24 Kasım 2012 Cumartesi

Bitti... Bitti... {13}



Bu ay bitirdiğim ürünlerin fazlalığı beni bile şaşırttı. Biriktirmenin sonucu ancak iki resime sığdırabildim. İlk olarak söyleyebileceğim blogumda tanıtmadığım yeni ürünler göreceksiniz. Eğer sorunuz olursa yorum kısmından sorabilirsiniz.

Secret Koltuk Altı Deodorantı: Buraya geldiğimden beri doğru düzgün koltuk altı deodorantı bulamamıştım. Target'ta standlar arasında sızlana sızlana dolanırken görevli bayan bana bu markayı tavsiye etti. İlkini bitirdim ikinciye başladım. Ter kokusunu engelliyor, kıyafetlerinizde beyaz lekeler bırakmıyor. Kaşıntı v.b. şikayetler yaratmıyor.

Mane'n Tail At Şampuanı: Evet o gördüğünüz koca şişe at şampuanı... Eski ev arkadaşımın tavsiyesi üzerine almıştım. Penelope Cruz gibi Hollywood ünlülerinin de at şampuanı kullandığını okumuşsunuzdur belki. Şampuan ne işe mi yarıyor? Saçlarınızı güçlendiriyor, parlaklık veriyor, dökülmeleri azaltıyor. Düzenli kullanımda daha fazla yararını göreceğimi düşünüyorum. Üstelik bu dev gibi şişenin fiyatı da gayet uygun. 10 doları geçmeyen bir rakama satın almıştım. Bu ara başka bir şampuan kullanıyorum. Bu şampuanın ayrıntılı yazısını tekrar başlarsam yayınlarım.

Aussie Confidently Clean Şampuan: Bu şampuanı da yine eski ev arkadaşım tavsiye etmişti. Bu da uygun fiyatlı bir ürün... Benim sevdiğim en güzel yanı kokusu oldu. Onun dışında tek şişe bitirdiğim için çok fazla yorum yapmam mümkün değil. At şampuanıyla birlikte ara sıra bu şampuanı kullandım. Malum sürekli at şampuanı kullanmak saçınızı yorabilir. Onun dışında bu seriye devam etmek istiyorum.

Lemon&Olive Bath Shower:  Markanın ismini unuttum ama çok da önemi yok. Buradaki bir mağazada indirimden aldığım duş jeli... Limon ve zeytinyağı aroması vardı ve duştan çıktıktan sonra cildimin yumuşadığını fark ettim. Gramajı düşük olsa da memnun kaldığım bir üründü.

Body Shop Gül Aromalı El Kremi: Geçen ayki favorilerimde bu ürün mevcuttu zaten. El kremi bana dayanmadığı için bunu da bitirmem fazla zamanımı almadı. Bir daha indirim olursa alırım sanırım. Yoksa 20 dolar bu ürün için fazla bir rakam.




L'oreal Volumious Rimel: Geçen ayki favorilerimde olan bir rimel... Elimdeki rimeli bitireyim tekrar alacağım.

Diadermine Kuru Ciltler İçin Yüz Kremi: Türkiye'deyken kullandığım tüm yabancı marka cilt bakım ürünlerini anneme bırakırken Türkiye'de satışı olan markalardan birkaç tanesini bavula atıp gelmiştim. Bu kremde onlardan biriydi. Eğer Loreal'in kuru ciltler için olan kremini kullanıp memnun kaldıysanız bu üründen daha fazla memnun kalırsınız.

IOPE Moisture Intense Cilt Bakımı Seti: Bu seti zaten şurada detaylı anlatmıştım. Ebay'den başka bir alışverişim sırasında hediye gönderildi bu set bana. Memnun kaldığım bir ürün zaten.

Mamonde Aqua Fresh Moisture Cilt Bakımı Seti: Bu seti aslında detaylı anlatmam gerekir ama kullanıp bitireli bayağı oldu. Taşınırken bavulda kalmış unutmuşum neyse ki sizlere gösterme imkanım oldu. Genel bir açıklama yapacak olursam bu seri isminin hakkını veriyor. Cildinizi güzel nemlendiriyor. Üstelik tam set kullandığınız için daha etkili sonuç alıyorsunuz. Ben özellikle göz kremini çok beğenmiştim. Belki elimdeki göz kremi bitince tam boyunu alabilirim.

21 Kasım 2012 Çarşamba

Peri İçin Doğum Günü Zamanı



Daha Cadılar Bayramı kutlamalarını atlatamadan bir başka kutlama içinde buldum kendimi. Kasımın ilk haftası olan doğum günümü de Amerika'da kutlamak kısmetmiş. Hava atmak gibi olmasın ama aileden uzakta da olsa güzel bir doğum günü geçirdim. Aslında doğum günlerine çok fazla düşkün bir insan değilimdir -yani kutlarım, sonuçta senede bir kere olan bir şey ama ölüp bitecek halimde yok- ama insan uzakta olunca böyle oluyor demek ki... Çünkü bu sene nedense bulunduğum ortam dolayısıyla -arkadaşlar, öğretmenler v.s.- kutlamaların biri bitip diğeri başladı. O nedenle bir 10 gün kadar doğum günü modundan çıkamadım haliyle.




Doğum günüm benim için bir o kadar yorucu hem de güzel geçti. Bütün gün gezip dolaştıktan sonra akşam için hazrlandım. Birkaç arkadaşımla birlikte İtalyan restoranına gittik. Benim favori mekanım olduğu için doğum günü kızı olarak yeri de ben seçtim. Ancak her şey beklediğimden daha da güzeldi. Yemekler, kutlamamız, ortam, hiçbirini unutmam mümkün değil.




Arkadaşlarımla ne zaman gitsem bizim masayla ilgilenen İtalyan abimiz bize bu sarımsaklı ekmekleri ikram olarak getirdi. Amerika'da doğum günü kutlamak gerçekten çok eğlenceli... Kasiyerinden, garsonuna, öğretmenine kadar sizi kutluyorlar. Ne yapacağınızı, doğum gününüzü nasıl geçireceğinizi soruyor, tavsiyede bulunuyorlar. Üstelik gittiğiniz her yerde mutlaka ufak hediyeler alıyorsunuz.




Bunlar da Çinli arkadaşımın benim için aldığı kekler... Mumları kendim seçmiştim ama o kızcağız da tesadüf eseri dört tane kek almış. Biz de o akşam yine dört kişiydik. "4" sanırım bu sene benim uğurlu sayım...




Bu da Meksikalı garsonun bana hediyesi... Tiramisuyu zaten çok severim. Benim için ayrı bir güzellik olmuştu doğrusu...




Sınıfımdaki Koreli bir arkadaşım, doğum günümü öğrenince bana bu şirin hediyeyi hazırlamış. Nasıl sevindim anlatamam. Malumunuz benim kozmetik manyaklığımın sonu yok. Üstelik Kore kozmetiğiyse tamam zaten... Olay bitmiştir.




Bu da paketten çıkanlar... İçinde ayak terapi setinden, gece maskesine, göz kremine her şey var. Daha kullanmaya fırsatım olmadı. Çok merak ediyorum doğrusu...  O kurabiye adam da Arap sınıf arkadaşımın jesti... Kızcağız doğum günüm olduğunu öğrenince ilk bulduğu yerden bunu kapıp gelmiş. Yemeye kıyamadım bir süre... Daha yarısından çoğu dolapta bekliyor.


 
 
Kendime doğum günü hediyem de uzun zamandan beri istediğim Makeup Forever'ın HD fondöteni oldu. Sephora'dan aldığım fondötenin yanında doğum günü hediyesi olarak Fresh'in dudak terapi setini verdiler. O şişedeki spreyde Bulgar ev arkadaşımın hediyesi... Malum burada gül suyu bulmak eziyet. O da bana bu armağanı layık görmüş. Bayağı işime yarayacak.  
 
Bir yaşımın başlangıcını da böylece atmış oldum. En kötü günüm böyle olsun deyip geçiyorum artık...Umarım bu sene bana öncekinden daha uğurlu gelir. 
 


16 Kasım 2012 Cuma

Amerika'da Cadılar Bayramı {Halloween}



Şaşırdınız değil mi? Eh blogu yazmaya başlayalı 2 sene oldu ama ben bir resmimi bile paylaşmamışım. Ama bu resmi okulda bir hocam benden habersiz çekmiş, beceriksizce kabak oymaya çalışan bir Peri... Dayanamadım sizlere de göstermek istedim.


Malumunuz ekimin son haftası Amerika'da Cadılar Bayramı'ydı. Dünya üzerinde hiçbir ülkede Cadılar Bayramı'nın bu kadar heyecanla beklendiği ve genci, yaşlısı eğlendiği bir ülke daha yoktur. Sokaklar, mağazalar cıvıl cıvıl, insanlarda bir kostüm seçme telaşı, her an sorulan bir "Cadılar Bayramı gecesi ne yapacaksın?" sorusu... Sona doğru biraz bıkkınlık verse de insan keşke biz de bayramlarımızı böyle kutlayabilsek diye geçiriyor. 




Cadılar Bayramı'nda her yer gerçekten bayrama özel süslenir. Bu bizim okuldan bir görüntü... Son gün deyim yerindeyse boş duvar göremedim etrafta... Korkutucu bir o kadar da eğlenceliydi.

 
 
Öğretmeninden tutun da, genel direktörüne kadar herkes kostüm ya da en azından maske takmıştı... Yukarıdaki resimdeki arkadaş da benim Tayvanlı sınıf arkadaşım... Bizde ki gibi eli belinde herkese yukarıdan bakan öğretmenler ya da yöneticiler yok Amerika'da. En azından benim okulumda yok. O gün anladım bunu. 60 küsür yaşı geçmiş genel koordinatörün Rapunzel kılığına girdiğini söylesem ne dersiniz? Hocalarımdan biri vampir, diğeri de domuz kılığına girmişti.
 
 
 
O gün çok sevgili hocam bize nasıl kabak oyulacağını gösterdi. Hayatımda ilk defa kabak oyacağım için görmemiş gibi -ki aslında benim için doğru bir tabir bu- hemen kuruldum en ön masaya. Hocam da bana verdi hangi şekli seçme görevini. Kendisi 8-10 tane kabak, bir sürü kesme aleti ve birkaç tane de şekil içeren kitapçık getirmiş. Ben kolay olması ve fazla vakit almaması için üstteki vampirmizi seçtim.  



Buradaki oyulmak için yetiştirilen kabaklar bizimkilerden çok farklı. Bir kere renkleri çok canlı ve kabukları da çok ince... Keserken hemen elinize geliyor. Bu nedenle çok kesici olmayan özel aletler üretmişler. Hani çocuklar da kullanabilsin, bir yerlerini de kesmesinler kazara diye...




Bu da kabağımızın son hali... Öğretmenime söyleyip bu şahesere el koydum. Ders bittikten sonra ana bina da olan partiye katıldık ve bendeniz hayatımda ilk defa kabak oydum. Tabi başkaları da vardı. Kolay olması açısından en basitlerden birini seçtim.




En soldaki şahıs benim kabağım oluyor... Şaheserimi(!) sınıfta dalga konusu olmuş bir çocuk var, ona verdim. Başta inanmadı, şaka yapıyorum falan sandı. Dedim "Sana veriyorum. Benim çoktan bir tane bal kabağım oldu." Bir de üstüne şaka olsun diye "Yaparken içine kalbimi koydum." dedim. Başta anlamadım ama sonra gülmeye başladı. Bana diyor ki "Bunu evimde özenle saklayacağım." Valla oyulan kabağın kaç gün dayanacağı ortada. Ben de en azından Cadılar Bayramı da olsa bayram değil mi sevaba girdin işte Peri derken buldum kendimi...  
 

 
 
Bunlarda diğer kabaklar... İtiraf ediyorum, kabağım dereceye giremedi ama garip bir deneyimdi benim için. bana küçükken şeker topladığımız bayramları hatırlattı nedense. Çocuk oldum birkaç saatliğine...   
 
 


Bunlarda markete gittiğimde karşılaştığım kabak tezgahı... O kadar büyük kabakları nasıl oydukları hala muamma benim için...


 

Son olarak akşam evimin balkonuna koyduğum bal kabağım... Güzel bir görüntü olmuştu ama ancak bir-iki gün dayanabildi. Son gün benim için gerçekten çok eğlenceli geçti. Tarot falına baktırdım. Birbirinden ilginç ve çılgın kostümler giyen öğrencileri izledim. Öğretmenlerin ne kadar eğlenceli olabileceğine şahit oldum. Bir daha ne zaman yaşarım böyle bir gün daha bilmiyorum.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...