28 Ağustos 2011 Pazar

Kayıp Zaman (Tom&Hermione): 4. Bölüm




4. Bölüm Tom Riddle


Kahverengi gür saçları, beyaz yastığa dağılmış genç kız yavaşça gözlerini araladı. Ancak gördüğü sadece karanlıktan ibaretti. Az ilerisindeki bir komedinin üzerindeki, fenerin titreyen ışığında etrafını seçmeye çalıştı başarısızca. Gördüğü şeyler onu hayrete mi düşürmeliydi, yoksa sevinmeli miydi bilmiyordu. Çünkü hala Hogwarts’ın revirinde yatağında yatıyordu. Ama sanki bir önceki uyandığında karşı yataktaydı. Ama bu önemli değildi. Sonuç olarak hala Hogwarts’taydı. İçini çekerek tekrar yatağına gömüldü. Harry’nin kâbuslarından bile daha beterini görmüş, neyse ki şimdi de uyanmıştı. Derin bir nefes alıp rüyasında olanları hatırladı.

Dumbledore ona bir görevden bahsediyor ama nerede, ne yapması gerektiğini bilmediğini söylüyordu. Profesör Dumbledore’un böyle bir şey yapması mümkün müydü?  Üstelik zamanda yolculuk yapması içinde kendisine bir zaman döndürücü vermişti. Zaten o anda rüyasından uyanmıştı. Önce her yer kararmış, aritmansı dersinde gördükleri, kara deliklerden birinde kaybolmuş gibi hissetmişti. Neyse ki artık buradaydı. Sadece basit bir rüyaydı. Bunların hepsini Voldemort’la geçirdiği o anlara yorması gerekiyordu. Bu bile onun için çok ucuz atlatılmış bir esirlikti.

Madam Pomfrey’in odasından gelen seslere kulak kabartı. Büyük bir ihtimalle profesörlerden biri ve Madam kendisinin durumu hakkında konuşuyorlardı. Birinin geldiğini fark edip yavaşça doğruldu.

—Ah sonunda uyanmışsın tatlım.

Genç kız bir an duyduğu sesle dondu kaldı. Bu daha iki gün önce ona seslenen Madam’ın sesinden çok daha farklıydı. Daha kısık ve çok daha sakin konuşmuştu. Madam’ın odasından onun yaşlarında görünen ama çok daha farklı bir kadın çıkageldi.

Hermione acaba hala kâbusun içinde miyim diyerek birkaç kez gözlerini açıp kapadı. Hayır, doğru görüyordu. Kadın kendine doğru yaklaşırken elini hafifçe göğsüne bastırdığında batan nesneyi fark etti. Eğilip baktığında daha önce hiç giydiğini hatırlamadığı bir pijama vardı üzerinde. 2. şok… Pijamanın boynundan elini sokup her ne ise çıkardığında gözleri büyümüştü. 3. şok… Rüyasında gördüğü, Dumbledore’un kendisine verdiği, zamanda yolculuk yapmasını sağlayacak o saat, şu an avuçları arasındaydı. Daha bunların gerçek mi kâbus mu olduğunu kavrayamamışken, revir görevlisinin çıktığı kapıdan gelen diğer kişi bütün olasılıkları yok etmişti. Hermione’nin şu an karşısında yaklaşık 40 ya da 50 yaş genç görünen bir Dumbledore vardı. Genç kız içinden kendi kendine itiraf etti.

Asıl kâbus işte şimdi başlıyordu.  


*--*--*--*--*--*--*--*--*--*--*--*



—Siz iyi misiniz?

—Albus ben ilgileneyim.

Genç kız etrafında dönüp duran revir görevlisi ve kendisini izleyen gençleşmiş Profesör’e odaklanmış hiçbir söylemeden kalakalmıştı. Ne söyleyebilirdi ki? Karşısında onu izleyen Profesör genç kızı neredeyse 40 ya da 50 yıl öncesine göndermişti. Hermione en son üçüncü sınıfta olduğu gibi kısa bir yolculuk düşünmüştü ama öyle olmadığı karşısındaki öğretmeni kadar açıktı.

“Ben iyiyim. ” dedi yavaşça revir görevlisine. Orta yaşlı kadın hala etrafında dönüp duruyordu. İki gündür bu ikinci gözlerini açışıydı bu bölümde. Etrafına daha dikkatli baktığında duvarları çevreleyen renklerin daha değişik olduğunu fark etmişti. Onca yıl için çok büyük değişiklik sayılmazdı.

“Eğer işiniz bittiyse Bayan Penerel bizi biraz yalnız bırakabilir misin?” dedi Profesör Dumbledore. Bayan Penerel “Elbette Dumbledore. ” diyerek odasına doğru ilerledi. Kapının kapandığından emin olan Profesör tekrar gözlerini genç kıza yönlendirdi ve konuşmaya başladı:

—Evet Bayan-

—Granger efendim. Adım Hermione Granger.

“Evet, Bayan Granger Sanırım bana anlatmak istediğiniz şeyler vardır değil mi? “ Profesör Dumbledore yine dün bıraktığı gibi ama yaklaşık elli yıl sonrasındaki gibi konuşmasına başlarken genç kız bir an düşündü. Söyleyeceği her şey, yapacağı en ufak hareket gelecekte çok şeyin değişmesine sebep olabilirdi. Ama Profesör de onu bu yüzden göndermemiş miydi? Olmuş olan ya da olacak olan her ne ise… Onun için…

“Pelerinim nerede efendim? ” dedi. Profesör yatağın yanındaki dolaptan pelerini çıkartıp genç kıza uzattı. Dumbledore büyük bir dikkatle onun her hareketini inceliyordu. Hermione kendi binasına ait okul pelerinini alıp cebinden mektubu çıkardı. Sonunda mühürlü zarfı karşısında oturan öğretmenine uzattı.

—Bu sizin için efendim.

Profesör mektubu alıp birkaç büyü mırıldandı. Üzerindeki kendi mührünü gördüğünde yüzündeki ifade değişmemiş, ancak biraz daha ciddileşmişti. Zarfı açtı, genç kız onun tepkisini beklerken okumaya başladı.



   *--*--*--*--*--*--*--*--*--*



Profesör Dumbledore daha önce hiç görmediği ciddi bir ifadeyle mektubu okumayı bitirdiğinde bazı şeylerin açıklanması gerektiğini biliyordu. Parşömen parçası küçük bir alev topuna dönüşüp kül olmuştu. Mavi gözlerini genç kıza kaldırıp konuşmaya başladı.

—Evet, Bayan Granger. Sanırım bir süre burada bizim misafirimiz olacaksınız.   

Biliyordu ki genç kız için bu yeterli değildi, o yüzden devam etti:

—Sanırım siz ve ben tarihte bazı değişiklikler yapmış bulunuyoruz ya da yapacağız. Bunu elbette geleceği görmediğim için bilemem.  

Genç kız başını yere eğip “Peki efendim. Hangi zamanda bulunuyoruz? Yani benim geldiğim zamandan çok gerideyiz.  Yani siz bu kadar genç değilsiniz. ”

Bunun üzerine Dumbledore anlayışla başını sallamıştı.

—Tam olarak Bayan Granger sizin döneminizden yaklaşık 50 yıl geride olduğumuzu söyleyebilirim. Sanırım size içirdiğim iksir sayesinde vücudunuz zarar görmemiş.

Dumbledore sözlerini bitirdiğinde gözleri genç kızın boynunda asılı olan kum saati şeklindeki kolyeye takılmıştı. Kum saatinde hiçbir değişiklik olmamıştı. Bunu fark eden Hermione hemen sözü ondan devraldı.

—Efendim buraya geleli ne kadar oldu?

—Yaklaşık bir hafta Bayan Granger. Aslında daha uzun sürmesi gerekirdi. Bunun gibi uzun zaman yolculukları için ama dediğim gibi siz daha önceden korumaya alınmıştınız.

Demek bir hafta olmuştu geleli. Ama kum saatindeki tek kum tanesi bile diğer bölmeye geçmemişti. Sanırım bu zamanla değil de daha çok bir iş ya da görev için mühürlenen tipten bir döndürücüydü. Acaba diğerleri neler yapıyorlardı? Ama bunu düşünmemesi gerekiyordu. Karşısında oturan büyücü bugüne kadar ne yaptıysa bir bildiği olmuştu. Şimdi de onun aksini söylese de bir şeylerden şüpheleniyordu. Onu buraya boşuna göndermiş olamazdı.

Genç kız durup düşündü. O kadar yıl burada kalamazdı. Bunu biliyordu. “Dönüşü merak etmeyin Bayan Granger. Çok daha kolay olacağından emin olabilirsiniz. Saat buna kendisi karar verecektir. “ dememiş miydi? Burada görevi - kendisi bilmese de- her ne ise yerine getirdikten sonra saatin yardımıyla kendi zamanına dönüş yapacaktı.

—Sizi odamda bulduk Bayan Granger. Sanırım biliyorsunuz. Biçim Değiştirme dersine giriyorum. Neyse ki sizi oraya göndermeyi akıl edebilmişim.

Bunu söylediğinde hala yorgun olan yüzünde bir gevşeme olmuştu. Dumbledore elli yıl önce bile olsa hala aynı Dumbledore’du. Sadece artık alışmak üzere olduğu gibi daha genç ve daha dinçti.

—Efendim Şimdi ne olacak peki?

—Bayan Granger Sizin başaramayacağınızı düşünsem zaten buraya göndermiş olmazdım. Tabiî ki hiçbir şey olmamış gibi davranın demiyorum ama şartlar bize el verdiği ölçüde öyle davranmak zorundayız.

Genç kızın itiraz etmediğini görünce devam etti:

—Cüppenizin rengine ve simgesine bakılırsa benim binamdasınız. Okuduğunuz dönemde kaçıncı sınıftasınız?

“Altı efendim. ” diye cevap verdi Hermione.

—Şimdi Bayan Granger okulunuza devam edeceksiniz. Cüppe, üniforma, kitaplar, hepsi okul tarafından sağlanacak. Yine kendi binanızda olacaksınız. Anlayacağınız tıpkı eski hayatınızdaki gibi… Ancak bu arada göreviniz sadece size kalıyor. Ama benden yardım isterseniz de elbette her konuda elimden geleni yapacağım.

Genç kız elinde olmadan gülümsedi. Arkasında Dumbledore’un desteği varken başaramayacağı bir görev olacağını düşünmüyordu. Altından kolaylıkla kalkabilirdi.

—Yalnız Bayan Granger bu sırrımızı Fidelius Büyüsü altına alacağım. Ve sizden de bana hiçbir şekilde gelecekle ilgili bir şey söylememeniz gerektiğini belirtmeliyim. O bizim için hep bir bilinmezlik olarak kalmalıdır.

“Peki efendim. Bundan emin olabilirsiniz. “ dedi Hermione hızlı bir şekilde gelecekle ilgili her bilgi başlarının daha fena belaya girmesine sebep olabilirdi.

“Artık gitmeliyim Bayan Granger. Kontrol etmem gereken koridorlar beni bekliyor. “ diyerek ayaklandığında Hermione de elinde olmadan yatağında doğrulmuştu. Hala ait olduğu ama kendisini yalnız hissettiği bu dünyada güvenecek tek kişi gitmek üzere olan profesörüydü.

—Endişelenmeyin Bayan Granger. Büyülü dünya her zaman tehlikelidir ama geldiğiniz zamanki kadar değil.

Evet, ne acı ki arkadaşları gelecekte ölümle savaşırken kendisi burada güvendeydi. Bir süreliğine…

“Bu arada az daha unutuyordum Bayan Granger. “ Dumbledore birkaç adım sonra duraklayıp elini cebine soktu ve Hermione’nin hiç de yabancı olmadığı bir paketi çıkarttı.

—Bu sizin için. Yaklaşık bir haftadır getirip götürüyorum. Umarım seviyorsunuzdur.

 Profesör Dumbledore, tek ziyaretçisi, burada tanıdığı tek kişi, yanı başına Bin Bir Çeşit Şekerlemeler’den bırakıp, dinlenmesini tavsiye edip revirin kapısından çıkıp uzaklaştı. Hermione tekrar sıcak, şimdilik güvenli yatağına gömülürken aslında nasıl bir belanın ortasına düştüğünü bilmiyordu.



*--*--*--*--*--*--*--*--*--*--*--*



Hogwarts’ta ertesi gün olmuş, yine güneş tepelerden sıcak gülümsemesini gösterirken, revirin yatakhanesinde tek başına sırt üstü yatıp düşünen genç kız ne yapacağına karar veremiyordu. Eskiden olsa çoktan yataktan zıplamış, kendisini okul kütüphanesinde ya da Ortak Salon’da ders çalışırken bulmuş olurdu.

Gözü komedinin üzerinde Dumbledore’un gece kendisine ilettiği nottaydı. Profesör yine her zaman olduğu gibi işleri yoluna koymayı başarmıştı. Müdür Dippet’e burada bir süreliğine Beauxbatons’tan misafir öğrenci olarak geldiğini, okulu ve dersleri inceleyeceğini söylemişti. Müdür Dippet, Dumbledore’a sonsuz güveni olduğu için bu konuyu fazla deşmemiş olmalıydı. Ayrıca notta Şeçmen Şapka’nın kendisini Gryffindor  a seçtiği de yazılıydı. Ki bu gerçekte 6 yıl önce olmuştu ya da 45 sene evvel… “Her neyse… “ diye düşündü. Yatağı da şimdiden hazırdı. Geriye sadece sıradan bir öğrenci gibi derslere girmek ve yabancı gibi davranmak gerekiyordu. Elbette bu arada görevi de unutmamalıydı.

Sonunda dayanamayarak kalktı. Dumbledore’un kendisi için özel olarak getirttiği bu dönemin formasını ve cüppesini geçirip notu da yok ederek revirden dışarı çıktı.

Koridorlardan geçerken ona dönen yüzlere, bakışlara aldırmadan ilerledi. Kulağına gelen fısıltılara bakılırsa anlaşılan Dumbledore yine işini mükemmel yapmış, genç kız da olduğu gibi okulu ve öğrencileri de kendisine zorluk çıkartmaması için bir güzel hal yoluna koymuştu. Hermione elinde olmadan gülümsedi. Bu görev o kadar da zor olmayacaktı.

 Okul eskisi gibiydi sanki. Görünen yüzler farklıydı sadece, bir de sanki savaşın kokusunu taşımasına daha yıllar olan taş duvarlar… O canlılık yine hâkimdi havaya… Koşturan küçük sınıflar, ergenliğin yeni yeni esir aldığı birbirlerine yakınlaşan gençler ve tabi ki onları durdurmaya ya da frenlemeye çalışan öğretmenler… Neyse ki savaş yoktu…

Yüksek taş duvardaki saat sekizi vurmak üzereydi. Cebinden Profesör’ün bıraktığı ders programını çıkartıp inceledi. İlk dersi İksir görünüyordu. Tıpkı geldiği zamanda olduğu gibi aldığı dersler aynıydı. Ama zindanlara direk gidemezdi. O yabancı bir öğrenciydi ve öyle davranmalıydı. Yanından kendisini süzerek geçen bir kızı boş verip duvar dibinde kitaplarını yerleştirmeye çalışan kendi binasından olan bir çocuğa yaklaştı.

—Affedersin. Acaba söyler misin İksir dersinin yapıldığı sınıflar ne tarafta?

Çocuk neredeyse bir kitabı elinden düşürecek şekilde sarsarak ona bakmıştı. Genç kız bir hata işlemiş gibi ona baktığında yüzü kızardı ve başını eğerek “ Beni takip et. Ben de o derse gidiyordum. “ diyebilmişti. 

Önünde utangaç ve bir o kadar da sakar genç çocuk ilerlerken bir taraftan da gözü etraftaydı. Acaba kimler vardı burada tanıdığı? Mutlaka birkaç Ölüm Yiyen olmalıydı ya da Yoldaşlık’tan birileri. Tam o, bunları düşünürken sakar çocuk kendisinin defalarca arşınladığı merdivenleri inmiş, köşeyi dönüyordu ki kendini birden yerde buldu.

—Her bakın burada kim varmış?

—Sakar McGillian üstüme bulaştırdığın pisliği nasıl temizleyeceğim.

—Derse girmeden onunla biraz eğlenebiliriz.

Genç kız daha ne olduğunu anlayamadan sakar çocuğun etrafı Slytherin’li bir grup öğrenci tarafından kuşatılmıştı. Asla değişmeyeceklerdi değil mi? Zaman hangi tarihi gösterirse göstersin onlar hep aynı kalacaklardı.

 Durup onları şöyle bir süzdü. Anlaşılan daha onun varlığından haberdar değillerdi. Ama bu çok kısa sürmeyecekti.

—Kesin şunu.

Birden kafalar daha önce hiç duymadıkları ve daha çok bağırarak çıkan sesin olduğu yere dönmüştü. Ancak onları şaşırtan ne bunu söyleyenin bir Gryffindor ne de yabancı olmasıydı. Onları dondurup kalan tek şey onun gözlerinde gördükleri ifadeydi.

 Bütün yüzler ona dönmüşken Hermione Granger tekrar konuşmaya başladı.

—Bu yaptığınız hiç de hoş karşılanacak bir şey değil.

Slytherinliler bakışlarını önce birbirlerine, sonra yerdeki sakar çocuğa, sonra da hala ateş gözlerle kendilerine ayıplayarak bakmakta olan kıza çevirdiler. Ve sonra birden gülmeye başladılar. Hiç beklenmedik bir şekilde, kulak tırmalayıcı ve dahası iğrenç… Evet, doğru kelime buydu. Ancak bir Slytherin kendisine yakışabilecek bu davranışı gösterebilirdi. Daha kendisi bir şey söylemeden aralarından, en iri yarı olan çocuk konuşmaya başlamıştı.

—Bu Dumbledore’un okula yeni aldığı kız olmalı. Eh bizim için bir eğlence kaynağı daha çıktı. 

Hiçbir şey söylemeden onların ne yapacaklarını kestirmeye çalışıyordu genç kız. Bir an önce eğer bir öğretmen gelmezse ne olacağını düşünüyordu. Evet, tıpkı onlar gibi sadece bir öğrenci olabilirdi ama birçoğundan daha yetenekliydi. Umduğu gibi birileri yetişmezse asalar çekilebilir, lanetler havada uçuşabilirdi. İlk günden görevini tehlikeye atmak istediği son şeydi.

İri yarı çocuğun arkasından, daha zayıf ama bir o kadar da uzun olanı çıkıp lafı ondan devralmıştı.

—Neden Gryffindor’a seçildiğini anlamamak için trol olmak gerekir. Bize bu kadar kolay kafa tutabildiğine göre ancak aptal olması gerek-.

“Ya da cesur.” diyerek lafı onun ağzına tıkmıştı hala kendine gelememiş sakar çocuk. Hermione onun bir Gryffindor olmasına hayranlık duyarken diğer son üçüncü çocuk öne atıldı.

—Sen nasıl olur da bizim sözümüzü kesme gibi bir hataya düşersin.

Bundan sonra her şey birden bire oldu. Daha o, asasını çekemeden Hermione defalarca düello etmenin getirdiği o alışkanlıkla asasını çıkartıp çoktan onun boğazına dayamıştı.

“Dene istersen. “dedi gözlerinden ateşler çıkarken devam etti:

 —Eminim tadı hoşuna gidecektir.

Gerilim öyle artmıştı ki sanki söylenecek tek kelime de ortalık birbirine girecek, geri dönüş olmayacaktı. Karşısındaki üç küçük geleceğin Ölüm Yiyeni, okula yeni gelmiş kurallarını, düzenini bilmeyen bu genç kıza ne yapacaklarını bilmeden öylece kalakalmışlardı. Bu elbette onların beklemediği bir durumdu. Kim tek başına üç kişiye üstelik Slytherin’li üç öğrenciye karşı asasını korkusuzca çekebilirdi ki? Düşündükleri gibi ya çok aptaldı ya da sakar McGillian’ın dediği gibi çok cesurdu.

 Hermione karşısında birbirinden daha acımasız görünen üç öğrenciye gözlerini dikti. Yaptıkları hareketleri kaçırmaması gerekiyordu. Gelip kendisine yardım edecek Ron ya da Harry olmayacaktı. Artık tek başınaydı. Bir an durup asasına baktı. Hiçbir zaman haksız yere onu yerinden çıkarmamıştı. Ancak böyle bir şeye de göz yumamazdı O hala kimse bilmese de bu okulun bir öğrencisiydi. Gelecekten gelen bir öğrenci…

İri yarı çocuk asasını çıkarmaya yeltenemeden merdivenlerin başından biri seslendi.

—Bir sorun mu var Bayan Granger?

Genç kız dönüp baktığında merdivenlerin başında göğsünde başkan rozeti olan Slytherin’li bir çocuk kendisini ve diğerlerini göz hapsine almıştı. Daha Hermione adının bilindiğinin şokunun üzerinden atamadan Sınıf Başkanı çocuk yavaş yavaş merdivenleri inmeye başlamıştı. Yüzünde çok garip bir ifade vardı. Sanki buralar benden sorulur der gibi bakıyordu. Kısa kesilmiş, özenli siyah saçları, siyaha benzer ama koyu yeşil gözleri vardı. Çok koyu… Karşısındaki üç çocuktan da daha yakışıklıydı.

İri yarı olan Slytherin ve sakar çocuk aynı anda konuşmuşlardı:

—Tom!

—Riddle! 

 Hermione duyduğu şey karşısında kalakaldı. Bu olamazdı değil mi? Şu an karşısında hatta yanı başında duran genç, yakışıklı öğrenci dünü, bugünü ve geleceği Voldemort olan Tom Riddle olamazdı.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...