10 Eylül 2011 Cumartesi

Kayıp Zaman (Tom&Hermione): 5. Bölüm



5. Bölüm: SÜRPRİZ ORTAK


Herkesin her zaman hayranlıkla baktığı, bulunduğu her ortamda bütün bakışları bir şekilde üzerine çekmeyi ve onları tutmayı başaran genç adam basamakları birer birer inerek az önce izlediği manzaraya doğru yaklaşmaya başladı. Gözlerini tanıdık, diğer dört kişinin yüzünden ziyade, yeni gelene ve şu anda nasıl bir ifadeye sahip olduğunu tahmin etmeyen kıza yönlendirdi. Tıpkı olması gerektiği şekilde…  Genç kız, Bayan Granger nutku tutulmuş bir halde kendisine bakıyordu. Ona korku salan, yeni bir öğrenci olduğu halde, küçük bir suç işlerken koridorun ortasında yakalanmak mıydı yoksa öfkeyi hissettiği yüzünde neden biraz daha geç gelmesini mi beklediğiydi?

Hermione elinde olmadan kilitlenip kaldığı koyu yeşil gözlere baktı. En son gördüğünde bir kan yığınını andıran gözlere… Ne hissetmeliydi? Korku, öfke, hayranlık… Onca karmaşayı yaratan Karanlık Lord, şu karşısında kendisinden ve diğerlerinden daha farksız görünmeyen bir yeni yetme miydi? Hayır… Diğerlerinden ve kendisinden oldukça farklıydı. Bunu ilk bakışta bir trol bile anlayabilirdi.

Şimdi ne yapacaktı? Elinde olmadan gözü asasına kaymıştı. Şimdi dörde karşı iki kişilerdi. Hatta McGillian’ı buna dâhil etmeyeceğini düşününce tek başınaydı. Üstelik iki çapraz ateş arasında kalmıştı. Karşısındaki kişinin Voldemort olduğunu düşününce işler daha da beter bir hale gelmişti. Kendi gibi bir öğrenci olsa da ondan kat be kat güçlü olduğuna şüphesi yoktu. Şimdi ne olacaktı? Az önce düşündüğü başka birinin gelip yetişmesi dileğine daha da fazla sarılmaktan başka çaresi kalmamıştı. Ortalıkta kimseler yokken neler olabileceğini düşünemiyordu.

—Hey Tom. Evet, bu bayan okulumuza yeni gel-

“Biliyorum. ” diyerek lafı yardakçısının ağzına tıkmıştı genç Voldemort. Diğerleri sus pus olmuş onun ağzından çıkacak olan her kelimeyi yakalamak için pusuya yatmış gibilerdi.

Az önce bir Syhlitherin’den beklenmeyecek şekilde davranmıştı. İşte bu Hermione’nin daha çok şaşırmasına sebep olmuştu. Eğer şu an karşısındaki Malfoy olsaydı uçuşan lanetlerin haddi hesabı olmazdı. “Malfoy mu? ” diye düşündü. Bunu aklından geçirdiğine inanamıyordu. Malfoy ve onu nasıl aynı kefeye koyma gibi bir geri zekâlılığı gösterebiliyordu ki? O korkak, aşağılık yaratıktan çok daha fazlasıydı. Bir o kadar da daha bayağı… İşlediği cinayetlerin haddi hesabı yokken en azından cesareti vardı. Malfoy gibi birilerinin ardına hiçbir zaman saklanmamıştı.

Tom gözlerini genç kıza dikip bir an baktıktan sonra içinden Hermione’nin hiç görmediği bir şey geçti. Sanki bir parıltı ama neydi anlayamamıştı? Çok garipti. Daha o ne olduğunu anlayamadan genç adam konuşmaya başladı:

—Dikkatli olmalısınız Bayan Granger. Bu okul sizin geldiğiniz yere pek benzemez.    

“Adımı nereden biliyorsun? ” diyerek ona meydan okur bir halde konuşmaya başladı cesaretini tekrar toplayarak. Bunun olması imkânsızdı. Nasıl oluyor da Tom Riddle, Genç Voldemort onun adını bilebiliyordu?

Genç kız cümlesini bitirdiğinde diğer üç çocuk sanki Hermione onlara çok komik bir espri yapmış gibi sırıtmaya başlamışlardı. Tom Riddle kendisine öyle bir bakış attı ki genç kız ne olduğunu çoktan anlamıştı. Onu merdiven başında ilk gördüğündeki düşünceleri doğruydu. Buralar ondan soruluyordu.

Hermione daha cevap veremeden gözlerini hala yerde olan çocuğa dikti ve “Sen yerde ne yapıyorsun McGillian? ” dedi. Sakar çocuk ayaklanıp konuşmaya başlamıştı:

—Hiçbir şey Riddle.

Hermione ona destek olup yerinden kaldırdı. Şimdi ne olacaktı? Hermione’nin de çok iyi bildiği kurallar gereği en azından bir uyarıyı hak ediyordu. Yeni öğrenci olması bir şeyi değiştirmeyecekti. Tom Riddle kendinden emin bir şekilde ona döndü. İşte beklediği an gelmişti. Ne yaparsa yapsın umurunda değildi. O, bir zamanlar Voldemort’la bile uğraşmış biriydi. Şimdi karşısında duran bu yeni yetme Tom Riddle’dan mı korkacaktı?

Diğer üç Shylitherinli öğrenci gözlerini efendilerine dikmiş, tıpkı sahiplerinin yemek vermesini bekleyen köpekler misali onun ağzından çıkacak sözleri bekliyorlardı. Ancak buna fırsat bulamadan az önce Tom’un durduğu merdiven başından Hermione’nin hiç de yabancı olmadığı birinin figürü göründü.

—Ah demek buradasınız Bayan Granger. Albus sizin kaybolmuş olabileceğiniz söylemişti. Neyse ki Tom benden önce davranmış. Çok şanslısınız.

Genç kız buna sevinse mi bilemedi. Kendini şanslı mı hissetmeliydi?  Şu anda karşısında tıpkı Dumbledore gibi en az kırk ya da elli yaş genç bir Slughorn duruyordu. Hermione asasını yerine saklayıp yaklaşık elli yıl geride bıraktığı profesörüne baktı. Slughorn kendisine ve etrafındaki öğrenci kalabalığına şöyle bir göz attı. Profesörü yetişmişti. Üstelik Voldemort’la neredeyse burun burunayken… Daha da kötüsü o, genç kızın bir açığını yakalamışken…

—Teşekkür ederim efendim. Aslında McGillian bana yardımcı oluyordu. Biz de tam şimdi sınıfa gidiyorduk-

—O sırada da bizimle karşılaştılar Profesör. Ben de şimdi kendisine eğer yardıma ihtiyacı olursa her zaman çekinmeden sormasını söyleyecektim ki siz geldiniz.

Hermione duyduklarına inanamayarak Tom Riddle’a baktı. Yardım!!! Yardım mı? Voldemort, Hermione’ye bir bulanığa yardım ediyor. Kulağa ne kadar hoş geliyordu.

“Ah bundan eminim Tom. Ne kadar yardım sever biri olduğunu hepimiz biliyoruz.” dedi göz kırparak. Genç profesörü bunları söylerken diğer çocuklar kahkahalarını zorlukla bastırıyormuş gibi duruyorlardı. Profesör onlara yaklaştı ve  “O zaman ders sonunda sana vereceğim habere çok sevineceksin.” diye devam etti.

Slughorn genç kıza dönüp “İksir sınıflarımız bu tarafta Bayan Granger.” dedi Hermione’nin her zaman arşınladığı yolu göstererek. Genç kız önce kendisini takip etmesini istediği McGillian’a sonra da diğerlerine ve en son olarak da genç Voldemort’a bir bakış atıp eski ya da yeni İksir Profesörü’nü takibe başladı. Daha ilk günden, hatta ilk andan itibaren başına bunlar geldiyse bu görevi ne ise, o kadar da kolay bir şey olmayacaktı.

Tom Riddle, aptal hocası Slughorn’u takip eden yeni kızın buz gibi bakışını hafızasına kazıdı. Daha önce kimse, hiç kimsenin ona bu şekilde baktığını görmemişti. Evet, insanlar ondan korkabilirlerdi. Ona saygı duyabilirlerdi. Ona hayranlık gösterebilirlerdi. Ama bu üçünün dışında genç kıza hiçbir şey yapmadığı halde nasıl kızgınlık, öfke dolduğunu çözememişti. Yavaşça gülümsedi. Öğrenmek uzun zamanını almayacaktı.

“Bu adamın her zaman en olmadık yerlerde karşımıza çıktığına inanamıyorum” dedi Avery sinirli bir şekilde Tom’a dönerek. Genç adamdan bir şeyler beklediği açıktı.

“Eh onunla gayet iyi bir şekilde ilgilenebiliriz.” dedi. “Tıpkı Tom’un dediği gibi.” diyerek devam etti neredeyse sırıtmaktan ağzı yırtılır derecede iki yanına varmış olan Lestrange.

Genç adam kendisine bakan, gelecekte emirlerini bekleyecek olan öğrencilere bakıp gözlerini koridorda ilerleyen genç kıza odakladı:

—Onunla bizzat ben ilgileneceğim




*--*--*--*--*--*--*--*--*--*--*--*--*--*--*--*--*




Hermione bir yanında İksir hocası, diğer yanında utangaç arkadaşıyla yavaşça sınıfa girdi. Bütün gözlerin ona dönmesi de aynı anda olmuştu. Yüzü utançtan kızarmış bir halde öğretmeninin kendisini sınıfa tanıtmasını bekledi. İçeriye birilerini daha girdiğini fark etmişti genç kız ama dönüp bakmaya fırsat bulamadan profesör konuşmaya başladı: “Evet, sevgili öğrencilerim. Bu dersimizden itibaren aramızda yeni bir arkadaşınız daha bulunuyor. Eh haberler çoktan size ulaşmış olmalı.” dedi sınıfa gülerek.

—Evet, Bayan Hermione Granger okulumuza Beauxbatons Akademisi’nden geliyor. Çalışmalarımızı incelemek ve kendi okulundakilerle karşılaştırma yapmak için burada bulunuyor. Umarım siz de misafirperverliğinizle bizi yanıltmayacaksınız.

Slughorn yine en heyecanlı ses tonuyla anlatmaya devam ederken, Hermione sınıftaki Gryffindore’ların kendisine gururla, Shlytherinlilerin ise kıskançlıkla baktığını fark etmişti. Eh artık o da bir Gryffindore’lu olduğuna göre bu pek yanlış bir davranış olmazdı.

Slughorn tahtaya asasıyla dokundu ve Hermione’nin daha bir hafta önce yaptığı iksirin yapılışı üzerinde belirdi.

“İksiri yapmaya başlayabilirsiniz. ” dedikten sonra Hermione’ye gel işareti yaptıktan sonra odasına doğru ilerlemeye başladı. “Okulumuza hoş geldiniz Bayan Granger. ” dedi odanın tam ortasında durarak. “Teşekkür ederim efendim.” diyerek karşılık verdi genç kız. Her ne kadar birlikte okuduğunu düşündükleri veelalar kadar gösterişli durmasa da en azından nazik davranabilirdi.

 “Bayan Granger şimdi sizin malzemeleriniz gelene kadar Dumbledore bana buradan kullanabilmeniz için ricada bulundu. Bu okul anlaşmasını yapmış olması çok güzel. Ayrıca Dippet de buna olumlu yaklaşmış. Okullar arası işbirliği… Bu gerçekten çok iyi bir fikir. Dumbledore’un zekâsına her zaman hayran kalmışımdır.”

Genç profesörü bunları anlatırken Hermione Dumbledore’un bıraktığı nottaki her şeyi tek tek gerçekleştirmiş olduğunu görerek tekrar rahatladı. 

“Bence de öyle efendim. Her iki okul içinde çok yararlı olacağından eminim.” diyerek onu onayladı genç kız. Slughorn kendisine gerekli kitap, malzemeler ve bir kazanı ona uzattıktan sonra genç kıza tam bir beyefendi gibi kapıyı gösterip ilerlemesi söyledi. Hermione bir an gülmeden kendisini nasıl tuttuğunu bilememişti. Anlaşılan Slughorn sadece bilgi kapasiteleriyle değil centilmenlikleriyle de okulun çok iyi bir durumda olduğunu göstermeye çalışıyordu.

“Bayan Granger iksir dersinde grup çalışmalarıyla dersimizi yürütüyoruz. Böylelikle eşler birbirlerinin açıklarını kapatabiliyorlar.” Slughorn’un anlattığına bakılırsa kendi dönemlerinden daha farklı bir ders sistemi onu bekliyordu. Ancak genç kızın dert etmesi gereken bir şey yoktu. Nasılsa kendi döneminde iksirde en başarılı öğrenci oydu.

 “Size bir öğrencimi yardımcı olarak vereceğim. Aslında bu derste en iyi öğrencimi.” dedi Slughorn yüzü gayet gururlanmış bir şekilde gülümsüyordu. Onu daha önceden tanıma fırsatı bulan Hermione, o öğrenci her kimse Slughorn’un gözdelerinden biri olduğunu ve partilerinde başköşede bulunduğunu anlamıştı.

“…kendisi geçen seneden beri yalnız çalışıyor. “ Ancak nedense bunu söylerken yüzü düşmüş, az önceki keyifli halinden eser kalmamıştı. Sonra hemen toparlanıp devam etti:

—Hiçbir zaman bir çalışma arkadaşına ihtiyacı olmamıştır zaten. Sizin için en iyi yardımcı olacağından eminim. Bu konuda kendisine güvenim tam.

Hermione ona yapılan sürprizin ne olduğunu merak ederek Slughorn’un arkasından sınıfı geçerek ilerledi. Diğer öğrenciler ikişerli gruplar halinde sınıfın içinde kümeler oluşturmuş, çoktan iksirlerini yapmaya başlamışlardı.

Genç kızın gözleri Slytherin’li soluk tenli bir kızla iksir kazanına eğilmiş McGillian’a takıldı. “Sakar çocuk, umarım bir şeyleri kırıp dökmez.” diye geçiriyordu ki McGillian, Hermione’in bakışlarını üzerinde hissettiği an bir avuç dolusu naneyi iksir kazanının içine boca etmesiyle eşinin feryadının çıkması bir oldu.

Hermione büyük bir suçluluk duygusu içinde diğer yanına döndü. Bir taraftan da o çocuğa bir daha hazır olana kadar en ufak bir harekette bulunmayacağına söz vermişti. Sınıfın durumuna bakılırsa çoğu kişi, tıpkı Neville’in onların döneminde olduğu gibi bu tip sakarlıklara ve çığlıklara alışkındı. Slughorn bile sadece acı acı gülümseyip, başını sallamakla yetinmişti.  

 Sınıfın diğer tarafında McGillian’la dalga geçen iri yarı çocukla bir Gryffindore’lu kızın iksir kazanına eğilmiş, aslında o aşamada mor olması gereken sıvının nasıl olup da yeşile döndüğünü tartıştıklarını fark etti. Aslında birbirlerine suç atmaktan başka bir şey yaptıkları yoktu. İri yarı çocuk neredeyse yüzü morarmış bir şekilde kıza dönmüş bir lanet atmaya hazırmış gibi duruyordu ki yanında duran Slughorn araya girdi.

—Sanırım keşniş otunu biraz daha fazla atmanız gerekiyor Avery.

Genç kız, o an geleceğin ölüm yiyenlerinden biriyle tanışmış oldu. Defalarca karşılaştığı ve kaçmayı başardığı adamlardan sadece biriydi. Onu burada bulunduğu sürece göz hapsinde tutacağına kendi kendine söz verip, sıraların arasında profesörünü takip etti. Etrafta daha ne kadarı vardı acaba? 

 En sonunda profesörü bir sıranın önünde durakladı. İksir kazanı çoktan mor rengine bürünmüştü. Anlaşılan yapan her kimse Slughorn’un dediği gibi, en az Hermione kadar başarılı bir öğrenci olduğundan şüphe yoktu. Sıranın boş olasına bakılırsa, herhalde mahzenden ihtiyacı olan birkaç bitkiyi almaya gitmişti.

“Size söylemiştim. “ diyerek lafa girmişti Slughorn kazana bakmaya devam ederek.

—Mükemmel.

Slughorn mahzen kapınsın sesini duyup, o tarafa döndüğünde genç kız da o yöne odaklanmıştı.

—Ah demek buradasın Tom!

 Hermione hala elinde malzemeleri beklerken mahzenin kapısında, ilk gördüğü anda hafızasına kazınan o tanıdık, bir o kadar da yabancı siluet belirmişti.

Slughorn’un kendisine yardımcı olarak seçtiği kişi Tom Riddle’dan başkası değildi.

Tom Riddle gözlerini, yine kendisine kızgınlık dolu bakışlar fırlatan genç kızın gözlerine dikti. Ne olacağını hemen anlamıştı. Slughorn kendisine büyük bir iyilik yaptığının farkında mıydı? İşler umduğundan da kolay ilerleyecekti.
Yüzünde vahşi gülümsemesiyle yeni kız ve profesörü arasında şöyle bir bakış attıktan sonra, herkesi en can alıcı noktasından vuran ses tonuyla “Evet Profesör Slughorn. Yapmamı istediğiniz bir şey mi var efendim? ” dedi.

—Sanırım sana bir çalışma eşi getirirsem sorun olmaz Tom. Bayan Granger dersimizi en iyi öğrencim iksir dâhisi Tom’la birlikte yürüteceksiniz.

Hermione teşekkürünü ağzında geveleyip, Tom’un kendisi için boşalttığı yere oturdu. Voldemort’la yan yana olduğuna inanamıyordu. Şimdi ne olacaktı? Acaba onun bir Bulanık olduğunu öğrense yine bu kadar rahat davranabilir miydi? İlk günden, daha ilk saatten başı büyük bir beladaydı. Gelecekte olduğu ya da artık kendisinin geçmişte bıraktığı zamandan bile daha büyük bir belada…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...