7 Şubat 2015 Cumartesi

Uluslararası İlişkiler X ~ İstanbul Vs. Los Angeles


 
 
 

Geldiğimden beri aldığım en popüler soru: Türkiye mi daha güzel, Amerika mı?

Benim net cevabım her zaman şuydu: Burası daha güzel ama orası çok daha düzenli... Ülkemi sevmesem kalma ihtimalim olan Amerika'dan dönmezdim.

Başlamadan söyleyeyim bu yazı genel bir yazı değildir. Sadece kendi görüşlerim var. "Sen ülkemizi kötülüyorsun. Allah belanı versin. Madem bu kadar kötü bu ülke, o zaman defol git. " tarzında yorum yapacak angutlara tavsiyem siz de bu blogdan defolup gidin. Kimse okumak zorunda değil bu yazılanları. Bir de ben çuvaldızı kendine batır düşüncesindeyim.. Biz kendimizi düzeltmeden hiç bir yere gelemeyeceğimizi düşünüyorum.

Bana kalsa İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biri... Gerçek anlamda öyle... Hem tarihi hem de gelişme açısı bakımından... Ancak ne yazık ki biz bu güzel şehre hiç de iyi davranmamışız. Sokaklarında yürürken bile bu gözüme öyle çarpıyor ki üzülmüyor değilim. Zamanında Beyoğlu'na adamlar kravatsız, gömleksiz çıkmazmış. Kabalık olmasın diye bir bayanın yüzüne asla direk bakmazlarmış. Konuşurken bile küçük bir yanlış anlaşılma yaşamaktan ödleri koparmış. Bu anlattığım belki çok eski zamanlardan kalma. (Evet, biraz eski kafalıyım ve o günleri yaşayamadığım için çok üzülüyorum.) Ancak nasıl olmuş da samimiyeti ve doğallığı ile ünlü Türk insanı bu hale gelebilmiş. Aklım almak istemiyor.






Trafik!

İki şehirde de trafik berbattır. İstanbul'un trafiği malumunuz. Şehir planlaması olmayan, park alanı bulunmayan tek şeritli yollar yapılmış 15 milyonluk bir şehir... Bir de metro ağı bile düzensizse varın işin içinden siz çıkın. Bir yakadan diğerine geçmek 3 saatinizi alabilir.

Hele ki sürücüler... Hiçbiri kendinde hata bulmaz. Zaten kural falan hak getire... Yok öyle bir şey... Kaldırımda yaya olarak yürümek bile suç olur. Bir bakarsınız bir taksi ya da dolmuş üzerinize doğru geliyordur. Bir de sanki bu normalmiş gibi davranırlar.

Peki Los Angeles...Los Angeles'ta yaşayan herkes kesintisiz trafikten şikayet eder. Neredeyse herkesin -öğrenci, anne, baba- herkesin arabaları vardır. Her aileye en az iki üç araba düşer. Çünkü Kaliforniya eyaleti araba almaya teşvik için vergileri çok düşük tutar. Yedi- sekiz şeritli otobanlara rağmen yolların tıkanıklığından, hele ki iki damla yağmur düşsün otobanların bile nasıl eziyete dönüştüğünden bahsederler.

Nitekim şehirde yollar geniştir, her yerde park alanları vardır. Kurallara harfiyen uyulur. Karşıdan karşıya geçerken trafik ışıkları yokken bile tüm arabalar durur ve size yol verirler. Bir araç kırmızı ışıkta size çarpsa bile hata yayanın değil sürücünündür.







Toplu Taşıma

İstanbul'da toplu taşıma her zaman sıkıntı. Trafik toptan sıkıntı ya zaten... Dünyanın tüm metropollerine bakın, çok gelişmiş bir metro ağları ve toplu taşıma sistemleri vardır. Bir de güzel İstanbul'umuza bakın. Ne yazık ki şehre ne yapılırsa yapılsın hiçbir şekilde çözüm bulunamıyor. Otobüs, minibüs, metro, metrobüs, havaray hiçbiri bu soruna bir çözüm bulamadı ne yazık ki... İstanbul'da Los Angeles'a göre toplu taşıma daha iyi gibi ama o berbat, tek şeritli dar yollar, her yere gelişigüzel park edilmiş arabalar nedeniyle yarım saatlik yere 1,5 saatte ancak varırsınız.

Dahası o kalabalık, balık istifi olmuş otobüsleri ve dolmuşları saymıyorum bile. Metrobüs deseniz havasız insan aracı mübarek... Ulaşım ayrı sorun, ulaşım araçlarında hayatta kalmak ayrı sorun. Toplu taşıma araçlarını kullanan arkadaşlarım bu sağlıksız koşullar nedeniyle sürekli ya grip, ya da soğuk algınlığı almış durumda. Yaşlılara, hastalara yer vermek gibi bir şey zaten yok. Paşa paşa gideceğin yere kadar ayakta zar zor durmaya çalışırsınız. En kötüsü ise birkaç ay önce kontrolsüz araçlarda insan hayatlarına mal olan yangınlar, arızalar var ki ne kadar rezil bir durumda olduğumuz ortada... Ayrıca birinin kolu, bacağı kapıya mı sıkıştı kimsenin umurunda olmaz. Hatta sorun çıkacak gibi olursa önce şoför, sonra da otobüsün durmasından şikayetçi yolcular bağırıp çağırmaya başlarlar. İnsan hayatının önemi yoktur.

Los Angeles'ta toplu taşıma diye bir şey yoktur. Vardır gibi görünür ama araban yoksa işin de zor. Çünkü çok geniş bir alana yerleşen şehirde metro ağı zaten yok  Her yöne giden otobüsler mevcut ama 1.5 saatte gideceğiniz yere ancak varırsınız. Arabanız yoksa bir hiçsiniz.

Ancak otobüsler sakindir. İnsan gibi, gerçekten insan gibi seyahat edersiniz. Ayakta seyahat ettiğim bile bir elin parmaklarını geçmez. Ayrıca engelli insanlara gerçekten değer verilir. Araca herkesten önce ilk onlar biner ve emniyetli şekilde oturtturulurlar. Daha sonra diğer yolcular otobüse alınır. Şoför engelli birey güvenli şekilde araca binene kadar asla yola koyulmaz.  Dahası ufak bir kaza oldu diyelim ya da bir yolcunun kolu kapıya sıkıştı. Hemen rapor tutulur. Şoför aracı durdurup hemen yolcu ile ilgilenir ve onu her ihtimale karşı hastaneye yönlendirir. Bunun gibi küçük bir sorun yaşandı diye bir yarım saat hiç hareket etmediğimizi bilirim.

 




Restoranlar

Los Angeles'ta her yerde istediğiniz mutfağın yemeğini bulmanız mümkündür. Malum bir çok milletten göç almış bir şehirden bahsediyoruz. Çin, Kore, Türk, Yunan, Japon ne ararsanız bulursunuz. Ancak genelde restoranlar her zaman çok kalabalıktır. Hele ki hafta sonları ve akşam saatleri ise yer bulamazsanız. Rezervasyonunuz yoksa 2 saat beklediğiniz olur. Evde yemek yeme anlayışları pek yoktur.

Hadi restorana gittiniz diyelim. Öyle rasgele istediğiniz yere pat diye yayılıp oturamazsınız. Kapıda sizi karşılayan görevli kaç kişi olduğunuza göre sizi belirli masaya götürür. Bir de bahşiş zorunludur ne yazık ki... Gelen her hesaba en az %10 bahşiş ücreti eklenir. Garsonun ilgili, güler yüzlü olması falan önemli değildir. Siz o bahşişi ödersiniz. Arkadaşım bahşiş ödemediği için arkasından gelip bahşiş zorunlu diyen garsonlar gördüm ben.

İstanbul'da yemek çeşitliliği boldur. Dünya mutfağı geniştir ancak yöresel yemekler yapan restoranların sayısı 2-3'ü geçmez. Yeni bir şeyler denemek için şehrin diğer ucuna gitmeniz gerektiği aklınıza gelince biraz canınız sıkılabilir. Bahşiş ise canınızın istediği kadar verirsiniz. Hiçbir şekilde zorunluluk yoktur. Kuruçeşme'de çok lüks bir yer değilse elbette... Gidip istediğin yere oturma lüksünü ise çok seviyorum. Oh bütün restoran senin gibi davranırsın.






İnsanlar

Los Angeles'ta insanlar kibardır, inanmayacaksınız ama gerçekten öyledir. Alışveriş merkezleri ya da iş, okul için gittiğiniz mekanları kast etmiyorum, bu mekanlarda mecburen iş politikası gösterilen ilginin sınırı yoktur. Ancak normalde de bu böyledir. İnsanlar kapınızı açar, siz geçersiniz, bu sefer siz kapıyı tutarsınız onlar geçsin diye ama adam sizi bekler, siz onu... Dahası bankta otururken hayatınızda hiç görmediğiniz adamın teki gelir "İyi günler!" diler. Kırmızı ışıkta beklerken tekerlekli sandalyeli bir adam "Çok güzelsiniz." diye iltifat eder.

İstanbul'da değil böyle bir kibarlığı normal bir insani davranışı bile göremedim. Sen otobüsten, metrodan daha inmeden üstüne çullanır gibi araca binmeye çalışanlar, ben inmeden nasıl bneceksin be... Yolda yürürken önüne bakmayıp sana çarptığı halde suç kendinde olduğu durumda bile öküz gibi suratına bakanlar... Zannedersem senin özür dilemeni bekliyordur. Be hayvanat bir öküzlük yapıyorsun en azında afedersiniz demeyi bil... Bir büfeye yol sorarsın kaba bir şekilde bilmiyorum ben deyip başından savar sizi.

Daha mı? Komşun müsait misin, değil misin demeden evine dalış yapar. Bu nedenle kaç kişiyi uyardığım oldu. Banko sırasında ya da restoran kasasının önünde sipariş vermek için beklerken, arkadan 5-6 kişi sanki itekleyince daha çabuk ilerliyormuş gibi arkadan üstüne yığılır. Resmen çullanır hatta... Bu nedenle de çok tartışmalarım oldu ya neyse... Otobüste teyze, amcaya yer verirsin bu senin bir nevi görevin gibidir ama amca-teyze teşekkür bile etmeden pat diye yayılır kalktığın yere... Sen de mi teyze-amca derken bulursun kendini.. Bu liste böyle uzar gider.   

Canlar, geldiğimden beri içimde biriktirdiklerimi döktüm. Keşke olmasa ya da değiştirebilsem dediğim o kadar çok şey var ki... Yurt dışına gidenler ülkemizi beğenmiyor gibi bir tabu oluşmuş nedense... Hayır ülkemizi gayet de beğeniyoruz ama insanımızın bu ülkeye yaptığını düşmanımızın bile yapacağına inanmıyorum. Hoş görü, anlayış, samimiyet zaten giderek yok oluyor. İstanbul en büyük şehir olduğu için yozlaşma en fazla burada görülüyor ama Anadolu için benim hala umudum var. Tası tarağı toplayıp bir Anadolu şehrine yerleşmeyi de düşünmüyor değilim. Küçük bir şehir, güzel, samimi insanlar, kafanı dinleyebileceğiniz bir ortam... İstanbul da, Los Angeles'ta varsın onların olsun...



 

2 yorum:

  1. LA ile ist. kıyası ilginç olmuş.. bence LA ile izmir ya da ankara kıyaslanmalı :)
    istanbul ny london kıyasını daha çok severim ben çünkü ist. da tam bir göçmen şehri. hele 60.lardan sonra..
    düşünsenize 1 milyon nüfüslardan bir kaç on yıl sonra 17 milyona ve hiç bir altyapı, üstyapı hazırlığı olmadan..
    londra şanslı çünkü 1600lerden beri aynı zihniyetin elinde, sistem aynı.. kraliçe falan.. ny ise 1700lerin sonunda neredeyse tek bir adamın elinde şekillenmiş.. zavallaı ist. dünyanın 2.metrosuna sahip ama o zamandan sonra, savaşlar, ihtilaller falan derken taaa 90 lara kadar altyapı üstyapı yatırımı yoktu.. olan raylı sistemler sökülmüş, asfalt dökülmüş.. osmanlı bizans eserleri denemeden yıkılmış yol, gecekondu yapılmış..
    bu dertler olmasaydı istanbul nasıl olurdu görmek için mutlaka büyük adayı görmek gerek. aslında böyle bir ülkeydik sonra çapulcu zihniyete evrildik maalesef.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında ben de Ankaralı olarak LA-Ankara karşılaştırması düşünüyordum ancak LA'de çok fazla göç alan bir şehir olduğu için ve son yaşadığım yerler olduğundan bu iki şehirde karar kıldım. Aslında anlatmak istediğim nasıl oldu da bu kadar kaba ve vurdumduymaz insanlara dönüştüğümüzdü. Zaten az çok anlaşılmıştır.

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...