23 Mayıs 2012 Çarşamba

Tekcan... Gitti...



Bu yazıyı yazalı aslında birkaç ay oldu ama elim bir türlü yayınlamaya gitmedi. Sanki blogumda yazarsam gerçekten ayrılacakmışım gibi hissettim kendimi. Ne saçma! Ev o gittiğinden beri o kadar boş ki...

Yaklaşık 1.5 yıl olmuştu Tekcan hayatımıza gireli... Hiç beklemediğimiz ve artık pek de istemediğimiz bir anda hem de... Öbür kedim Sarı'nın ölümünün üzüntüsünü bile daha atlatamamışken başka bir canlının daha sorumluluğunu almak istemiyordum. Ne ben ne de ailem...

Tekcan'ı, bir apartman köşesinde, sitemizde oturan Koreli bir kadını onu beslerken görmüş annem... O zamana kadar fark etmemiş olması zaten başlı başına muamma. Birçok insanın yanından geçerken dönüp bakmadığı kedi, köpek, kuş ne varsa ilk annem görür, annem kanat gerer. Kavgadan nefret eden, mülayim bir insan olmasına rağmen, sokakta bir hayvana eziyet edildiğini görse kıyameti koparır, rezil eder adamı. Hiçbir şey yapamasa bile evdeki artıklarla onların karnını doyurur, misafirliğe gittiği yerlerde tabaklarındaki yemeklere burun kıvıranları görünce sinirlenir, ev sahibinden rica edip sokaktaki hayvanlara taşır. İşte böyle bir insandır benim annem. Ve Tekcan'ın annem gibi birini bulması bence kesinlikle tesadüf falan değildi. Allah'ın bir işiydi bana göre. Kaderdi...

Çünkü Tekcan sokakta yaşamını sürdürebilecek kadar şanslı bir kedi değildi.

Bir hayvan bir insana umut verebilir mi? Çoğu insan için bu aptalca bir soru olabilir ama Tekcan bana hayatımın belki de en sıkıntı yaşadığım döneminde ışık olmuştu. Çünkü Tekcan birçok insanın bile zor yaşamını sürdürdüğü bir şekilde sürdürmüştü bizden önceki hayatını..

Annemin, onu eve getirdiği akşamı hatırlıyorum da şimdi, içim hala bir garip oluyor. Tekcan, her sokak kedisi gibi kir pas içindeydi. Zayıflıktan kaburgaları sayılıyor ve gözünün biri diğerine göre daha kısık duruyordu. En kötüsü de sağ bacağı omzundan itibaren garip bir açıyla sallanıyordu. Resmen kurumuş ve biraz da morarmıştı. Ön ayaklarının çekeceği yükü sol bacağı taşıyordu. Tahmini olarak 5-6 aylıktı. Sokakta büyüdüğü için tam bir rakam vermemiz pek mümkün olmamıştı. O zamana kadar bu şekilde sokaklarda yaşaması bile mucizeydi.

Tekcan, eve getirdiğimiz o ilk üç gün sadece yemek yedi ve uyudu. Bize yaptığı birkaç soytarılık dışında, yaptığı tek şey bu olmuştu. Şişmiş karnı dışında eski halinden pek farklı değildi. Ancak daha büyük bir sorun vardı ortada. Onu sokağa atamazdık, zira bu şekilde yaşaması imkansızdı. Sokakların değil sakat bir kediye insanlara bile neler yaptığı ortadaydı çünkü. Daha onu evde gördüğüm ilk anda vermiştim kararımı. Tekcan o birkaç ayı tek başına atlatabildiğine ve annem onu bulduğuna göre o bize gönderilmişti. İster kader deyin siz buna isterseniz saçmalık. Ben inandığım gerçeği söylüyorum sadece. Annem istemese de -çünkü daha önceden 10 sene beslediğimiz ölen kedimden sonra en çok o üzülmüştü- razıydı aslında. Babamla konuşup onu eve almak istediğimi söyledim. Veteriner masraflarının hepsini değilse de bir kısmını karşılayacak ve onunla elimden geldiğince ilgilenecektim. Babam da bizimle aynı fikirdeydi. Büyütüyoruz, seviyoruz, sonra ölünce çok üzülüyoruz ama isterseniz alıp bakın dedi.

Tekcan ertesi gün soluğu veterinerde almıştı. Bacağı kurtulamayacak durumdaydı. Üstelik alınmazsa vücuduna yayılma tehlikesi varmış. Dahası hamile kalırsa bu şekilde yavrularını da koruyamazmış. Tekcan bütün tetkiklerinin sonunda ameliyata girdi. Sağ bacağı alındı ve kısırlaştırıldı. 1 aya yakın veteriner kliniğinde kaldı. Aşılar, dikişler, pansumanlar, akşam iş çıkışı gittiğimiz ziyaretler birbirine karıştı. Sonunda sağlıklı bir şekilde evimize geldi. O günden beri bizimleydi.

Tekcan'ı sokaktan aldığımız için sürekli dışarı çıkmak istiyordu. Üstelik tuvalet ihtiyacını eve ya da kumuna yapmıyordu. Dış kapının önüne duruyor, sürekli miyavlıyor ve kapıyı tırmalıyordu. Evimiz site içinde olduğu için en azından güvenli bir mekan diye düşünerek bahçeye çıkarıyorduk arada. Çünkü sitedeki herkes zilli tasması ve üç ayağı nedeniyle bizim kedimiz olduğunu biliyorlardı. Birkaç saat dolanıp geliyordu ta ki geçen haftaya kadar.

Tekcan'ı annem akşam üstü çok miyavlaması üzerine yine sitenin bahçesine çıkarmış, ancak Tekcan o akşam gelmemişti. Birkaç gün boyunca her yeri aradığımız halde bulamadık. Başka kedilerin peşine takılıp gitme ihtimali de vardı. Çünkü Tekcan çok hareketli bir hayvandı. Sonunda birisi ona araba çarptığını, muhtemelen çöp toplarken götürdüklerini söylemiş anneme.

O günden beri boş evimiz... Sanki arkamdan sessizce atlayacakmış gibi geliyor ya da yine laptop çantamın üzerine kurulup uyuyacakmış gibi... Sokakta gördüğüm her kediye odur belki diyerek iyice bakıyorum. Özellikle beyazlı olanları durup seyrediyor, bazen de kovalıyorum. Sitenin bahçesinde baktığımız bir sürü kedimiz var. Hatta yavruları olmuş sanırım birkaçının. Hele biri var ki beyaz tüylü, hiç ayrılmıyor peşimizden. Onu almak istiyorum eve ama gene durmaz, iki de bir dışarı gidip o da kaybolur ortadan, dahası bizim evimiz 5. katta, ya atlarsa, yine üzülürüz diye cesaret edemiyorum.

O kedilerden birkaç tanesini veterinere götürdüğümde adam kedimizi sordu. Öldü dediğimde "Çok üzüldüm ama siz üzülmeyin. Çok mutlu yaşadı o kedi. Ben eminim. Siz olmasaydınız o kadar bile yaşayamazdı." dedi. Bu lafına sevinsem mi, üzülsem mi bilemedim. Bize bir sürü yavru kedi bulmuş, annemi sıkıştırıp duruyor. Anneme eğer çok istiyorsan alalım bir tane daha, hatta iki tane alalım, birine bir şey olsa bile diğeriyle ilgilenirsin dedim. Olmaz dedi. O da haklı kendince. Sonuçta sağlık sorunları var ve bunun üzerine bir de onun üzüntüsünü eklemek istemiyor.

Tekcan'ım, bebeğim, kısacık yaşamında biraz olsun mutlu olabildiysen, ne mutlu bize... Umarım diğer minik patilerde en az bizim seni sevdiğimiz kadar, onları seven bir aileye kavuşurlar. Tek dileğim bu...



8 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. O ne demek hacu? Herhalde iyi bir şey... :) :(

      Sil
  2. :( gözlerim doldu okurken :(((( başınız saolsun. benimde kedim var ve birşey olacak diye ödüm kopuyor . kısır değilse kaçma ihtimali oluyor. kısır olsa bile kediler meraklı hayvanlar heryeri görmek istiyorlar.
    bende düşünüyorum tımbışıma birşey olursa ne yaparım istermiyim bir kedi daha diye. ama bilirsinki kediler bizi buluyor biz kedileri değil :( tekrar başın saolsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım umarım senin kedin uzun ömürlü ve mutlu bir yaşam sürer sizinle birlikte. Bugün yine bir kedi gördüm alıp anneme götürecektim ama söyledikleri geliyor aklıma hep vazgeçiyorum.

      Sil
  3. cnm bnm bir hayvan umut verebilir insana tabi ki... veterinerin de lafını garipseme bence kötü bir şey dememiş... bilirim bir hayvana nasıl bağlanıldığını sana muhtaç olur, sensiz yapamaz o... üzme tatlı canını... en azından mutlu ve güzel yaşamış bir buçuk senesini...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim ne kadar gözünün içine baktıysak da işte, sakınan göze çöp batar hesabı gidiverdi hayatımızdan bir an. Aynen geldiği gibi. Kalanlara Allah uzun ömür versin.

      Sil
  4. Bizim kapı önüne bile salmadığımız kedimiz de, başka bir eve taşındığımız gün, her yer kapalı olmasına rağmen nerden aralık bulduysa kaçmıştı. Ve babamla yol kenarında bulduk. Araba çarpmıştı ve uyur gibi yatıyordu. Bir hafta kendime gelemedim. Ben de kedi istiyorum ama dediğin gibi kaybetme acısını yaşamak zor geliyor. Başın sağolsun. Çok üzüldüm, ağlamamak için dişlerimi sıkıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Senin de başın sağ olsun canım. İnsan alışınca duramıyor zaten bağımlılık gibi bir şey hayvan sevgisi. Biz 10 sene baktık o kedim yaşlılıktan ölünce Tekcan'ı almıştık. Duramadık çünkü. Allah geride kalanlara sabır versin.

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...