4 Nisan 2012 Çarşamba

Ben Bugün Pazara Gittim



Ne zamandan beri ilk defa bugün(yani aslında dün oluyor) annemle semt pazarına gittik. Sizi bilmem ama ben semt pazarlarını çok severim. İşe başladığımdan beri pek uğradığım söylenemez ama çocukluktan gelen bir alışkanlık olduğu için kendimi orada pek yadırgadığımı söyleyemeyeceğim.

Küçükken babaannem beni yanına alır çarşı pazar dolandırırdı. Bu mekanlar haftada bir gittiğimiz semt pazarı, ayda bir-iki kez gittiğimiz Ulus'ta bulunan Samanpazarı'ydı. (Ankara'da olanlar bilirler.) Daha okula başlayacak yaşta olmayan ben, bu mekanları avucumun içi gibi bilirdim. Babaannem deyim yerindeyse hükümet gibi kadındı. Evin işlerini kadınım falan demez bir şekilde hallederdi ki bunlara badana boya da dahildi. Çevremde o tarz olan tek kadında kendisi değildi. Eğer maddi zorlukları çok yaşamış bir aileden ve aynı şekilde olan bir çevreden geldiyseniz büyük ihtimalle evin erkekleri genelde tüm gün, hatta mesaiye kaldıkları günler gece yarılarına kadar çalışıyor olurlar. Bu nedenle faturalarından tutun da, evin eksiklerine kadar bazen, hatta çoğu zaman evin kadını alır sorumluluğu. Bizde de aynı durum vardı.

Biraz büyüdüğümüzde de annem aldı babaannemin yerini. Gücümüz yettiğince bir-iki kiloluk poşetleri alır, annem can hıraş bizi uyarıp, hatta bağırsa da elimize birer meyve alıp, ısıra ısıra yolu arşınlardık. Bu meyveler yazın erik, şeftali, kışın ise elma olurdu çoğunlukla.

Özellikle dar gelirli ya da orta direk aileden geliyorsanız kesin bilirsiniz, pazardaki ürünler akşam vakti toplanmaya yakın çok ucuz olur. Mecburen satan esnaf ya malını toplayıp ertesi günkü başka bir pazarda satacaktır ya da bir şekilde ucuz da olsa elinden çıkarmaya çalışacaktır. Genelde ikinci seçenek olur. Biz de genelde bunu fırsat bilerek akşam, hava kararmaya yakın giderdik pazara, birkaç komşu ve çocuklarıyla birlikte. Özellikle yazın bu iş daha da eğlenceli hale gelirdi. Günlerin uzun olması, okul tatili gibi nedenlerle hem pazara giden grup daha kalabalık, hem de meyve-sebze çeşidinin kışa göre çok olması sebebiyle taşınacak yükte fazla olurdu. Hepimiz elimize birer kavun alarak koşarak yola koyulurduk mesela.



Ben size dünü anlatacaktım ama biraz fazla geçmişe uzandım galiba. Bunun nedeni ise pazarların artık kalkıyor olması. Ben kesinlikle karşıyım buna. Pazarlar özellikle dar gelirlinin alışveriş yeri... Bizim gibi çalışanların sinir, stres atıp, kafalarını dağıttıkları, eskiyi yad ettikleri mekanlar... Yok Avrupa Birliği standartları, yok yeni yasalar bilmem ne... Umurumda bile değil Avrupa Birliği... Almazlarsa almasınlar. Çok da lazımlardı sanki. Şimdiye kadar hayırlarını mı gördük Allasen. Bir vize bile alırken göbeğimiz çatlıyor, kapılarda bekliyoruz, evrakları gözlerinin içine sokuyoruz. O da yetmiyor çoğu zaman. Gelmiyorum lan hiçbir yere. Ben mutluyum ülkemde. Siz de dokunmayın lan semt pazarlarımıza. Ayrıca yeri gelmişken kokoreçi de kaldırma meselesine kılım. Kokoreçi seviyorum. Evet, bu konuda eski usulüm ve alaturkayım. Ellemeyin değerlerimize...

Onlara bu kadar laf saydırmışken sakinleşeyim, biraz da içimizde bulunan kesime bir şeyler söyleyeyim. Zaten özentilerden oluyor ne oluyorsa. Bu yaşıma kadar pazardan alışveriş yapmak benim için ayıplanacak ya da -daha da kötüsü- utanılacak bir durum olmadı hiç. Mesela pazarlarda satılan meyve-sebze günlük geldiği için -hele ki yeşillikler- marketlere göre daha taze ve lezzetli olur. Üstelik daha da ucuzdur.

İlla mağazalardan ürün alıp kullanacağım diye de düşünmedim. Resimde zaten bunun en büyük kanıtı. Büyük mağazalardan alışverişlerim ve bunu pazardan aldığım ürünlerle kombin yapmışlığım da vardır. Seneler önce -lise yıllarıydı sanırım- aldığım bir buluzu marka tabir ettiğimiz bir pantolonla giymiştim ve o gün sormayan arkadaşım kalmamıştı. Hepsi de hangi markanın ürünü olduğunu sorup durmuştu. İçimden az gülmemiştim hani...

Şimdi diyeceksiniz ki "Oh Peri, alıyorsun kozmetikleri falan markalı, koleksiyon şöyle böyle, koyuyorsun buraya, sonra da gelip burada pazardı, bakkaldı edebiyat yapıyorsun. " Canım kardeşim hepimiz bu yoldan geçtik. Allah'ınızı severseniz bu yaşınıza dek pazara gitmeyen var mı aranızda? Gitmeyen varsa da lütfen, bir ara yarım saatliğine de olsa uğrasın. Ben çok gittim, zaten yazdım da. Keşke hala çocuk olsam da derdim, sadece pazarda görüp, anneme aldırmak için sızlandığım bebek olsa. Yeminle söylüyorum ki bir bebek için kaç gün ağladığımı bilirim.  Tabi bunu ancak benimle aynı durumu yaşayanlar bilir. Yoksa klasik bir söz vardır hepinizin bildiği. Tok, açın halinden anlamaz. Sadece anlamış gibi yapar. Yalan değil... Kozmetik meselesini de bir ara anlatırım belki ama şu kadarını söyleyeyim. Küçükken etrafımda, annem ve babaannem dışında, bayan namına kimse yoktu. Onlarda geçim sıkıntısı nedeniyle bu tarz şeyleri pek umursamazlardı. Ben de o nedenle hep ukde kalmıştır, bir ablam olsa da rujlarını çalsaydım falan diye. O nedenle kendim için aldığım çoğu makyaj malzemesini kullanmadan dağıtırım, küçük bir kızın yüzümdeki allığa, dudağımdaki ruja, gözü düşerse hemen çantamdaki ruju eline sıkıştırırım falan... Bu liste böyle uzar gider...

Neyse okuyucu, takipçi ya da buraya tesadüf eseri gelen her kimsen, bu kadar yazıyı okuyup, için bayıldıysa kusuruma bakma... Sinirlerimi bozuyorlar, delirtiyorlar beni. Sonra iş, güç de var atamıyoruz ki kendimizi sokaklara, pazarlara... Stresimizi boşaltamıyoruz. Umarım senin daha iyi bildiğin bir yol vardır. Sağlıcakla kalman dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...