29 Haziran 2011 Çarşamba

Yirmiler Kızı: En Yakın Arkadaşım Bir Hayalet


Bir Sophie Kinsella klasiği daha... Bu kadın hep böyle kitaplar yazsın ben de alıp alıp okuyayım. Belki inanmayacaksınız ama bu kadının kitaplarından aldığım tadı başka hiçbir romantik-komedi yazarının kitaplarından alamıyorum. O tadı nedense vermiyor bana...

Kitapta, Lara adında hayatının her alanında dibe vurmuş bir kızın başından geçen trajedik bir o kadar da komik olaylar anlatılıyor. Lara'nın şirketi batağın içinde, en yakın arkadaşı onu yüzüstü bırakmış, en kötüsü de ne biliyor musunuz? Sevgilisi ona tekmeyi basmış. Üstelik ayrılma nedenini açıklama zahmetine bile girmeden...

Bunlarda yetmezmiş gibi bir de Lara'nın ölen büyük teyzesi Sadie'nin hayaleti ona musallat olmaz mı? Güya çok sevdiği kolyesini bulamazsa ruhu huzur bulamayacakmış. Ancak bu hayalet öyle böyle bir hayalet değil. Sadie, feci derecede sinir bozucu, ağzı bozuk ve hiç utanması yok. Güya 105 yaşında bir kadının hayaleti ama o tam bir yirmi üçlük... Bu da değil... O, tam anlamıyla bir "Yirmiler Kızı"... 1920'lerin hayat tarzını 21. yüzyıla taşımaya kalkınca kitabın nasıl komediye döndüğünü görüyorsunuz.

Lara bir yandan kendi sorunlarıyla başa çıkmaya kalkarken bir yandan da Sadie adına gizli ajanlık görevi yapıyor. Zaman zamanda onu kendi amaçları için kullanmıyor değil. Mesela eski erkek arkadaşımı nasıl geri elde edebilirim gibi... Kitapta birbirinden nefret eden insan ve hayaletin, kitabın sonuna doğru nasıl birbirlerini koruyup kollayan arkadaşlara dönüştüğü görüp konunun akışına şaşıracaksınız.

Kişisel yorumuma gelirsek; Sophie Kinsella'nın bu sefer 1920'li yıllara dalması beni sevindirdi. Bahsettiği kıyafetler, çarliston dansı, tüyler, pullar gerçekten renkli bir dönemden esinlendiğini gösteriyor. Hatta daha dün önünden geçtiğim bir antikacıya yirmili yıllara ait bir şey var mı diye sordum. Mis kutusu, ruj gibi ufak bir şey ama çıkmadı. En eski 30'lu yıllara ait eşyalar varmış. Nette dolanıp sizin için yirmili yılların kıyafetlerinden buldum. Nasıl beğendiniz mi? Biraz kantocu giysilerini andırıyor değil mi? Ben şahsen siyah olanı çok beğendim.

Yalnız bir noktada, küçük bir eleştiri yapmazsam olmaz. Sophie Hanım neden bu kitapta İngilizlerin kendilerini diğer milletlerden bu kadar üstün görmesini, bu kadar bastırarak anlatmış, hala anlayabilmiş değilim. Biz zaten onların her zaman burnu havada olduklarını biliyoruz. Kitabın beğenmediğim tek yanı bu oldu sanırım. 

Peki siz bu kitabı okudunuz mu? Fikirleriniz neler?  





Resimler: armelitkostüm

28 Haziran 2011 Salı

Garnier Ambre Solaire: Yoğun Bronzlaştırıcı Yağ SPF2


Geçen yaz aldığım bir ürün bu aslında ve kesinlikle bu yazda ekleyeceğim tatil sepetime. Tatil günlerimizin sayısı sınırlıysa mecburen bu tip ürünlere yöneliyoruz. Ben de geçen yaz mecburen bu ürünü kullanmıştım ve inanılmaz memnun kaldım. Gerçi şunu unutmamak gerek. Bu ürünle birlikte koruma faktörü yüksek bir ürün kullanmanız tavsiye ediliyor.

Ürünün açıklamasına gelirsek:

  2 faktör UVA/UVB koruması içerir. Ancak henüz bronzlaşmamış ciltlerin güneşlenirken yüksek güneş koruması ile birlikte kullanılması önerilir.
• Doğal bitkisel yağlardan oluşan içeriğiyle cildin kurumasını engeller
• Cilde esneklik, yumuşaklık ve parlaklık verir
• Yıllardır sevdiğiniz klasik, dayanılmaz koku..
• Kalıcı, çarpıcı bronzluk garantisi!


Bronzlaştırıcılar; Cildiniz güneşe alışmış ve / veya zaten bronzlaşmışsa

• Bronzlaştırıcı ürünlerimizi güneşe ilk çıktığınız günlerde kullanmanız önerilmez.
• Yağlarımız doğal bitkisel içerikleriyle cildin kurumasını engeller. Cilde esneklik, yumuşaklık ve parlaklık kazandırır.


Garnier Ambre Solaire İle Güneşten Korunma

Garnier Ambre Solaire UVA ışınlarına karşı Octocrylene, UVA ve UVB ışınlarınına karşı patentli filtre sistemleri Mexoryl XL + SX 'e sahiptir. Bu filtre sistemleri fotostabilite özellikleriyle güneş yoğunlu ne kadar yüksek olursa olsun etkinliği korurlar. Kaktüs nütriflavonları sayesinde cildi uzun süreli nemlendirir, saf E vitamini ile güneşin yol açtığı cilt yaşlanmasına karşı korur.


Ben bu ürünü nasıl kullandım peki? Tatilin ilk iki günü bu ürünle birlikte SPF30 faktörlü güneş kremimi sürdüm. Çabuk bronzlaşan bir cildim olduğu için 2 gün bana yetti. Diğer günlerde sadece bu ürünü kullandım. Sonuç olarak 5 günde inanılmaz bir bronzluğa kavuştum.

 Sevdiğim yönlerinden diğeri ise kokusu... Zaten içerisinde hindistancevizi olduğu için ben resmen bayıldım bu ürüne... Piyasadaki birçok ürünün aksine yapış yapış bir his vermiyor. Alttaki resimde ürünün rengini görüyorsunuz. Ancak cildinize yedirdiğinizde koyuluktan eser kalmıyor. Canlı, parlak bir görünüm elde ediyorsunuz.  Cildinizde kuruluk gibi bir sorun yaşamıyorsunuz.

Ürün 200 ml... Ben resmen yağmalamış olsamda, kardeşiminde çantasına ne olur ne olmaz diye koymuştum bunu... Ama hala bitmedi... Çok bereketli bir ürün gerçekten. Bu sene tatile giderken yine alacağım bir ürün bu... Fiyatı da 20 TL civarında...

Peki siz bu tarz bir ürün kullanıyor musunuz? Tavsiyeleriniz neler?


27 Haziran 2011 Pazartesi

Garnier Ambre Solaire: Clear Protect Şeffaf Vücut Spreyi SPF30


Hazır güneşte kendini iyice göstermişken kendime yeni bir koruma ürünü alacaktım. Garnier'in geçen sene bronzlaştırıcı yağını kullanıp memnun kaldığım için -ki ürün hakkında da bir yazı yayınlayacağım- tercihim bu markadan yana oldu.

Gelelim ürünün açıklamasına:

Garnier Ambre Solaire Clear Protect şeffaf bir formülasyonu yüksek koruma sağlarken  yapışkan yağlı olmayan içeriği ile cildinizde beyaz losyon lekeleri bırakmaz.Pratik kullanımı ile hızla emilen ve sprey formuyla vücudun her yerinde uygulamak için tasarlanmıştır. Sprey ters dursa bile çalışan bir mekanizmaya sahiptir. Cildiniz beyaz çizgiler bırakmaz.

• Yapışkan ve yağlı olmayan formülü ile hemen emilir
• Kaktüs nütriflavonları sayesinde cildi uzun süreli nemlendirir.
• Saf E vitamini ile cilt yaşlanmasına karşı korur.
• İnce dokuları ile cildinize anında nüfuz ederler.
• Suya ve kuma karşı dayanıklıdır.


Garnier Ambre Solaire İle Güneşten Korunma

Garnier Ambre Solaire UVA ışınlarına karşı Octocrylene, UVA ve UVB ışınlarınına karşı patentli filtre sistemleri Mexoryl XL + SX 'e sahiptir. Bu filtre sistemleri fotostabilite özellikleriyle güneş yoğunlu ne kadar yüksek olursa olsun etkinliği korurlar.
Kaktüs nütriflavonları sayesinde cildi uzun süreli nemlendirir, saf E vitamini ile güneşin yol açtığı cilt yaşlanmasına karşı korur.


Bu vücut spreyinin en sevdiğim yanı şeffaf olması... Piyasadaki birçok ürünün elbisemizde, orada, burada iz bıraktığını, lekeler yaptığını hepimiz biliyoruz. Sprey şeklinde olması kullanım kolaylığı sağlıyor. Çok hafif bir yapısı var. Cildinize sıkıp şöyle bir üstün körü ovalıyorsunuz, hemen emiliyor. Kokusuna gelince öyle ağır bir parfüm kokusundan ziyade çiçek tarzında bir kokuya sahip... Kronik bronşiti olan annemi etkilemediğine göre kolay kolay kimse rahatsız olmaz...

Üstelik suya karşı çok dayanıklı... Evden bu ürünü kollarıma sürüp çıktığım bir gün kapalı havuza yüzmeye gitmiştim. Onca yüzmeye, sonrasındaki duşa rağmen ürünün hala cildimde durduğunu fark ettiğimde neler hissettiğimi anlarsınız.

Aşağıdaki resimlerde ürünü küçücük elimin üzerine 3-4 kere sıkıp resmen boca ettim. Flaşın verdiği parlaklık dışında herhangi bir renk değişikliği görmeniz mümkün değil. Bendeki ürün 30 faktörlü olanı... Buğdaydan esmere dönük bir cildim olduğu için bana 30 faktörlü daha uygun geldi. SPF50 ve SPF20 olanların dışında çocuklar ve olgun ciltlere yönelik yaşlanma karşıtı ürünleri de bulunuyor.

Bir daha alır mıyım? Kesinlikle alırım. Üstelik yüz için olan ürününü şimdiden almayı kafama koydum.

Bir de şöyle bir tavsiyede bulunayım. Garnier'in Amber Solarie ürünlerini geçen gün Markafoni'de satışta görmüştüm. Ben şahsen internet alışverişlerini uygun fiyatı açısından tercih ederim. Ama Markafoni'deki fiyatı benim aldığım yerdeki fiyatından daha yüksekti. Üstelik benim aldığım yerde de indirim, promosyon falan yoktu. Eğer bu tarz siteleri kozmetik açısından sık sık kullanıyorsanız dikkatli olun derim. Nitekim bunun gibi bir durumla Limango'da da karşılaşmıştım.



Max Factor Creme Puff Kimin Oldu?



Çekilişe katılan herkese çok teşekkürler...

Max Factor Creme Puff, ilk yorumu yapan MY LIFE'ın oldu. Tebrik ederim canım! Benimle irtibata geçip, iletişim bilgilerini gönder. Hediyeni bir an evvel kargoya vermek istiyorum...

25 Haziran 2011 Cumartesi

Naked Weapon: Ölüm Melekleri İş Başında!


Ne zamandır film yorumu yazmıyorum. Aslında şu sıralar dizi ve filmlere ara verdim. Kitap okuyarak geçiriyorum zamanımı. Haliyle yorumlarda o yönde oluyor.

Bu filmi lisedeyken izlemiştim. Filmin başrol karakterini Nikita dizisindeki Nikita'ya çok benzetiyordum meğerse aynı kadınmış. Tabii film çekileli 9 yıl olmuş. Haliyle oyuncudaki bazı değişikliklerden tanımaman gayet normal...

Şurada yorumunu yazdığım Nikita'yı izledikten sonra aklıma bu film geldi ve hemen indirip izlemeye koyuldum. Ne zamandır Uzak Doğu yapımı izlemememin de bunda etkisi büyük... Gerçi bu film üzerinden ister 9, ister 90 sene geçsin yine oturup izleyebileceğim bir film... Süper mi? Harika mı? Kesinlikle değil ama benim için izlenecek bir film...

Filmin konusuna gelirsek; Madam M. takma adlı bir kadın dünya çapında dövüş sporlarında dereceleri olan 40 kızı kaçırıyor ve onları bir adaya hapsedip, en zorlu eğitimlerden geçmelerini sağlıyor. Charline ve Kate de bu kızlardan yalnızca ikisi... Onları özel kılansa çok yakın arkadaş olmaları... Öyle bir arkadaşlık ki bu birbirleri için hayatlarını hiç düşünmeden feda edebiliyorlar. Seneler içinde birer ölüm meleğine dönüşen bu kızlar birçok cinayetinde aranan zanlısı oluyor.

Gelelim benim kişisel yorumuma:

Konu dikkat çekici... İnsanlar suikastçıların nasıl eğitim aldıklarını merak eder durur. Hele ki bunlar genç ve güzel kadınlarsa, hem erkek hem de bayan seyirciyi çekmesi muhtemel. Bu filmde de zaten onu rahatlıkla görüyoruz.

Charline rolünü üstlenen Maggie Q.'ya bayıldığımı zaten daha önceden söylemiştim. Bu filmde de gönlüme taht kurdu. Genç Maggie de en az Nikita kadar etkileyici... Sorun şu ki suikastçı rolleri onun üzerine yapıştı kaldı. Son olarak Priest'da oynayan oyuncuya sanırım nerede bir dövüş sahnesi varsa bulup getiriyorlar.

Filmde ayrıca aksiyonun içerisine yerleştirilmiş bir aşk hikayesi mevcut ancak o kadar eğreti ve yüzeysel duruyor ki keşke hiç olmasaymış diyor insan... Çünkü hiç gerçekçi değil.

Uzak Doğu yapımlarında dövüş sahneleri genelde Amerikan yapımlarından daha iyi olur. Sanırım küçük yaşta dövüş sporlarına yönlendirilmelerinin de bunda etkisi büyük. Bu filmde de bu özellik göze çarpıyor. Ancak ses olarak çok kötü çalışılmış. Kılıçlar, silahlardan gelen sesler, gerçeklik yansıtılmak istenirken resmen kulak tırmalıyor. Ancak soundtrackleri çok iyi... Bazı sahnelerde çalan şarkılar cuk oturmuş.

Benim puanım 10 üzerinden 6... Sırf Maggie ve konusu için...

Peki siz bu filmi izlediniz mi? Yorumlarınız neler?

24 Haziran 2011 Cuma

Project 10 Pan: Bitiyor, Bitmiyor!


Project 10 Pan başlayalı 3 hafta oldu. Ankara'da olduğum sürede sekteye uğradı. 1 haftayı göz önünde bulundurursak 2 hafta olmuş başlayalı. Bazı ürünlerde gelişme varsa da bazıları bitmemek için diretiyor resmen. Yanında da beni çıldırtıyor. Üstelik içlerinde kullanmak istemediklerimde olunca çıkın bakalım işin içinden çıkabilirseniz...

Peki ben bu dönemde bir şey aldım mı? Eğer Nivea'nın şurada bahsettiğim artık kaldıracağı makyaj ürünlerini saymazsak almadım. Zaten standlar resmen yağmalanmış. Neyse ki üç-beş parça bir şeyler kurtarabildim diyorum kendi kendime.

Kısa bir durum değerlendirmesi yaparsak;

Beni sevindirenler

Oriflame Powershine ruj
Rebel Parfüm
Maybelline Affinitone Kapatıcı
Dermokil Nemlendirici Krem
Keranove Tiftiklenmeyi Azaltan Sprey

Kararsızlar:

L'oreal Yumuşatıcı Yüz Temizleme Jeli
Elf Luscious Likit Lipstick
Nivea Çift Etkili Göz Makyaj Temizleyicisi

Delirtenler:

Avon Super Magnify Rimel
L'oreal Bare Naturale Mineral Allık

Sonuç ortada rujlarda ve cilt bakım ürünlerinde sorun yok ama rimel ve allık beni bayağı uğraştıracak gibi... Bakalım ne kadar zamanda btireceğim. Birkaç hafta sonra yine resimlerle buradayım.

Bana şans dileyin!

23 Haziran 2011 Perşembe

Maybelline Affinitone Concealor


Bu ara kullandığım Maybelline ürünlerinin yorumlarını yazmak istiyorum. Bu yazıdan sonra Affinitone fontöten ve Color Sensational rujlar var... Project 10 Pan'da bulunan bu kapatıcıyı bitmeden tanıtmak istedim. Çoktan yarıladım çok şükür...

Maybelline ürünleri diğer birçok yabancı markaya göre Türkiye'de daha uygun fiyatlara satılıyor. Tabii ki yurtdışındaki fiyatları kastetmiyorum. Amerika'da 5 Dolar olan bir ruju 20 TL'ye sattıklarını biliyoruz. Türkiye'deki hangi kozmetik ucuz ki zaten...

Bu kapatıcının 3 rengi bulunuyor. Standını iyice inceleyip kaç rengi olduğuna bakmıştım. Bu üç renkten cilt renginize uygun olanı bulmak zor... Bende ki 2 numara Natural olan... Sarı alt tonlu bir renk ki göz altı morluğunuz varsa sarı alt tonlu olanları tercih etmelisiniz. Açıkçası tam benim rengim değil ama diğer iki rengin içerisinde en uygun olan bu tonuydu. 1 numara olan açık, aydınlık görünüm veren diğer koyu rengi ise daha pembemsiydi.

Kapatıcının yapısı ağır değil... Likit olmasının da bunda etkisi var... Göz etrafında yağlı bir his bırakmıyor. Ben rengin oturması için üzerine pudra geçiyorum. Kuru bir göz çevresine bunu yapmamam gerekiyor ama mecbur kalıyorum. Hem daha doğal duruyor hem de kalıcılığı artıyor. Aplikatörü sünger ve sürümü rahat... Daha iyi anlaşılması için ben bileğimde uyguladım. İlk resim doğal hali, ikincisi ise kapatıcı uygulanmış hali... 

Açıkçası problemli bir göz çevrem olduğu için bu üründe benim için mükemmel bir kapatıcı değil... Ben göz kapaklarıma da kapatıcı sürerim. Ancak bu kapatıcı göz kapaklarımda istediğim sonucu vermedi bana... Ne yazık ki birikme yapıyor.   

Fotoğraflarda cilt tonumdan daha açık bir rengi olduğunu fark etmişsinizdir. Bunun nedeni benim göz çevremin koyu halkalarla çevrili olması ve cildimin güneşten bir-iki ton daha bronzlaşması... Söylemesi ayıp çok çabuk yanarım. Üstelik bu, sürekli koruyucu kullandığım halde fark etmiyor.  

Peki tavsiye eder miyim? Uygun fiyatlı, likit kapatıcılardan hoşlanıyorsanız ve göz çevreniz benimki kadar problemli değilse denemenizi tavsiye ederim. Maybelline ürünlerini de her yerde bulmanız mümkün... Bu nedenle hangi tonun size en yakın olduğunu da denemiş olursunuz.




22 Haziran 2011 Çarşamba

Golden Rose: Style Rimel Yeşil


Golden Rose ürünlerini makyaj bloglarında pek göremiyorum ama şahsen kullandığım birkaç ürünün yorumunu burada yazmazsam olmazdı.

Golden Rose ismin, çeşitliliğin iyi, güzel, Türkiye dışında da çalışmalarınız devam ediyor, ben Türk markalarıyla övünmek isterken bu gibi ürünlerde hayal kırıklığı yaşamak çok kötü... Aslında hayal kırıklığı demek pek doğru olmaz benim açımdan çünkü üründen pek bir beklentim yoktu ama yine de insan rimelden bir iki güzel yön bekler.

Benim bu rimelde beğendiğim özellikler rengi ve fırçası... Rengi zümrüt yeşili ve aynı seride bulunan diğer renklerde mavi ve mor... Bu renklerde rimel bulmak gerçekten zor... Zaten ben de rengine vurulup almıştım. Fırçası ise kirpikleri ayırıyor, yapıştırma gibi bir sorun yaşamadım ben şahsen. Onun dışında rimelin yapısı bana cıvık geldi. Haliyle eğer makyaj çekmecenizde unutursanız aylar geçse de bir şey olacağını sanmıyorum. Fiyatı 10 TL gibi bir rakam. Bu rimel eğer indirimde falan değilse bu fiyata almayın derim.

Gelelim eksikleri neler?

Dolgunluk vermiyor. Eğer benim gibi dolgun kirpiklerden hoşlanıyorsanız 3 kat geçerseniz ancak sonuç alırsınız ki o bile benim için yeterli gelmedi. Üstelik ben rimelimi 2 katta bırakırım. Uzunluk açısından 3 katta ancak sonuç alıyorsunuz. Altına baz uygularsanız daha iyi bir sonuç alırsınız. Diğer bir eksik yanı da çok geç kuruması... Bu nedenle bulaştırma ihtimaliniz yüksek... 

Bu rimeli tavsiye eder miyim? Eğer uygun fiyatlı ama şöyle her yerde bulunmayacak bir renk istiyorum derseniz alın derim. Pek bir beklentiye girmemek koşuluyla tabii ki... 

Peki siz bu ürünü daha önce kullandınız mı? Görüşleriniz neler?  


21 Haziran 2011 Salı

Bitti... Bitti... {3}


Yine cilt bakım ürünleri... Hep söylüyorum makyaj malzemesi bitirme özürlüyüm diye... Eğer bu ürünlerle ilgili herhangi bir sorunuz olursa yorum bölümünde sorabilirsiniz.

Rosense Gül Suyu: Cildinin sırrı ne diye soranlara ben gül suyu diyorum. Arada toniklere ara verip cildimi gül suyuyla silirim. Rosense'in bu dev şişesini bitirdim. Bir daha alır mıyım? Kesinlikle alırım. Ancak illa Rosense olmasına gerek yok. Güvendiğiniz bir markanın da gül suyunu kesinlikle deneyin derim.

Nivea T-Bölgesi Temizleme Bantları: Bu bantların müdavimi olduğum söylenemez. Çünkü ben siyah noktalarım için genelde jel tarzında ürünleri tercih ediyorum. Ancak bu bantları kullanım kolaylığı açısından sık seyahat eden kişilere önerebilirim.

Institut Arnaud Jel Amincissant Thermo Aktif: Bu ürün çatlak oluşumunu azaltmak ya da oluşan çatlakları engellemek için üretilmiş. Ne yazık ki ürünü düzenli kullandığımı söyleyemeyeceğim. Ürünü alıp kullanmaya başladığım ilk dönemde çok seyahat ettiğim, bir de üstüne taşındığım için hep yarım kaldı. Sonrada hevesim kaçtı. Ancak bir ara tekrardan alıp bu sefer düzenli kullanmak istiyorum.

Institut Arnaud Gommage Special Capitons: Bu peelingi de bir üstte bahsettiğim ürünle set şeklinde almıştım. Kullandıktan sonra cildiniz yumuşuyor ve kremle birlikte daha etkili oluyor. Tabi bu ürün içinde düzenli kullanım çok önemli... Yoksa tam verim almak pek mümkün değil...

Diadermine Köpüren Yüz Temizleme Kremi: Diadermine'in ürünlerini genelde beğenirim. Genelde diyorum çünkü bu ürünü benim için nefretlik! Acaba yanlış bir şey mi aldım diye ürünü, açıklamaları bayağı inceledim ama yok. Bir kere kokusu çok kötü... Traş köpüğü gibi... Üstelik cildimi bildiğiniz yaktı. Aslında ürünü yüzümde kullandığım söylenemez. Zaten yüzümde kullanmayı beklesem direk çöpe giderdi. Ben de en azından kollarım rahatlasın şu günlerde diyerek bitirdim ürünü. Evet böyle saçma bir şey yaptım biliyorum. Bir hata var ama nerede çözemedim. Umarım kullanan birileri vardır da beni de aydınlatır. Bir daha almak mı yanından bile geçmem...

20 Haziran 2011 Pazartesi

Pino Parfümeri: Ankara'da Bir Kozmetik Cenneti


Ne zaman adı geçse söylüyorum doğma büyüme Ankara'lıyım diye... Hal böyle olunca Ankara'nında bilmediğim yeri çok azdır. Benim Ankara'da kozmetik almak için tercih ettiğim adres ise kuşkusuz Pino Parfümeri...

Özellikle Tekin Acar, Sevil gibi yerlerden son zamanlarda tiksindiğim için bu tarz hem birçok markayı barındıran hem de çok resmi olmayan kozmetikçiler benim göz bebeğim... Geçen hafta Ankara'da olmam sebebiyle Pino Parfümeri'nin Kızılay şubesine yolum düştü. Ben gitmeyeli yeni yeni markalar ve ürünler gelmiş. Aklımda kalan bazı markalar ise şunlar; Makeup Factory, Institut Arnaud, Roc, Beyu, Coverderm, Mavala... Ayrıca artık her yerde satılan Loreal, Flormar, John Frieda gibi bilindik markaların ürünleri de mevcut...

Seneler önce tanıştığım ve 9 senedir orada çalışan Huriye Hanım sağolsun beni çok iyi karşıladı. Ben oradayken Huriye Hanım bir bayana cilt bakımı yapıyordu. Buhar banyosu falan... Saçlarım için ihtiyacım olan ürünleri aldım ancak birçok üründe de gözüm kaldı diyebilirim.

Pino'nun Ankara'da 12, İstanbul'da ise Çamlıca'da tek şubesi var. Her geçen gün bir mağaza daha ekliyorlar ailelerine... Bahçeli şubesini de görme fırsatı yakaladım. Gerçekten Bahçeli Şubesi de Kızılay Şubesi kadar canlı...

Pino'nun benim için bu kadar özel olmasını sağlayan neden ise bana önerdikleri ürünlerin neredeyse %90'ından memnun kalmam. Elbette ürünleri bana öneren Huriye Hanım'ın da bunda etkisi büyük... Kendisi aynı zamanda cilt bakım uzmanı olduğu için cildinizi analiz edip ona göre ürün öneriyor. Üstelik eğer cilt bakım ürünü alırsanız, ücretsiz cilt analiziniz yapılıyor ayrıca buhar banyosu gibi imkanlarından yararlanıyorsunuz. Başka bir nedeni de birçok kozmetikçide bulamadığınız ürünleri -Mavala, Institut Arnaud, Makeup Factory gibi- bu mağazalar zincirinde bulmanız... Ben Arnaud ürünleri ve Keranova Saç Bakım ürünleriyle bu mağazada tanışmıştım. Bu ürünleri hala birçok mağazada bulamıyorum. Gerçekten sinir bozucu...

Pino'nun resmi web sayfası mevcut şuradan girip alışveriş yapabilir, markaları inceleyebilirsiniz. Eğer Ankara'da yaşıyorsanız ya da yolunuz düşerse mutlaka uğrayın derim. En azından ortamı, markaları görüp inceleme fırsatınız olur.

Bu bir tanıtım yazısı değildir. Şahsi ya da resmi olarak bu firmayla hiçbir ilgim yoktur. Sadece memnun kaldığım için ilgilileri bilgilendirmek amacıyla yazılmıştır.

19 Haziran 2011 Pazar

Ankara Dönüşü: Saç Bakımı ve Nivea Makyaj Ürünleri


Peri'den bir, iki... Nihayet yine buralardayım. Öyle özlemişim ki blogumu sormayın gitsin. Ankara'ya gideceğimi yazmıştım birkaç yerde... Gidip işlerimi hallettim ama bir yorulmuşum ki hala kendime gelemedim. O yüzden alışverişlerden hoşlananlara yönelik bu yazıyı hazırladım.

Saçlarım bu ara çok fena... Aslında dipleri desem daha doğru olur. Daha önce bahsettiğim Dalan'ın ürünleri iyi geliyordu ama saç diplerimi çok çabuk yağlandırıyordu. Dengeleyici bir sete ihtiyacım olduğunu söylemiştim. Sağolsun kaç senedir önerdiği ürünlerle beni mest eden Pino Parfümeri çalışanı Huriye Hanım imdadıma yetişti. Resimde gördüğünüz ürünleri tavsiye etti. Tamamen bitkisel olduğunu da söyledi. Yorumlarım en erken bir ay sonra gelir.

Bir ara Ankara'da alışveriş yaptığım mekanları da bir postta yazacağım. İlgililere duyurulur...


Biliyorum Project 10 Pan devam ederken böyle bir şey yapmamalıydım. Hatta kendimi tutamam diye kozmetik dükkanlarına girmeye bile çekiniyorum. Ancak Ankara'da gördüğüm her kozmetik dükkanının camekanında yazan Nivea ürünlerinde %50 indirim yazısına dayanamadım. Gördüğünüz gibi ürünlerin çoğu ruj ve parlatıcı... Sanırım ne kadar sevdiğimi anlamışsınızdır. Üstelik bir daha bu ürünleri nereden bulacağız. Nivea ne kadar büyük bir hata yaptığını umarım anlar.

Peki bu ürünlerden daha önce kullandınız mı? Görüşleriniz neler?

12 Haziran 2011 Pazar

Sır Tutabilir Misin?: Sırlarınızı Yabancı Bir Adama Anlatırsanız Neler Olur?


Sophie Kinsella'nın kitaplarını ne kadar sevdiğimi bilirsiniz. Zaman zaman ağır aksak ilerleyen, ağdalı anlatım tarzlarından bıktığımda kendimi onun kitaplarını okurken buluveriyorum. Anlatımı basit, kasmıyor... Buna rağmen benzetmeleri bazen çok komik ancak insanı fazla düşündürmüyor. Kitaplarında konunun ilerleyişi hep muntazam... Tökezleyip, karmaşıklaştırdığına pek tanık olmadım.

"Sır Tutabilir Misin?"de Emma adlı hanım kızımız bir uçak yolculuğu sırasında yanındaki yabancıya tüm sırlarını döküveriyor. Ailesinden, sevgilisine, en yakın arkadaşına sakladığı sırları... İşin kötüsü o kişi, bir yabancı olarak kalması gerekirken asistan olarak çalıştığı şirketin CEO'su çıkmaz mı? İşte Emma'nın kabus gibi günleri burada başlıyor.

Benim zevkle bir haftada bitirdiğim bir kitap "Sır Tutabilir Misin?"... Eğer tatile giderken başucunuzda bir kitap arıyorsanız kesinlikle tavsiye ederim. Benim bu kadar sevmemin nedeni ise çok açık... Hepimizin sırları var ve olmaz olmaz demeyin. Bir gün biz de Emma'nın durumuna düşebiliriz. İkinci el bulabileceğiniz bir yer arıyorsanız adres şu yazımda: Tıklayın!

Bir de duyuru yapayım. Bir süreliğine Ankara'ya gidiyorum. Çok değil en fazla bir haftalığına... O yüzden bloga pek uğrayamayacağım. Çekiliş için yorumlarınızı bırakabilirsiniz. Katılmak için tık!

Kitabın bahsi geçen konusu ise şöyle:

Şişşşt! Sakın kimse duymasın.

Çok Satar Yazar Sophie Kinsela; 'dan Bir Sırlar Kitabı! ... Yine Çok Satacak! ! !

Emma'nın diğer kızlardan hiçbir farkı yok. Yani, onun da sırları var!


Annemden sakladığım sırlar Bekaretimi annemle babam alt katta Ben Hur izlerken, misafir yatak odasında Danny Nussbaum'a bahşettim.

Erkek arkadaşımdan sakladıklarım, Kırk bedenim. Connor'ın sandığı gibi otuz altı değil. Ayrıca Connor'ın gereğinden fazla yakışıklı olduğunu düşünüyorum. Kendisini hep Ken'e benzetmişimdir. Hani şu Barbie ve Ken'deki Ken'e.

İş arkadaşlarımdan sakladıklarım İş arkadaşım Artemis beni cidden sinir ettiğinde, yani hemen hemen her gün, masasındaki saksı çiçeğini portakal suyumla besliyorum. Fotokopi makinesini de bozan bendim. İşin aslı, bozulan ne varsa marifet benim!

Hiç kimseyle paylaşmayacağım sırlar... Tanga popomu ısırıyor. CV'mdeki matematik notum gerçeği yansıtmıyor.

NATO'nun açılımını bilmiyorum. Hatta ne işe yaradığını da!

Bunlar benim sırlarımdı. Ta ki hepsini uçakta bir yabancıya yumurtlayana kadar. En azından o sırada yabancı olduğunu sanıyordum!

8 Haziran 2011 Çarşamba

Keranove: Tiftiklenmeyi Önleyici Sprey


Açıkçası bu ürünü ne zaman aldığımı hatırlamıyorum. Hazır Project 10 Pan da devam ederken bitmeden yorumlarımı yazayım istedim.

Bir dönem Keranove'nin şampuanlarını kullanmıştım. Sanırım memnun kaldığım için bu ürünü de sepetime atmışım. Şu anda satışı hala var mı bilmiyorum. Çünkü ben aldığım zaman bana yardımcı olan bayan bu spreylerin artık gelmeyeceğini söylemişti. Keranove'nin bazı ürünlerini bazı kozmetik sitelerinden almak mümkün... Ancak benim baktığım sitelerde bu ürünü bulamadım.

Ürünün üzerinde yazan açıklaması ise şöyle:

Canlandıran magnezyum ve güçlendirici iyodin ile formüle edilen Keranove Minoralojli Sprey saçınızda oluşabilecek tiftiklenmeyi anında önler. Yeniden canlanan saçlarınız, uzun süreli kalıcı, tazelik, parlaklık ve canlılık kazanır.   


Bu ürünü banyodan çıktıktan sonra, ıslakken saçımı taramadan önce sıkıyorum. Daha sonra da dağılması için tarıyorum. Benim saçlarımda işe yaradı. Hani birbirine dolaşmış, sinir bozucu bir görüntü olur ya onu azaltıyor. Olduğundan daha parlak bir görüntüm elde ediyorsunuz. Siz isterseniz saçınıza şekil vermeden önce ya da kuru saçlarda da deneyebilirsiniz.

Bir başka güzel yanı da jöle ya da diğer kremler gibi yapış yapış bir his vermiyor. Ben saçlarımda bu durumlardan nefret ederim. Özellikle de sıcakların bastırdığı bu günlerde elim devamlı saçlarıma gider. Bu ürünü kullandığınızda saçlarınızda sanki yıkayıp çıkmış gibi bir görüntü elde ediyorsunuz. Hoş çiçeksi bir kokusu var. Kesinlikle ağır değil... Ben de normal saçlar için olanı mevcut. Aldığımda diğer çeşitleri yoktu. Sanırım bitmiş ya da artık mağazaya gelmiyordu sanırım.

Önerebileceğim bir üründü ama dediğim gibi artık bulmak pek mümkün değil. Keranove ürünlerini ülkeye getiren Yonca Kozmetik'le bu durumu bir görüşmeye çalışacağım. Bilgi alır almaz burada sizlerle paylaşırım.

Siz Keranove ürünlerinden hiç kullandınız mı? Memnun musunuz?

7 Haziran 2011 Salı

Nikita: Bir Suikastçının İntikamı


Suikastçilerin hayatlarını anlatan yapımları her zaman çok sevmişimdir. Ortaokula giderken izlediğim Ölüm Melekleri adlı Uzak Doğu yapımı film sanırım benim miladımdı. Özellikle bayan karakterlerin suikastçi rolünde olması benim için daha da cezbedici... Çünkü erkek karakterlerin bu yapımlarda daha çok rol aldığını hepimiz biliyoruz ve bazen sert, güçlü kadın karakterler görmek hepimizin hoşuna gidiyor.

Nikita da bu yapımlardan birisi... Aslında Nikita ilk olarak Fransız yapımı bir film olarak karşımıza çıkmış. Daha sonra Amerikan ve Kanadalı yapımcılarda bu konunun çekiciliğini fark etmiş. Söylentiye göre 2010 Amerikan versiyonu ise diğer yapımlardan daha farklı bir senaryoya sahip...  

Dizinin konusuna gelirsek: Nikita sorunlu bir genç kızken geçirdiği ölümcül bir olaydan gizli servis tarafından kurtarılır. Ajans ona hayatında ülkesine hizmet ederek kazanacağı ikinci bir şans vereceğini söyleyerek kandırır. Nikita’ya söylemedikleri şey ona casus-suikastçı olarak eğitim verdikleridir. Nikita en çok güvendiği insan tarafından ihanete uğramış ve hayalleri yıkılmıştır. Alıntı: Dixplanet

Gelelim Karakterlere:


Nikita 26 yaşında, genç ve güzel bir kadın. Bir o kadar da tehlikeli... Nişanlısı çalıştığı birim tarafından öldürülünce kaçıyor ve onları yok etmek için harekete geçiyor. Ben şahsen karakteri çok sevdim. Nefreti de sevgiyi de sonuna kadar yaşıyor. Ayrıca karaktere hayat veren Maggie Q. ise şu aralar favorim. Zorlu sahnelerde bile kendini gösteriyor.


Michael, Bölüm'ün üstlerinden birisi... Hatta Percy'den sonraki ikinci adam ve Nikita'nın eğiticisi... Michael ve Nikita arasında başlarda anlayamayacağınız bir bağ var ve bunu ancak bölümler ilerledikçe çözüyorsunuz. Nikita kaçtığında onu yakalama görevi Michael'a düşüyor ve kedi-fare oyunu da bu şekilde başlamış oluyor.


Alex, Nikita'nın içerideği köstebeği... Alex'in geçmişi de Nikita gibi pek temiz değil. Bu yüzden Bölüm onu da ajanlar listesine alıyor ve eğitmeye başlıyor. O içeriden bilgileri verirken, birçok kez tehlikeyle karşı karşıya kalıyor. Bölümler ilerledikçe Alex'in karanlık geçmişini, Bölüm'le ilişkisini de çözüyorunuz...


Percy, Bölüm'ü yöneten kişi... Devletin kirli işlerini yaparken bir yandan da kendisini korumaya almak için karanlık işler çeviriyor ki kendi hayatını garantiye alabilsin. Ancak unuttuğu bir şey var. Nikita şu ana kadar eğitilen en iyi ajan ve onun birçok sırrını da biliyor. Birçok kez karşılaşan ikili ilerleyen sezonlarda da yine görüşecek gibiler...


Amanda, Bölüm'ün bir parçası... Ona güzellik uzmanı mı yoksa psikolog falan mı demeliyim bilmiyorum. Çünkü ne yaptığını asla anlayamıyorsunuz. Zamanında Nikita'yı uyaran Amanda'nın yeni odağı ise Alex... İkilinin zaman zaman karşı karşıya gelmesi ise heyecanı bayağı yükseltiyor. Sezon sonunda ise kendisiyle ilgili çok ilginç sırlara erişiyoruz.

Benim şahsen beğendiğim bir dizi Nikita... Kedi-fare oyunlarıyla dolu, zamanla açığa çıkan sırlar, heyecan, macera gayet dozunda... Bu arada romantizm de dozuyla veriliyor. İkinci sezonu dört gözle bekliyorum. Eğer kadın karakterin baskın olduğu, suikastçılarla ilgili yapımlardan hoşlanıyorsanız kesinlikle öneririm. Benim puanım ise 10 üzerinden 8...   

6 Haziran 2011 Pazartesi

Innova: Gel Contour Plus Göz Kremi


Bu aralar kullandığım göz kremi var sırada... İtiraf ediyorum ilk defa İnnova'nın bir cilt bakım ürününü kullanıyorum. Bu nedenle başlarda biraz temkinli olduğumu söylemeliyim. Ürünün üzerinde yazan açıklaması ise şöyle:

Göz etrafındaki torbalanmalara ve mor halkalara karşı etkin bir üründür. İçeriğindeki bitkisel aktifler göz çevresine ihtiyacı olan nemi sağlar, hücre solunumunu arttırıp hücre fonksiyonunun canlanmasına yardımcı olur. Cildin kolajen ve elastin ağı güçlenir, ince çizgiler yumuşar, cilt sıkılaşır. Serbest radikallere karşı koruyucu özelliğe sahiptir, iritasyon oluşumunu engeller.

Ürünü sabah-akşam düzenli kullandım. Bana bilgi veren bayan günde tek bir kez kullanmanın yeterli olduğunu söylemişti. Ancak göz çevrem çok yorgun göründüğü için bunun yeterli gelmeyeceğini tahmin etmiştim ki doğru çıktı.    


Gelelim etkilerine: Göz çevremde herhangi bir alerjik etkisi olmadı. Birçok göz kreminde bulunan yeşil çay bu ürünün içerisinde de var. Bu nedenle sürüldüğü zaman hemen emildiğini ve göz çevremi rahatlattığını fark ettim. Torbalanma gibi bir problemim yok benim ama çok yorgun ve uykusuz olduğum günlerde göz kapaklarımda bazen ödemler oluşuyor. Onlara da etkisi olduğunu, azalttığını fark ettim. Benim için en önemlisi ise hiçbir zaman baş edemediğim göz altı morluklarımı azalatması oldu. Kapatıcı sürmüş gibi bir görüntü elbette edinemedim ancak bir-iki ton açılma olduğu tarafımdan tescillendi. 

Bu ürün sizlerde nasıl etki eder bilemiyorum, herkesin farklı farklı sorunları var. Ancak daha iyisini bulana kadar şimdilik bu ürünü kullanırım gibime geliyor. Bir de bazı forumlarda İnnova'nın ürünleri hakkında şikayetler gördüm. Cildinizi iyi analiz edip, hangi ürün size uygunsa onu alın derim. Yoksa ürün markalı, kaliteli, etkili olsa bile sizin cildinizde sorun çıkarabilir.

Peki siz Innova'nın ürünlerini hiç denediniz mi?

4 Haziran 2011 Cumartesi

Peri'den Hediye: Max Factor Creme Puff Medium Beige


Bu aralar biraz melankolik takılıyorum, buralara da pek uğrayamadım. Biraz ortamı da hareketlendirmek amacıyla bir hediye vermek istedim.

Max Factor Creme Puff'u duymayan yoktur herhalde... Bu ürünü kullanmış ve şurada yorumlarımı yazmıştım. Memnun kaldığım için de sizlerden birinin bu ürüne sahip olmasını istiyorum.

 Gelelim koşullara:

- Sağ taraftaki Google Friend Connect'ten blogumu izlemeye almak,

- Bu yazıya blogumu hangi isimle takibe aldığınızı belirterek, blogumu neden izlediğinizi, neleri daha çok görmek istediğinizi ve blogda neleri beğendiğinizi yazmak

- Varsa blogunuzda, Facebook ya da Twitter hesabınızda tanıtımını yapmak...

Ne yazık ki yurtdışına gönderim yapamayacağım. Sorularınız varsa perikovugu@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.

Katılmak için 26 Haziran Pazar gününe kadar vaktiniz var. Kazananı Random.org belirleyecek.

Herkese şimdiden bol şanslar!


3 Haziran 2011 Cuma

Siz de Kozmetik Dükkanlarından Memnun Olmayanlardan Mısınız?



Öncelikle şunu belirtmeliyim ki hiçbir meslek grubuna karşı bir antipatim ya da ön yargım yok. Bu yazıyı sadece içimi dökmek için yazıyorum.

Blogumda gördüğünüz kadarıyla zevk aldığım nacizane uğraşlardan biri de kozmetikler... İster evimde bulunanlarla uğraşmak, ister netten yorumları okumak ya da burada kendi kullandığım ürünler hakkında yazmaktan çok hoşlanıyorum.

İşin bir de satın alma kısmı var elbette... Sanal ortamda ya da kozmetik dükkanlarından ihtiyaçlarımı karşılayacak şekilde alışverişlerimi yapıyorum. Sanal ortam ürünleri incelemek için -üstelik ilk kez alıyorsanız- çok uygun bir seçenek olmasa da dilediğiniz şekilde sanal mağazada dolaşma imkanınız var. Kimse başınıza dikilip sizi deyim yerindeyse rahatsız edemiyor. Gümrük kanunuyla birlikte sanal alışverişimiz sınırlandığı için kozmetik dükkanlarıyla daha fazla haşır neşir olacak gibi görünüyoruz.

Aslında bu yazıyı yazmama neden olan daha birkaç gün evvel yaşadığım bir olay... Arada sırada uğradığım -genelde oje almak için tercih ettiğim çünkü yerli marka ojelerin her rengini buldum diyebilirim- kıyıda köşede kalmış küçük bir kozmetik dükkanına gitmiştim. Hali hazırda yeni çıkan bir rimeli de incelemek istedim. Dibimde biten makyajdan pek de anlamadığını tek bakışta anladığım bayan bana rimeli gösterdi ve şu özellikleri var dedi. Fırçasını incelediğimde hiç de benim kirpiklerime uygun olmadığını, birbirine yapıştıracağını anlamıştım. Nasıl anladın tek bakışta demeyin eğer kirpiklerinizi iyi tanıyorsanız bir süreden sonra hangi tarz fırçanın size uygun olduğunu çok rahat ayırt edebiliyorsunuz.  Neyse rimelin fırçasını beğenmediğimi belirttim ve takdiri şayan bayan elbette bana "Bakın benim kirpiklerimde de bu var çok güzel ayırıyor" dedi. Tahmin edersiniz ki kirpikleri birbirine yapışmıştı ve kendisinin bundan bile haberi yoktu. Elbette seçtiğim ojeleri hemen alıp dükkandan ayrıldım.

Burada bahsettiğim bayan -danışman, tezgahtar, güzellik uzmanı artık siz ne derseniz- dükkanında çok ufak olması nedeniyle çok tecrübeli biri değildi anlayacağınız. Eğer ben makyajdan biraz bile anlamamış biri olsam elbette ürünü satmak için attığı yalanlara inanarak satın alacak daha sonrasında hem ona hem de markaya küfürler savuracaktım.

Kozmetik dükkanlarına giden her bayan ya da erkek bu gibi durumlarla sıkça karşılaşıyor. Şimdi diyeceksiniz ki ilgilense bir dert ilgilenmese ayrı bir dert ki daha önce bahsettiğim Cevahir Inglot: No Way yazımda da ilgisizlikten dem vurmuştum. Aslında işin özü ayarı tutturabilmek... Ne yazık ki ülkemizde bunu becerebilen danışmanlar çok çok az... Ya Inglot mağazasındaki gibi müşterilere görünmezmiş gibi davranılıyor ya da neredeyse müşterinin dibine düşecek şekilde onu bunaltıp mağazadan kaçmasına sebep olunuyor.

Peki sizin bu tarz yaşadığınız hiç olay oldu mu? Paylaşın yalnız olmadığımızı görelim!

2 Haziran 2011 Perşembe

Project 10 Pan: Bitirme Projesi Başlasın


Project 10 Pan hakkında sanırım bir şeyler biliyorsunuzdur. Ben de ne zamandır yapmak istiyordum ama cilt bakım ürünleri dışında kozmetik bitirme özürlü olduğum için pek yanaşmak istemiyordum açıkçası... Sonunda dayanamadım ve kendi çapımda bu işe girişmeye karar verdim. 

Aslında bunu yapmamın bir nedeni de bu ürünlerin artık bitmesini istemem. Yoksa başka ürünler aldıkça onları kullanıp bunları erteliyorum. 10 ya da 15 günlük aralarla ürünlerin durumlarını resimleyip sizlerle paylaşacağım.  Ne kadar eğlenceli ya da işkenceli bir dönem geçireceğim bakalım hep birlikte göreceğiz.

Genelde bu çalışmayı yapanlar ürünleri bitene kadar başka kozmetik almamaya yemin etmişler ama ben kendi açımdan bir değişiklik yapıp bunu sadece makyaj malzemeleriyle sınırlı tutmaya karar verdim. Benim gibi biri için gayet makul bir şart öyle değil mi?

Peki bakalım sepette neler var?

Rebel Parfüm: Favori parfümüm olur kendisi... Hele havalar ısınmışken tam kullanma zamanı diye düşündüm ama her gün sıkmama rağmen bitmiyor, bitmek bilmiyor.

Dermokil Nemlendirici Krem: Dermokil ürünlerini genelde severim ama bu kremini nedense sevemedim. Bir daha almamak için bunu bitirmek istiyorum.

Nivea Çift Etkili Göz Makyaj Temizleyicisi: Havalar ısındığı için artık makyajları da hafifletme zamanı... Bu nedenle bu üründe hafif göz makyajını çıkarmada daha uygun gibi geldi bana...

L'oreal Yumuşatıcı Yüz Temizleme Jeli: Bu ürün cildimin hafif parladığı şu dönemlerde iyi gelecek. Bitmesi için bir fırsat çıktı en azından...

Oriflame Powershine Ruj Sexy Plum: Bu sanırım en son aldığım kozmetiklerden birisi... Ağzına kadar dolu... Diğerlerinin boşluğunu bununla dolduracağım artık...

Avon Super Magnify Rimel Siyah: Rimelin fırçası iyi de kokusuna dayanamıyorum. Bir daha almayacağım için bitirip çöpe gitsin istiyorum.

Maybelline Affinitone Kapatıcı: Garnier'in kapatıcısını aldıktan sonra buna hoşçakal dedim ama neredeyse ağzına kadar dolu... İsraf olmasın bu da bitirme projesinde yerini alsın...

Elf Luscious Liquid Lipstick: Naneli koktuğu için artık bitireyim istiyorum. Dudaklarımı yakmasından pek hoşlandığım söylenemez...

L'oreal Bare Naturale Mineral Allık: Gül kurusu rengindeki bu allık da ten rengime yakışıyor. Bozulmadan bitireyim gitsin.

Keranove Tiftiklenmeyi Azaltan Sprey: Ne zaman aldığımı hatırlamıyorum bile. Yeni ürünler denemek için buna veda etmenin vakti geldi.

Eğlence başlasın!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...