29 Haziran 2011 Çarşamba

Yirmiler Kızı: En Yakın Arkadaşım Bir Hayalet


Bir Sophie Kinsella klasiği daha... Bu kadın hep böyle kitaplar yazsın ben de alıp alıp okuyayım. Belki inanmayacaksınız ama bu kadının kitaplarından aldığım tadı başka hiçbir romantik-komedi yazarının kitaplarından alamıyorum. O tadı nedense vermiyor bana...

Kitapta, Lara adında hayatının her alanında dibe vurmuş bir kızın başından geçen trajedik bir o kadar da komik olaylar anlatılıyor. Lara'nın şirketi batağın içinde, en yakın arkadaşı onu yüzüstü bırakmış, en kötüsü de ne biliyor musunuz? Sevgilisi ona tekmeyi basmış. Üstelik ayrılma nedenini açıklama zahmetine bile girmeden...

Bunlarda yetmezmiş gibi bir de Lara'nın ölen büyük teyzesi Sadie'nin hayaleti ona musallat olmaz mı? Güya çok sevdiği kolyesini bulamazsa ruhu huzur bulamayacakmış. Ancak bu hayalet öyle böyle bir hayalet değil. Sadie, feci derecede sinir bozucu, ağzı bozuk ve hiç utanması yok. Güya 105 yaşında bir kadının hayaleti ama o tam bir yirmi üçlük... Bu da değil... O, tam anlamıyla bir "Yirmiler Kızı"... 1920'lerin hayat tarzını 21. yüzyıla taşımaya kalkınca kitabın nasıl komediye döndüğünü görüyorsunuz.

Lara bir yandan kendi sorunlarıyla başa çıkmaya kalkarken bir yandan da Sadie adına gizli ajanlık görevi yapıyor. Zaman zamanda onu kendi amaçları için kullanmıyor değil. Mesela eski erkek arkadaşımı nasıl geri elde edebilirim gibi... Kitapta birbirinden nefret eden insan ve hayaletin, kitabın sonuna doğru nasıl birbirlerini koruyup kollayan arkadaşlara dönüştüğü görüp konunun akışına şaşıracaksınız.

Kişisel yorumuma gelirsek; Sophie Kinsella'nın bu sefer 1920'li yıllara dalması beni sevindirdi. Bahsettiği kıyafetler, çarliston dansı, tüyler, pullar gerçekten renkli bir dönemden esinlendiğini gösteriyor. Hatta daha dün önünden geçtiğim bir antikacıya yirmili yıllara ait bir şey var mı diye sordum. Mis kutusu, ruj gibi ufak bir şey ama çıkmadı. En eski 30'lu yıllara ait eşyalar varmış. Nette dolanıp sizin için yirmili yılların kıyafetlerinden buldum. Nasıl beğendiniz mi? Biraz kantocu giysilerini andırıyor değil mi? Ben şahsen siyah olanı çok beğendim.

Yalnız bir noktada, küçük bir eleştiri yapmazsam olmaz. Sophie Hanım neden bu kitapta İngilizlerin kendilerini diğer milletlerden bu kadar üstün görmesini, bu kadar bastırarak anlatmış, hala anlayabilmiş değilim. Biz zaten onların her zaman burnu havada olduklarını biliyoruz. Kitabın beğenmediğim tek yanı bu oldu sanırım. 

Peki siz bu kitabı okudunuz mu? Fikirleriniz neler?  





Resimler: armelitkostüm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...