamanda kontrol edebilmesi... Etrafımızda onun gibi biri hiç fena olmazdı.

Onu bu kadar sevmemin bi nedeni de karaktere can veren Jackson Rathbone'a olan hayranlığım... Normalde koyu kahverengi saçlara sahip olan Jackson saçlarını bu yapım için sarıya boyatmıştı. Benim için her ikisi de makbul...


Eric Northman - True Blood

Güneyli Ölüsü Serisi'nin kalpleri hoplatan vampiri Eric'i beğenmeyen yoktur herhalde... Kitapta 1.90'lık boyu, yapılı vücudu ve uzun sarı saçlı tasvir edilen vampiri, Alexander Skarsgard canlandırıyordu. Eric!i sevmemin en büyük nedeni, kitaptaki diğer vampir Bill'in aksine espri yeteneğine sahip olmasıydı. Ayrıca bu serideki vampirler diğer vampirlere göre çok daha kötü işlerle adı anılır cinsten yaratıklar...

Eric'i her zaman soğuk ya da esprili halde görsek de benim için unutulmaz olan dizinin 2. sezonunda efendisinin ölümü üzerine hüngür hüngür ağlaması olmuştu... Onun gibi birinden beklenebilecek son davranıştı sanırım.


Asher - Anita Blake Serisi

Anita Blake Serisi'nin yaralı vampiri Asher, Jean-Claude'un gölgesinde kalsa da nedense ben onu diğer karakterlerden ayırıp ayrı bir yere koydum. Asher, Jean-Claude'un eski sevgilisi ve biseksüel... Yüzünün sağ tarafı ve vücudunun bir kısmı, kilise tarafından kutsal suyla dağlanarak, işkence yapılmış. Sanırım bu sebeple ona karşı acımayla karışık bir sevgi besliyorum.

Asher'ı kitapta çenesine uzanan sarı saçları ve 1.80 boyuyla tanımıştık. Ne yazık ki serinin yazarı kitaplarını beyaz perdeye aktarmaktan yana olmadığı için bu tipe en uygun kişi model Boyd Holbrock olarak görünüyor sanırım benim gözümde...

Eminim vampir kitaplarını okuyan herkesin aklında bir vampir kalmıştır. Ben de merak ediyorum acaba, Darkangel ve Mavi'nin vampir aşkları kimler?

Water For Elephants İki Oyuncunun Arasını Açtı


Çok satan kitaplar listesinde bir numarada bulunan Sara Gruen'nin aynı adlı romanından uyarlanan Water For Elephants'ın başrollerini, Twilight'ın vampir yıldızı Robert Pattinson ve Oscar ödüllü oyuncu Reese Witherspoon paylaşıyor ancak bu yazıyı yazmamın nedeni ikili arasında esen soğuk rüzgarlar...

Takip ettiğim kadarıyla Reese ve Robert arasındaki aşk sahneleri hakkında Reese; "Robert'ın sümüklü bir burnu vardı, bu çekici ve hoş değildi. " demiş. Bu sözler üzerine ikilinin arasının açıldığı ve hatta filmin galasında arasındaki soğukluğun çok bariz olduğu tartışıldı.

Robert, Kristen Steward'la uzun süredir beraber... Şimdi Robert'ın buna ne tepki vereceği bekleniyor. Benim düşüncem Reese'in bu konuşmayla birlikte Robert hayranlarının fazlasıyla tepkisini çekeceği... Anti-Reese Fan Cluplar açılırsa hiç şaşırmayın. Peki bu kadar tartışmaya neden olan filmin konusu ne?

Doksan yaşında, huzurevinde kalan ömrünü Büyük Buhran zamanında çalıştığı sirkteki anılarını anlatan emekli bir veteriner.

Jacob Jankowski, 23 yaşında, anne-babasının bir trafik kazasında öldüğü haberini aldığında Cornell Üniversitesi'nde veterinerlik bölümünün son sınavlarına hazırlık yapan bir öğrencidir. Sirk treni olduğunu öğrendiği bir trene atlayıp, başı boş, korkutucu, topluma ayak uyduramayan bir topluluğun arasına girer. Eğitiminin veterinerlik üzerine olduğunu öğrenen sirk sahibi ona hayvanların sorumluluğunu verir. Orada Rosie'yle tanışır. Sirkin eğitelemeyen asi fili. Ama genç veteriner fili eğitmenin bir yolunu bulur.

Baş eğitmen August, etrafındaki insanlara ve eğiticisi olduğu hayvanlara kötü muamele yapan acımasız bir adamdır. Ama o aynı zamanda da oldukça karizmatik biridir. August ve onun karısı Marlena ile temkinli bir ilişki kuran Jacob bir süre sonra binicilikte bir yıldız olan genç ve güzel Marlena'a aşık olur.

Aşkın lüks sayıldığı bir dünyada bile her ihtimali aşan iki insanın arasında yaşanan aşkın hikayesi.



22 Nisan 2011 Cuma

İlk Ebay Siparişim ve Teenage Dream


Yukarıda gördüğünüz güzellik artık benim... "Arayan Mevlası'nı da bulur belasını da..." derler ya, ne kadar doğru söylemişler.

Şuradaki yazımda ebay'den alışveriş fobimi yazmıştım. Gelen yorumlar için çok teşekkür ederim. En azından yalnız olmadığımı öğrenmiş oldum.

Paypal'a ve siteye üye olduktan sonra ilk alışverişimin özel olmasını istediğimden neredeyse her seferde dile getirdiğim Opi Katy Perry koleksiyonundan Teenage Dream'i almaya karar verdim. bebold_goglam adlı satıcıdan -ki kendisi %99.7'lik bir feedbacke sahip- ürünü aldım ve yaklaşık bir hafta sonra paketim iş yerine geldi.


Aslında beni düşündüren paketin kaybolma riski ve şişenin kırılma olasılığıydı. Neyse ki kaybolmamış ama postacıyı görünce hemen yanına gittim bir umut -ki beklemiyordum- bana şöyle bir bakıp "Paketin vardı değil mi senin?" dedi. Ölür müsün öldürür müsün? Ben yanına gitmesem büyük ihtimalle kocaman çantanın dibinde unutup gidecekti.

Satıcı ojeyi boncuklu poşetlere sarmış, dahası içine koyduğu paketinde iç yüzeyi de bu poşetle kaplıydı. İçerisinden Paypal makbuzu da çıktı. Küçük bir paket olmasına ve gümrüğe takılması ihtimaline karşın fiyat çok çok düşük gösterilmiş. Bu konuda benim bir notum yoktu. Satıcıyı bir kez daha takdir ettim.


Artık Ebay'den alışveriş yapabileceğim için seviniyordum ancak yeni genelge nedeniyle yurt dışından kozmetik alışverişi de yapamayacağız. Bir bu eksikti zaten... Paketlerimiz gümrükte incelenecek, gerekirse biz gidip paketimizi alabilecekmişiz. Şu birkaç haftadır birşey almıyordum o yüzden paketime ne olacak endişem yok. Her şeye yasak... Önce Blogger sonra da bu... Daha neler göreceğiz...

21 Nisan 2011 Perşembe

Çimen Yeşili Oje: Pastel No: 74


Bu sene ya da daha doğrusu geçen kış favori renklerdendi. Birçok ünlü isim -Blake Lively gibi- bu ve buna benzer ojeler sürdü çıktı. Ben de zaten havalar soğuk gidiyor deyip onu günün ojesi seçtim.

Benim içinse tesadüf eseri bulduğum, çok çok güzel bir renk... Çünkü Pastel'in bu renkleri yok satıyor ve gittiğim kozmetik dükkanlarında genelde bulamıyordum. Köşe bucak bir yerde kalmış, küçük bir yerde buldum bu güzelliği ve kaçırmak istemedim.

Pastel'in kalitesi hakkında hepimiz az çok bir şeyler biliyoruz. Sadece elimdeki oje üretileli daha bir ay bile olmamış, sanırım bu nedenle hemen kurudu. Çok bekletmedi beni...

Tırnaklarımda 2 kat bulunuyor ve base ya da top coat kullanmadım. Bir flaşlı bir de flaşsız resmi mevcut. Flaşlı çekimde parlaklığı çok hoşuma gitti. Ayrıca matlaştırıcı sürüp nasıl göründüğüne bir bakacağım. Denemeye değer...

Bir de ben oje sürerken genelde dibine kadar sürerim. Bu sefer değişiklik yapıp kenarları boş bırakmıştım. Çok mu abartmışım ne?

Resimlere tıklayın büyüsünler.

Peki sizce nasıl görünüyor?





Arkadaş Mı? Sevgili Mi?


Dizi, film, kitap ve kozmetiklerden sıkıldıysanız azıcık dedikodu yapma zamanı... Benim Twilight serisindeki Jackson Rathbone hayranlığımı bilenler vardır... O yüzden aşk hayatını yakından takip ediyorum.

Serinin ilk filmi çekilirken yakın arkadaşı olan Ashley Greene'le çıkmaya başlayan Jackson, ilişkilerini yürütemedi ve ayrıldılar. Ashley'nin birkaç isimle adı anıldı. Jackson ise şimdilik yalnız kalmış görünüyor. (Sevinirsem kızmayın!) Ancak ikili hem eski arkadaş hem de eski sevgili oldukları halde her zaman kameralar önünde gayet iyi bir görüntü sergiliyorlar.

O zaman da insanın aklına şu soru geliyor:

"Arkadaştan sevgili olur mu?" ya da "Eski sevgiliden arkadaş olur mu?"  



 Resimler: Just Jared

20 Nisan 2011 Çarşamba

2011 Tecavüz Modası Devam Ediyor...


Ekonomi de bir terim vardır: Arz-talep meselesi denir buna. En basit haliyle bir mala ne kadar alıcı varsa o kadar üretim olur. Benim üniversite birinci sınıf Ekonomiye Giriş dersinden edindiğim en genel tanım buydu.

Her sektörde -makine, kimya, endüstri v.s.- olduğu gibi dizi ve sinema sektöründe de bu arz-talep meselesinin var olduğuna inanıyorum şahsen. Reyting denen tek dişi kal(ma)mış canavar ne yazık ki bizim sandığımıdan çok daha kuvvetli...

Bir dönem -ilkokula gittiğim yıllardı yanlış hatırlamıyorsam- her kanalda Küçük Emrah modunda Küçük Onur, Küçük İbrahim gibi çocukların zorlu yaşam mücadelesini anlatan diziler mantar gibi türemişti. Kardeşimle çizgi film izlemek için hangi kanalı açsak; işsiz bir baba, sürekli ağlayan hasta bir anne ve çalışıp evin geçimini üstlenen bir abi vardı yapımların konusunda... Çok şükür bu moda günümüze kadar önemini yitirdi de en azından bizden sonraki nesil bu kirlilikten kurtulmuş oldu.

İnsanlar bu kirlilikten kurtulsa bile daha kötüleriyle karşılaşılmadı değil. Önce mafya dizileri çıktı, gençler birbirine benzemeye başladı. Sokaklar siyahlar giyip, kavga eden tiplerle doldu. Sonra kadınlara değdi o kirli elleri. Bir bayan için en küçük düşürücü hakaretten yola çıkıp tecavüzleri gündeme getirdiler.

Öyle ki +13 hatta +18 olan dizileri prime time saatinde küçük çocukların izleyebileceği bir saatte bile yayınladılar. Önce "Fatmagül'ün Suçu Ne?" ile girdiler hayatımıza. Sonra "Bitmeyen Şarkı"daki Feraye ile devam ettiler. Tam bitti artık denirken Canan çıktı ortaya... Daha kendimize yeni gelmişken her zaman bir aile dizisi olarak lanse edilen -ki takip ettiğim tek Türk dizisidir- "Öyle Bir Geçer Zaman Ki" de yaşadık en büyük şoku... Üstelik küçücük bir çocuğun da reyting uğruna feda edildiğini görerek...

Bütün bunlardan sonra anladım ki bizim konuştuklarımız, bildiklerimiz, gördüklerimiz tamamen yalanmış. 2011 yılı televizyonlarda tecavüz modasıymış. Yapımcılar, senaristler elbette haklılar... Biz istiyoruz, izliyoruz onlar da kendilerine düşeni yerine getiriyorlar.

Bu moda halen devam ederken merak ediyorum acaba bir sonraki tecavüz sahnesi hangi dizimizde görünecek? Fikri olan?

GG'den Victoria's Secret Alışverişim ve Püf Noktalar



Şuradaki yazımda VS'nin allığından bahsetmiştim. Özellikle koleksiyonerler için bulunmaz bir nimet bu allık. Çünkü tasarımı o kadar şirin ki tanıtımını yaptığımda siz de göreceksiniz.

Aldıklarım

Beauty Rush 3'lü Lip Gloss Set
Perfect Lip Stick - Temptress
Radiant Face Trio Allık

Gittigidiyor'dan pek alışveriş yapmasam da allığı ve aynı koleksiyondaki ruju kulaseramik adlı satıcıdan aldım. Böyle birleştirilmiş gönderilerde genelde kargo ücretinden de tasarruf etmiş oluyorsunuz. Parlatıcı seti de all_sale nickli satıcıdan aldım ki bu seti en uygun fiyatla satan satıcı diyebilirim. Üstelik kendisi bana katalogu da göndermiş. Her iki satıcı da %100 pozitif yoruma sahip... Üstelik sorduğum bütün saçma sorulara da hemen cevap verdiler. O yüzden tercih sebebim oldu. Çok karlı bir alışveriş yaptığımı söyleyemeyeceğim. Çünkü bu aldıklarımı eBay'den çok daha uygun fiyatlara alabilirsiniz ancak benim bulduğum satıcıların hiçbiri TR'ye gönderim yapmıyordu.

Gittigidiyor'dan ya da diğer sitelerden alışveriş yaparken de insanın aklına ister istemez şu soru geliyor: "Ya sahteyse? " Üstelik Gittigidiyor bu konuda bayağı sabıkalı satıcılara sahip...

Mesela MAC, Chanel, Max Factor gibi markalarda sahtelerden geçilmiyor, orjinal ürün bulmak mümkün değil. 5 TL'ye yerli üretim rujları bile alamıyoruz kaldı ki MAC gibi bir markanın rujlarını alabilelim. "Aman ne olacak ki" diye düşünebilirsiniz ancak bu ürünlerin nerede üretildiğini bilmiyoruz. Sağlığımız ilk önceliğimiz olmalı diye düşünüyorum ben şahsen. Onun dışında Victoria Secret, OPI, Clinique gibi markaları getiren çok güvenilir satıcılar da mevcut. Eğer bu markalardan istediğiniz ürün varsa rahatlıkla getirtebilirsiniz.

Diğer bir sorun da fiyatlar... Çoğu başka sitelerde -Strawberry, eBay, Cosme-de gibi- çok uygun fiyatlara satılan ürünler Gittigidiyor'da uçuk rakamlara satışa çıkıyor. O yüzden bir ürünü alırken bu sitelere de göz atmak gerekiyor.

Peki GG'nin avantajı yok mu? Benim bu alışverişlerim ertesi gün elime ulaştı. Yurt dışından getirttiğim ürünler en iyi ihtimalle bir hafta içerisinde elimde oluyor. Bu yüzden sabırsız kişilere iyi gelecek bir alışveriş sitesi... Ayrıca bazen diğer sitelerde olmayan ürünleri de bulduğum oldu benim... Eğer hiç umudunuz yoksa, ürünler için kolaylıkla satıcılarla görüşüp getirtmelerini sağlayabilirsiniz. İngilizce şartı falan yok.

GG'nin eBay'e satıldığını şuradaki yazımda yazmıştım. Dikkat ettim sitede yapılan birkaç değişiklik nedeniyle GG'nin görüntüsü tıpkı eBay'in görünümünü anımsatıyor. Yakında açık artırma, Paypal'la ödemeye geçiş de sitede yerini alacaktır. Eminim.

Peki sizin GG deneyimleriniz var mı? Site hakkında ne düşünüyorsunuz?

19 Nisan 2011 Salı

Pastel Alışverişim


Pastel, yerli markalar içinde en çok sevdiklerimden birisi... Böyle güzel ürünler çıkardıkları zaman da çok mutlu oluyorum. Resimdeki ürünleri ne zamandır alacaktım ancak bu markayı doğru düzgün satan bir kozmetik dükkanı ne yazık ki bulamamıştım.

Ürünleri kutularından çıkarmadan fotoğraflarını çektim. Çünkü açılmış ya da üstünde yapışkanlar bulunan kozmetiklerden nefret eder hale geldim. Zaten yakında ayrıntılı yorumlarımı yazacağım. Bol bol resimli olarak... Bir de bronzer ve ruj ihtiyacınız varsa bir bakın derim. Bu aralar kampanyaları varmış.

Sepettekiler:

Magic Touch Krem Kapatıcı ve Aydınlatıcı: 15,80 TL
Tırnak Eti Yumuşatıcı Kalem: 15,80 TL
Pastel Oje No: 74: 1.5 TL

18 Nisan 2011 Pazartesi

True Blood'un Seksi Vampiri Eric Northman: Alexander Skarsgard


True Blood'u izleyenler ya da Güneyli Vampir Serisi'ni okuyanlar bilirler vampir Eric Northman'ı... Peki ona hayat veren Alexander Skarsgard... Siz onu nasıl bilirsiniz? Yorumlar serbest...





Resimler: Just Jared
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...